Ahmet Özyazıcı: Konut, iş üretme sanatıdır
Nish İstanbul ve Nish Adalar projeleri ile dikkat çeken Özyazıcı Grubu'n başındaki isim Ahmet Özyazıcı ile hayat hikayesini ve şirketini konuştuk
Özyazıcı Grubu 250 milyon doları Nish İstanbul ve 500 milyon doları Nish Adalar olmak üzere toplamda 750 milyon dolarlık projeyle piyasada...
Geçmişte yaptığı Halkalı'daki Ihlamur Konutları ile tanınan grup, 2009'da başladığı Nish İstanbul'un ikinci serisi olan Nish Adalar'ı geçtiğimiz günlerde satışa çıkardı.
"5 ada 1 salon" sloganıyla satışa çıkan projenin 2 haftada yüzde 15'i satıldı. Grubun dümeninde Ahmet Özyazıcı var. Özyazıcı ile bu hafta kendi hikayesini ve şirket hikayesini konuştuk.
-Sizin hikayeniz nasıl başlıyor?
- 40 metrekare ahırın üstünde tek odada 7 kardeş büyüdük. İlkokul 5. sınıfa kadar böyle bir ortamda büyüdüm. İlkoulu 5. sınıfa kadar köyde okudum. Öyle bir sınıftıki sıranın biri 1. sınıf, ikincisi 2. sınıf, üçüncüsü 3. sınıf... 5 sınıf için 5 sıra var...
Sonra babam daha iyi eğitim görebilmemiz için tüm riskleri göze aldı. Havza'ya yerleştik. Bu arada 5. sınıfa gelmiştim. Okullar açıldı. Okula gittim. oukam yazma bilmiyorum. o yıl sınıfta kaldım. Hayatımda ilk ve son defa... Okuma-yazmayı 5. sınıfta öğrendim. sonra oratokulu başladım. Hayatımı değiştiren adamla, Resim Öğretmenimle burada tanıştım.
Sadık Kaya diye aynı zamanda okulda müdür yardımcısı... Çok sert bir öğretmen... Köy Enstitüsü mezunu... İlkeli ve prensipli...
- Nasıl oldu?
- İlk derste ödev verdi. Yağlıboya resim yaptırdı... Hiçbir şeye benzemiyor. Tabi biz köylü çocuğu olan kırtasiyeci de bozuk boyalardan vermiş bana... Öğretmenim geldi. Kulağımı çekti. Bu ne biçim resim diye... Ödev verdi. "Git. Sana bir hafta süre... İyi bir resim yapmazsan lise bitene kadar benden çekeceğin var" dedi.
Eve gittim. Olayı anneme anlattım. Yağlı boya yapacağım annemden para istedim. Babam gurbete İstanbul'a gitmişti. Evde para yoktu. Annem para olmadığını söyledi. Daha bir hafta süre vardı. Ben evdeki mısırları anneme çaktırmadan alıp satıyordum. Aldığım parayla gidip boya alıyordum. Bir taraftan da geceleri resim yapıyordum.
Neyse günü geldi. Resmi bitirdim. Bu arada bir hafta boyunca sabahlara kadar çalışmıştım. O zaman elektrik yok evde. Gaz lambasının altında çalışıyordum...
Sabahleyin okula gittim. Yüzüm gözüm boya içinde. Elimdeki resim ve halim müdürün dikkatini çekmiş. Beni durdurdu. Elimdekinin ne oludğunu sordu. Yaptığım tabloyu gösterdim. Tabloyu müdür istedi. Veremeyeceğimi söyledim. Bu arada resim öğretmenim geldi. O da vermememi söyledi. Bu arada tablo için müdür ve müdür yardımcısı birbiriyle kavga etti.
