Alex Varlık, İstanbul'da apart otelciliğe başladı!
Ressam Utku Varlık'ın oğlu Alex Varlık, Fransa'da avukatlık yapıyordu. İstanbul'a geldi, Türkçe öğrendi ve 'imkanların şehri' dediği İstanbul'da apart otelciliğe başladı
Alex (Alexandre) Varlık'ın (33) çok ilham verici bir hikayesi var. Varlık Fransız ama soyadından da anlayacağınız üzere, Türk asıllı. Babası, ünlü ressam Utku Varlık. Fikret Muallalardan bir sonra Fransa'ya giden kuşaktan ve dünyaca ünlü koleksiyonlarda eserleri bulunan bir isim. Fransız olan annesi ise halen Paris'te, Cite Internationale des Arts adlı sanat kurumunda çalışıyor. Alex Varlık'ın öyküsü de Paris'te başlıyor. Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alan Varlık, 2006 yılına kadar Türkiye'yi yalnızca babasının sergileri için geldiği kadarıyla tanıyor. 2006'daysa ne oluyorsa oluyor ve Varlık, Fransa'daki avukatlık kariyerini bırakıp soluğu İstanbul'da alıyor. İstanbullular ve basın onu, 'The House Cafe zincirinden apart otel ve otel yaratan adam' olarak tanıyor. Ama Varlık'ın çift vatandaşlı, çift kültürlü hikayesi onu çok daha ilginç kılıyor. Fransa'da doğup büyüyen bir Türk olarak İstanbul'a ve ülkeye bambaşka gözlerle bakıyor Varlık. Birkaç yıl içinde becerdiklerine bakacak olursanız, hak vermemek de elde değil sanki...
- Fransa'da avukatlık yaparken neden Türkiye'ye taşınmaya karar verdiniz
- Fransız kültürünü biliyordum ama Türkiye'yi merak ediyordum. Türk tarafımla ilgili bir şeyler eksikti, kültürünü öğrenmek istiyordum. Bir de Fransa'da ekonomi kötü gidiyordu. Ama benim girişimci bir ruhum var ve 30 yaşıma gelmeden önce kendi şirketimi açmak istiyordum. Diğer avukat arkadaşlarım Los Angeles'a yaşamaya giderken ben İstanbul'a geldim ve Cerrahoğlu Hukuk Bürosu'nda avukat olarak çalışmaya başladım.
BURADA GİRİşİMCİ OLMAK GEREK
- Daha önceden İstanbul'u biliyor muydunuz
- Hiç bilmiyordum. Babamın sergileri haricinde pek gelmemiştim. Avukatlık yaptığım sekiz ay boyunca şehri tanıdım ve iyi arkadaşlar edindim. Ama kısa zaman içinde bu şehirde çalışan değil, girişimci olmanın daha iyi olduğuna karar verdim. çünkü burada yapacak çok şey var! Avukatlık yapınca sabah 9'dan akşam 5'e kadar çalışıyordum ama pecereden dışarı bakınca girişimci, yaratıcı ve tüketmeye hazır bir şehir görüyordum. Türkler, Fransızların veya genel olarak Avrupalıların aksine köklerine; eski kültürlerine körü körüne yapışıp kalmamışlar. Mesela Fransa'da croissant, croissant'dır; değiştiremezsiniz. Ama burada yeniden yaratabilirsiniz. Menemenli bile yapabilirsiniz. çünkü Türkler çok yaratıcı, pragmatik ve yenilikçi. Her şeye uyum sağlayabiliyorlar. Bana sorarsanız Anglosaksonlarla aynı medeni zekayı paylaşıyorlar; kendilerini yenilemede çok başarılılar. Buradaki Mini Cooper ve cip polis arabalarını Paris'te yapamazsınız mesela; 'çok modern,' der, istemezler.