Zil çaldı. Sınıfa gittik. Öğretmen ne benimle ne resmimle ne de vöerdiği ödevler ilgileniyor... Bize karakalem tablo yaptırıyordu... Dakikalar geçmiyordu. Zil çalmak üzereydi. Ama öğretmen yaptığım tablo ile ilgilenmiyordu. Oralı bile değildi. Zilin çalmasına bir kaç dakika vardı... Ayağa kalktım Bağırmaya başladım: Sen ne biçim öğretmensin. Ödev veriyorsun verdiğin ödeve bakmıyorsun. Ben bir hafta bu resim için uğraştım. Sen yüzüne bile bakmıyorsun.
Öğretmen olağanüstü disiplinli... Efsane öğretmenlerden... Herkes korkar ve titrer... Böyle bir adamdı Sadık Kaya... Bu arda tüm sınıf donup kalmıştı. O devirde böyle efsane öğretmene derste kafa tutmak yapılacak iş değildi. Arkadaşlarım bana "Laz Ahmet" derlerdi... Doğrusunu isterseniz ben de onu yapacak cesarette yoktu. Ama nasıl olduysa yapmıştım.
Öğretmenim yanıma geldi. Niye bağırdımı sordu. Anlattım. Kulağımı çekti. Resmi çıkartmamı söyledi. Baktı. İnceledi. Çok etkilenmişti. Yaptıım hatayı affetti. Bana sarıldı. O da ortaya çıkan resim karşısında duygulanmıştı.
Sonrasında o öğretmen 6 yıl boyunca benimle ilgilendi. Bana babalık, ağabeylik yaptı. Beni tıraş ettiridi. Bayrak töreninde çıkartır saç tıraşımı öğrnek olarak gösterirdi. Aramızda böyle bir diyalog oldu. Burada benim hayatımın en önemli dersi var: Başarmak için azimli olmalıydım ve çalışmalıydım. Bunu öğrendim.
Başarılı olunca sınıftaki kızlar benimle ilgileniyordu. Lise bitincele kadar dönem birincisiydim. Matematik ve fenim süperdi... Türkçe ve edebiyatım kötüydü. Gerçi Türkçem hala kötü... değişen bir şey yok...
- Ne oldu o resim?
-1977'de açık artırmayla satıldı. Samsun Orman Bölge Müdürlüğü'nün girişinde asılıydı. Geçen yıl yaşanan sel felaketinin ardından kayboldu.
- Elektrik mühendisi olmaya nasıl karar verdiniz?
- Bak bu da çok ilginç bir olay. Orta üçe gidiyordum. Evdeydim. Odanın lambasını yakmak için elimi attım. Kendimi yerde buldum. Elektrik çarpmıştı. Şoka girdim. Nasıl oluyordu da elektrik beni yere deviriyordu. o dakikada sorgulamadan kendi kendime elektrik mühendisi olmaya karar verdim. Bu işi öğrenmem gerektiğini düşündüm. Üniversite sınavlarına girerken ilk tercihim de elektrik mühendisliğiydi. Kazandım. 1979 yılıydı.
İyi bir elektrik mühendisi olmak için işi iyi öğrenmem gerekiyordu. Üniversite birinci sınıftan itibaren projecilerin yanında çalışmaya başladım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin civarında elektrik projecileri vardı. Ahmet Yavuz adlı alaylı bir projecinin yanında çay taşıyarak işe başladım. Hem bir taraftan kimseye muhtaç olmuyordum. Diğer taraftan da kendimi geliştiriyordum. 1984 yılında okuldan mezun oldum.
Aynı yıl gazete ilanıyla işe girdim. Özal iktidarı dönemiydi. Her tarafta otel inşaatları vardı. Yüksel Özsever'in ofisinde işe başladım. Silivri Classis Otel, Laleli'deki Ramada Otel dahil yüzlerce otelin elektrik projesini gerçekleştirdim. 18 ay çalıştım. Dönemin en büyük şirketlerinden biriydi. 70 bin lirayla işe girdim. 18 ay sonra ayrıldığımda maaaşım 350 bin liraydı.