- Avukatlıktan otel endüstrisine geçmeniz nasıl oldu
- Önce, kendi başıma bir şeyler yapmaya karar verdim. Kanyon yeni açılmıştı. House Cafe'leri gördüm, Kitchenette'leri gördüm... Ve dedim ki, 'Bu şehirde bir şeyler oluyor, benim de bir şeyler yapma zamanım geldi. Karanlığa atlamam lazım.' çünkü eğer çok fazla garantici davranırsan, atlamazsın. Ama atlarsan, gidip savaşırsın. Ya hayatta kalırsın ya da kaybedersin. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Param yoktu, ailem Paris'teydi. Sadece kendimi, kendime ispatlamam gerekiyordu. Ben de ilk iş, yabancılara emlak satıp kiralayan bir butik şirkette çalışmaya başladım. Türkçe bilmiyordum, Türkçe öğrendim. Emlakçılığı; parkeleri, yüksek tavanları öğrendim. Bu arada bu işte iyi olduğumu gördüm ve iyi bir portfolyom oluştu.
ORTAKÖY'DE DE AçILIYOR
- House Apart ve House Otel hikayeniz nasıl başladı
- Ben emlakçılık yaparken bir tanıdığım, House Cafe zincirinin sahibinin Galata'da satmak istediği bir binası olduğunu söyledi. Buluştuk. Ona, 'Neden satıyorsun ki Halihazırda oturmuş iyi bir cafe konseptin var. Yeni bir konsept oluştursanız ya,' dedim. Günlük apartman dairesi kiralama fikrini verdim ve beraber The House Apart'ı kurduk. çok kısa zamanda popülerleşti. Gelen turistler aslında avukat olduğumu duyunca çok hoşlarına gidiyordu.
- Müşterileriniz daha çok yabancılar mıydı
- Aslında Türkler ve yabancılar eşit ilgi gösteriyor. Hatta dağılım yarı yarıya diyebilirim. çünkü mesela Anadolu yakasında yaşayıp da cumartesi gecesi dışarı çıkmak isteyen gençler daire tutuyor. Türkiye'nin diğer şehirlerinden de büyük ilgi var.;
- The House Apart'ın üzerine Nişantaşı'ndaki otel açıldı. şimdi de sırada Ortaköy mü var
- Evet. çünkü bu, büyüyebilecek bir konseptti. Ben sadece otel yapmak istemiyordum. O yüzden bir özel sermaye şirketiyle anlaştım ve yarısını sattım. Böylece birkaç otel daha açabilecektik. Önce Nişantaşı açıldı. Yakında da Ortaköy açılıyor. çok başarılı oldu. şirkette 60 çalışan var. İç tasarımımızı Autoban yapıyor.
Otelci değil, konsept yaratıcısıyım
'The House Apart işine girdiğimde otelcilik bilmiyorum. Tecrübem yoktu ama heyecanım vardı. çünkü otelcilik, gastronomi, tasarım ve sosyal ilişkilerin bir birleşimi. Ben de otelci değil, konsept yaratıcısıyım o yüzden. Doğru insanları bir araya getirip enerji veriyorum. İstanbul, otelcilik için fırsatlarla dolu bir şehir. çünkü Türkiye'ye yılda 24-28 milyon turist geliyor. Ama bu çok az. Fransa'yı yılda 78, İspanya'yı yılda 50 milyon turist ziyaret ediyor. İstanbul'a gelen turist sayısı da önümüzdeki 10 yıl içinde 10 milyon daha artacak. Turistler Akdeniz'e gidiyor ama İstanbul çok daha büyük bir marka. O yüzden daha onlarca yeni otele ihtiyaç var. Ve tabii yeni turistler eskisi gibi alım gücü düşük turist olmadığı için tasarıma, yeniliğe önem veriyor.
Otelcilikteki beş yıldız sistemi geçerliliğini yitirdi
'Bilinçli turistler artık butik otelleri tercih ediyor. çünkü otellerdeki eski fabrika sistemi geçerliliğini yitirdi. 300 odalı bir binada, yüzlerce kişiye aynı anda tavuk yapılıyorsa, bunun lüksü nerede Ayrıca turizm sektörü de yıldız sistemini değiştirmek zorunda. çünkü o 5 yıldız artık geçerli değil. Spa'n varsa lüks mü oluyorsun yani Yıldızın olmasın, daha iyi. Lüksün tanımı da değişti artık. Ayrıca lüks herkese ulaşabilir olmalı. Lüksün demokratikleşmesi trendi, otelciliği de etkisi altına almaya başladı. Neticede 5-6 saat bir odada kalmak için çok para ödemek zorunda olmamalısınız. Allah aşkına, neticede bir yataktan bahsediyoruz!'
Santralİstanbul'u gören yabancılar, gözlerine inanamıyor
İstanbul'da yaşayanlar şehirden; ulaşımından tutun da hayatın diğer zorluklarına kadar çok şikayetçi. Siz ise Türkiye'yi yere göğe sığdıramıyorsunuz.
- Ben tabii ki burada doğup büyüyenlerle aynı şeyi hissetmiyorum. Bir Fransız olarak Türk kökenlerimle gurur duyuyorum. Farklı bir açıdan görüyorum sanırım. Sizden daha filtresiz bakabiliyorum, o yüzden herhalde. Belki birkaç yıl içinde benim de filtrelerim oluşur. Benim Türkiye'de bir geçmiş deneyimim yok; belki de iyi bir zamanda geldiğim için böyle. Ama bana sorarsanız İstanbul, 2011 yılında dünyada yaşanacak en güzel ve iyi şehirlerden biri. Ekonomik olarak, sosyal olarak, hayat tazı olarak... Lokasyon inanılmaz. Servis endüstrisi çok gelişmiş ve çok dinamik. Tasarım da aynı şekilde hızla gelişiyor: Bilgi Üniversitesi Santral Kampusu'nu gören yabancılar, gözlerine inanamıyor. çünkü Türkler, bir şeyi iyi yapmak istediklerinde, herkesten iyi yapıyor. Ben dünyanın en zeki insanlarıyla burada tanıştım. Düşünsenize; Muhtar Kent, Hüseyin çağlayan, Arzu Kaprol... 5-10 yıla daha da muhteşem bir ülke olacak.
- Hiç mi zorlukları yok
- Var elbette. İstanbul'daki hayatın ilk birkaç senesi zor. Savaşmanız lazım. Trafik sorununu Vespa'yla gideriyorum mesela. İlk geldiğimde, birkaç ay afalladım. Bir Fransız olarak çok rasyoneldim. 'Neler oluyor burada' diye çok şaşırdım. Ama sonra alıştım
Burada istediğinizi yapabilirsiniz
'İstanbul, hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz bir şehir. Burada istediğinizi yapabilirsiniz. Sadece gelip savaşmanız lazım. çünkü Türkler, sizi yeteneğinize göre yargılıyor ve yetenekli insanı seviyorlar. Eğer Türklere güvenirseniz, onlar da size güveniyor. Pragmatikler çünkü tepeye ulaşmak istiyorlar. Diğer taraftan Fransa ve tüm Avrupa donmuş durumda. Burada yaptıklarımı Paris'te yapmam imkansızdı. Genç nüfus az, yenilik yok, ekonomi ve politika tıkandı. Bir şirket kurmaya kalksanız, aşırı borca girersiniz. Ayrıca kimse gençlere fırsat vermiyor. Ama New York'tan gelip de İstanbul'a yerleşen çok tanıdığım var. çünkü İstanbul, 1980'lerin New York'u gibi. İstanbul'a gelen herkes bunu söylüyor. Paranız olmasa da, fikirlerinizle bir şeyler yapabilirsiniz. Savaşmanız için size fırsat veriyorlar. Zaten yurtdışında okuyanlar da ülkeye geri dönmeye başladı. Bu şehir bana her şeyi verdi; muhteşem bir yer. Zor, ama savaşırsanız da çok ödüllendirici bir şehir.'