- Niye ayrıldınız?
- Patronun 5 kızı vardı. Kızların hiçbiri işin içinde değildi. Yüksek elektrik mühendisi yeğeni vardı. Şirket onun kontrolündeydi. O dönem İstanbul'un en büyük işlerini yapıyoruz. Şirket elemanlarına düzenli maaş ödeyemiyordu. Nedeni yeğeni patronumu soyuyordu. Patrona çıktım. Durumu anlattım. Beni haklı buldu. Ayrılmamı istemedi. Ben yine de ayrıldım. Piyasanın çok acımasız olduğunu söyledi. Ben yine de direndim. Kendi işimi kurdum.
1988'de Fatih Kıztaşı'nda proje ofisi açtım. Kendi işimi kurarken iki önemli karar almıştım. Bunlardan birincisi çalıştırdığım elemanların maaşını her ayın birinci gününde mutlaka vermekti. İkincisi ise hiçbir projeyi geciktirmemek. Hatta söz verdiğimden önce bitirmekti. Birgün bunları yapamazsam şirketi kapatacaktım. Kendi kendime böyle iki karar almıştım.
Ufak tefek orta gerilim işleri yapmaya başladım. Kendi yağımda kavruluyordum. Sonra Çeşme'de bir otelin işlerini aldım. 25 Ocak'ta başladım. 25 Mart'ta bitirmem gerekiyordu. Gece gündüz çalıştım. 60 günde işi bitirdim. Ama ortaklar arasında yaşanılan sıkıntılar dolayısıyla bu işten paramı alamadım. 180 milyar lira zarar ettim. Bir de malzeme aldığım şirkete bir senet imzaladım. Zararım 360 milyar liraya ulaştı. Büyük para o zamanlar. İstanbul'a geldim. 2 ay gece gündüz çalışmıştım. Nasıl olsa iş bitiminde para alacağım diye tüm birikimimi de bu işe harcamıştım. Cebimde delikli kuruşum yoktu. Yetmiyormuş gibi bir 360 milyar lira borcum vardı. Burada da hayatımın bir önemli dersini daha aldım: Sağlam olmayan hiçbir şirketle iş yapmamalıydım. Bu ilke çok önemliydi. Türkiye'de iş yapma kültürü zayıf. İnsanlar ve şirketler iş yapmanın değil başkalarını çarpmanın peşinde.
Bu sırada bir yabancı şirketin işini aldım. büyük sorunları vardı. Güç bela uğraştım. 1 aylık sürede işi bitirdim. Bu borcu kapattım.
Hochts ilaç fabrikası Ülker'in Davutpaşa fabrikasının otomasyonu Mercedes Hoşdere tesisleri derken büyük şirketlerle iş yapmaya başladım. Rusya, Ukrayna, Kazakistan ve Arabistan'da işler yaptım.
Bu arada KİPTAŞ'ın da işlerini yapmaya başladım. 1997 yılıydı. KİPTAŞ'ın 210 konutluk Ünalan Evleri ihalesi vardı. TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar o dönem KİPTAŞ'ın genel müdürüydü. Yanına gittim. Bu ihaleye gireceğimi söyledim. "Yapacağını ve para kazanacağını gözün kesiyorsa gir" dedi. Büyük müteahhitler işi ufak bulmuştu. Katılan az olmuştu. İhaleyi kazandık. Böylece konut işine başlamış olduk. O zaman iş bitirme süresi 18 aydı. Biz 12 ayda işi bitirmeyi başarmıştık. O dönem için çok büyük başarıydı. Herkes şaşırmıştı.
Başakşehir Devlet Hastanesi, 4. etapta 5 blokta 350 konut, 5. etap 1. kısımda 350 konut, Silivri I. Etapta 750 konut, Maltepe I. etapta 875 konut yaptık. TOKİ'ye ait Halkalı'daki arsa üzerinde Ihlamur Konutları projesini hayata geçirdik. Aynı yerde Ihlamur Ticaret Merkezi'ni inşa ettik.