Alex (Alexandre) Varlık'ın (33) çok ilham verici bir hikayesi var. Varlık Fransız ama soyadından da anlayacağınız üzere, Türk asıllı. Babası, ünlü ressam Utku Varlık. Fikret Muallalardan bir sonra Fransa'ya giden kuşaktan ve dünyaca ünlü koleksiyonlarda eserleri bulunan bir isim. Fransız olan annesi ise halen Paris'te, Cite Internationale des Arts adlı sanat kurumunda çalışıyor. Alex Varlık'ın öyküsü de Paris'te başlıyor. Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alan Varlık, 2006 yılına kadar Türkiye'yi yalnızca babasının sergileri için geldiği kadarıyla tanıyor. 2006'daysa ne oluyorsa oluyor ve Varlık, Fransa'daki avukatlık kariyerini bırakıp soluğu İstanbul'da alıyor. İstanbullular ve basın onu, 'The House Cafe zincirinden apart otel ve otel yaratan adam' olarak tanıyor. Ama Varlık'ın çift vatandaşlı, çift kültürlü hikayesi onu çok daha ilginç kılıyor. Fransa'da doğup büyüyen bir Türk olarak İstanbul'a ve ülkeye bambaşka gözlerle bakıyor Varlık. Birkaç yıl içinde becerdiklerine bakacak olursanız, hak vermemek de elde değil sanki...
- Fransa'da avukatlık yaparken neden Türkiye'ye taşınmaya karar verdiniz
- Fransız kültürünü biliyordum ama Türkiye'yi merak ediyordum. Türk tarafımla ilgili bir şeyler eksikti, kültürünü öğrenmek istiyordum. Bir de Fransa'da ekonomi kötü gidiyordu. Ama benim girişimci bir ruhum var ve 30 yaşıma gelmeden önce kendi şirketimi açmak istiyordum. Diğer avukat arkadaşlarım Los Angeles'a yaşamaya giderken ben İstanbul'a geldim ve Cerrahoğlu Hukuk Bürosu'nda avukat olarak çalışmaya başladım.
BURADA GİRİşİMCİ OLMAK GEREK
- Daha önceden İstanbul'u biliyor muydunuz
- Hiç bilmiyordum. Babamın sergileri haricinde pek gelmemiştim. Avukatlık yaptığım sekiz ay boyunca şehri tanıdım ve iyi arkadaşlar edindim. Ama kısa zaman içinde bu şehirde çalışan değil, girişimci olmanın daha iyi olduğuna karar verdim. çünkü burada yapacak çok şey var! Avukatlık yapınca sabah 9'dan akşam 5'e kadar çalışıyordum ama pecereden dışarı bakınca girişimci, yaratıcı ve tüketmeye hazır bir şehir görüyordum. Türkler, Fransızların veya genel olarak Avrupalıların aksine köklerine; eski kültürlerine körü körüne yapışıp kalmamışlar. Mesela Fransa'da croissant, croissant'dır; değiştiremezsiniz. Ama burada yeniden yaratabilirsiniz. Menemenli bile yapabilirsiniz. çünkü Türkler çok yaratıcı, pragmatik ve yenilikçi. Her şeye uyum sağlayabiliyorlar. Bana sorarsanız Anglosaksonlarla aynı medeni zekayı paylaşıyorlar; kendilerini yenilemede çok başarılılar. Buradaki Mini Cooper ve cip polis arabalarını Paris'te yapamazsınız mesela; 'çok modern,' der, istemezler.
- Avukatlıktan otel endüstrisine geçmeniz nasıl oldu
- Önce, kendi başıma bir şeyler yapmaya karar verdim. Kanyon yeni açılmıştı. House Cafe'leri gördüm, Kitchenette'leri gördüm... Ve dedim ki, 'Bu şehirde bir şeyler oluyor, benim de bir şeyler yapma zamanım geldi. Karanlığa atlamam lazım.' çünkü eğer çok fazla garantici davranırsan, atlamazsın. Ama atlarsan, gidip savaşırsın. Ya hayatta kalırsın ya da kaybedersin. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Param yoktu, ailem Paris'teydi. Sadece kendimi, kendime ispatlamam gerekiyordu. Ben de ilk iş, yabancılara emlak satıp kiralayan bir butik şirkette çalışmaya başladım. Türkçe bilmiyordum, Türkçe öğrendim. Emlakçılığı; parkeleri, yüksek tavanları öğrendim. Bu arada bu işte iyi olduğumu gördüm ve iyi bir portfolyom oluştu.
ORTAKÖY'DE DE AçILIYOR
- House Apart ve House Otel hikayeniz nasıl başladı
- Ben emlakçılık yaparken bir tanıdığım, House Cafe zincirinin sahibinin Galata'da satmak istediği bir binası olduğunu söyledi. Buluştuk. Ona, 'Neden satıyorsun ki Halihazırda oturmuş iyi bir cafe konseptin var. Yeni bir konsept oluştursanız ya,' dedim. Günlük apartman dairesi kiralama fikrini verdim ve beraber The House Apart'ı kurduk. çok kısa zamanda popülerleşti. Gelen turistler aslında avukat olduğumu duyunca çok hoşlarına gidiyordu.
- Müşterileriniz daha çok yabancılar mıydı
- Aslında Türkler ve yabancılar eşit ilgi gösteriyor. Hatta dağılım yarı yarıya diyebilirim. çünkü mesela Anadolu yakasında yaşayıp da cumartesi gecesi dışarı çıkmak isteyen gençler daire tutuyor. Türkiye'nin diğer şehirlerinden de büyük ilgi var.;
- The House Apart'ın üzerine Nişantaşı'ndaki otel açıldı. şimdi de sırada Ortaköy mü var
- Evet. çünkü bu, büyüyebilecek bir konseptti. Ben sadece otel yapmak istemiyordum. O yüzden bir özel sermaye şirketiyle anlaştım ve yarısını sattım. Böylece birkaç otel daha açabilecektik. Önce Nişantaşı açıldı. Yakında da Ortaköy açılıyor. çok başarılı oldu. şirkette 60 çalışan var. İç tasarımımızı Autoban yapıyor.
Otelci değil, konsept yaratıcısıyım
'The House Apart işine girdiğimde otelcilik bilmiyorum. Tecrübem yoktu ama heyecanım vardı. çünkü otelcilik, gastronomi, tasarım ve sosyal ilişkilerin bir birleşimi. Ben de otelci değil, konsept yaratıcısıyım o yüzden. Doğru insanları bir araya getirip enerji veriyorum. İstanbul, otelcilik için fırsatlarla dolu bir şehir. çünkü Türkiye'ye yılda 24-28 milyon turist geliyor. Ama bu çok az. Fransa'yı yılda 78, İspanya'yı yılda 50 milyon turist ziyaret ediyor. İstanbul'a gelen turist sayısı da önümüzdeki 10 yıl içinde 10 milyon daha artacak. Turistler Akdeniz'e gidiyor ama İstanbul çok daha büyük bir marka. O yüzden daha onlarca yeni otele ihtiyaç var. Ve tabii yeni turistler eskisi gibi alım gücü düşük turist olmadığı için tasarıma, yeniliğe önem veriyor.