- Elektrik işinden vaz mı geçtiniz? Yoksa bir taraftan yapıyor musunuz?
- Yok. İnşaata başlayınca o işi zamanla tasfiye ettik. Türkiye'de orta gerilim konusunu en iyi bilen üç kişiden birisiyim. Benim hayat felsefem böyle: Ne iş yaparsan yap. Bir işi çok iyi bileceksin. Biri işi çok iyi bilirsen diğer işlerde başarılı olman çok kolay.
- 2010'da ne yapacaksınız?
- Torunlar Grubu ile ortak olduğumuz Nish İstanbul projesini bitirip teslim edeceğiz. 33 bin metrekare arsada 165 bin metrekare inşaat yapıyoruz. Arsa bizim 585 residence, 63 ofis ve 52 mağazadan oluşuyor. Toplam satış bedeli 250 milyon dolar.
KİPTAŞ'a ait 202 bin metrekare arsa üzerinde inşa ettiğimiz Maltepe Başıbüyük'ün inşaatı ve satışı devam ediyor. Projenin toplam 450 bin metrekare inşaat ve 327 bin metrekare satılabilir alanı var. 7 büyük mağaza ile 42 derslikli okul da proje kapsamında. Toplam satış bedeli 500 milyon dolar.
- Başka iş yok mu?
- 2010'da elimizdeki işleri bitireceğiz.
- Çocuklarınız?
- 3 kızım var. Büyük kızım Kübra Kültür Üniversitesi İşletmeyi bitirdi. Şirkette bizimle beraber çalışıyor. Büşra İstanbul Ticaret Üniversitesi mimarlık'ta okuyor. En küçük kızım Aslıhan ise Bilfen Lisesi'ne devam ediyor.
- Gününüz nasıl geçiyor?
- Sabahları 05.00'te kalkıyorum. 07.00'ye kadar günü nasıl geçireceğimi planlıyorum. Evden bu saatte çıkıyorum. Ya şantiyelere gidiyorum yada ofise... Gün içinde mutlaka şantiyelere uğrarım. Şantiyeye uğramazsam işlerin yolundan gitmeyeceğini düşünenlerdenim. Akşam 22.00'de ancak evde olabiliyorum.
- İş felsefeniz ne?
- Bir işi tam bitirmeden diğer işe başlamam. Her teklif ile ilgilenmem. Gelen tekliflerde seçici olurum. Konut para kazanma sanatı değildir. İş yapma üretme sanatıdır. Yaptığınız işin arkasında durma sanatıdır. 1997'de yaptığımız Ünalan Konutları'na hala servis veriyoruz. Bununla da gurur duyuyoruz. Referanslarımız bizim için çok önemli. Ev alacaklara hep aynı tavsiyede bulunuyorum: Ev alacağınız şirketin önceki referanslarına mutlaka bakın. Araştırın. Ayrıca alacağınız evin tapusunu, inşaatın ruhsatını, yapan şirketin banka sicilini araştırın. Araştırmadan ev alınmaz.
Ödemeleri zamanında yapmaya özen gösteririm. Hiçbir taşeronu kapıda bekletmem. yalan söyleyen elemanı sevmem. Yalanını yakaladığım elemanı anında kapıya koyarım. Gözünün yaşına bakmam.
Ahmet Özyazıcı kimdir?
1961 yılında Samsun'un Kaşyayla Köyü'nde doğdu. Ailesi 1947'de yaşanan sel felaketinin ardından Trabzon Çaykara'dan buraya yerleşmişti. 7 çocuklu ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Havza 25 Mayıs İlkokulu'nu bitirdi. Havza Ortaokulu ve Lisesi'nden mezun oldu. 1983 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'nden mezun oldu.
Tebernüş Kirecci