Otelcilikteki beş yıldız sistemi geçerliliğini yitirdi
'Bilinçli turistler artık butik otelleri tercih ediyor. çünkü otellerdeki eski fabrika sistemi geçerliliğini yitirdi. 300 odalı bir binada, yüzlerce kişiye aynı anda tavuk yapılıyorsa, bunun lüksü nerede Ayrıca turizm sektörü de yıldız sistemini değiştirmek zorunda. çünkü o 5 yıldız artık geçerli değil. Spa'n varsa lüks mü oluyorsun yani Yıldızın olmasın, daha iyi. Lüksün tanımı da değişti artık. Ayrıca lüks herkese ulaşabilir olmalı. Lüksün demokratikleşmesi trendi, otelciliği de etkisi altına almaya başladı. Neticede 5-6 saat bir odada kalmak için çok para ödemek zorunda olmamalısınız. Allah aşkına, neticede bir yataktan bahsediyoruz!'
Santralİstanbul'u gören yabancılar, gözlerine inanamıyor
İstanbul'da yaşayanlar şehirden; ulaşımından tutun da hayatın diğer zorluklarına kadar çok şikayetçi. Siz ise Türkiye'yi yere göğe sığdıramıyorsunuz.
- Ben tabii ki burada doğup büyüyenlerle aynı şeyi hissetmiyorum. Bir Fransız olarak Türk kökenlerimle gurur duyuyorum. Farklı bir açıdan görüyorum sanırım. Sizden daha filtresiz bakabiliyorum, o yüzden herhalde. Belki birkaç yıl içinde benim de filtrelerim oluşur. Benim Türkiye'de bir geçmiş deneyimim yok; belki de iyi bir zamanda geldiğim için böyle. Ama bana sorarsanız İstanbul, 2011 yılında dünyada yaşanacak en güzel ve iyi şehirlerden biri. Ekonomik olarak, sosyal olarak, hayat tazı olarak... Lokasyon inanılmaz. Servis endüstrisi çok gelişmiş ve çok dinamik. Tasarım da aynı şekilde hızla gelişiyor: Bilgi Üniversitesi Santral Kampusu'nu gören yabancılar, gözlerine inanamıyor. çünkü Türkler, bir şeyi iyi yapmak istediklerinde, herkesten iyi yapıyor. Ben dünyanın en zeki insanlarıyla burada tanıştım. Düşünsenize; Muhtar Kent, Hüseyin çağlayan, Arzu Kaprol... 5-10 yıla daha da muhteşem bir ülke olacak.
- Hiç mi zorlukları yok
- Var elbette. İstanbul'daki hayatın ilk birkaç senesi zor. Savaşmanız lazım. Trafik sorununu Vespa'yla gideriyorum mesela. İlk geldiğimde, birkaç ay afalladım. Bir Fransız olarak çok rasyoneldim. 'Neler oluyor burada' diye çok şaşırdım. Ama sonra alıştım
Burada istediğinizi yapabilirsiniz
'İstanbul, hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz bir şehir. Burada istediğinizi yapabilirsiniz. Sadece gelip savaşmanız lazım. çünkü Türkler, sizi yeteneğinize göre yargılıyor ve yetenekli insanı seviyorlar. Eğer Türklere güvenirseniz, onlar da size güveniyor. Pragmatikler çünkü tepeye ulaşmak istiyorlar. Diğer taraftan Fransa ve tüm Avrupa donmuş durumda. Burada yaptıklarımı Paris'te yapmam imkansızdı. Genç nüfus az, yenilik yok, ekonomi ve politika tıkandı. Bir şirket kurmaya kalksanız, aşırı borca girersiniz. Ayrıca kimse gençlere fırsat vermiyor. Ama New York'tan gelip de İstanbul'a yerleşen çok tanıdığım var. çünkü İstanbul, 1980'lerin New York'u gibi. İstanbul'a gelen herkes bunu söylüyor. Paranız olmasa da, fikirlerinizle bir şeyler yapabilirsiniz. Savaşmanız için size fırsat veriyorlar. Zaten yurtdışında okuyanlar da ülkeye geri dönmeye başladı. Bu şehir bana her şeyi verdi; muhteşem bir yer. Zor, ama savaşırsanız da çok ödüllendirici bir şehir.'
Sabah/YAPRAK ARAS