Ali Ağaoğlu: İstanbul'daki binalar kerpiç evlerden kötü
Ali Ağaoğlu, İstanbul'daki binaların çoğunun Elazığ'da 41 kişinin ölümüne yol açan 'kerpiç ev'lerden daha kötü olduğunu söyledi
Elazığ'da 8 Mart'ta yaşanan 6.0 şiddetindeki depremde 41 kişinin ‘kerpiç ev'lerin yıkılması sonucu can vermesi, dikkatleri tekrar bir süreliğine de olsa deprem gerçeğine çekti.
İnşaat sektörünün en önemli isimlerinden Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu, geçtiğimiz yıl yaptığı ‘Kumu denizden, demiri hurdadan çektik. İstanbul'da 1960, 70 ve 80'lerde yapılan evlerin yüzde 99'u bu malzemeyle yapıldı' açıklaması, pek çok kesimin tepkisini çekmişti.
Ali Ağaoğlu'nun Elazığ depremi sonrası iddiası ise tüyler ürpertici: “İstanbul'daki binaların çoğu o kerpiç evlerden daha kötü.” Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu ile deprem gerçeğini konuştuk.
İtiraf etmedim tespit yaptım
‘Kumu denizden, demiri hurdadan çektik' açıklamasına nasıl tepkiler aldınız?
İnşaatı en iyi bilen insanlardan biriyim. Bu işin mutfağından değil, bulaşıkhanesinden geliyorum. Babam da kendi döneminin en önemli isimlerindendi. Hem inşaatçı hem de inşaat malzemesi tedarikçisiydi. Anadolu Yakası'ndaki inşaatların yüzde 80'inin malzemesini babam vermiştir. İlkokuldan beri şantiyelerdeyim.
Ben hem meraklı hem de iyi gözlem yapan, sahada olan biriyim. Çekiç ve kazma sesi bana müzikten daha güzel gelir. Dolayısıyla sektörü benim kadar fazla bilen yoktur. Bu açıklamayı yaptığımda beni çok eleştirdiler. “Senin gibi bir adam nasıl böyle bir itirafta bulunur?” dediler. Ben itirafta bulunmuyorum ki, işi bilen biri olarak tespit yapıyorum.
Teşhis doğruysa tedavi mümkün
Nedir bu tespit?
1960'lı, 70'li ve 80'li yıllarda yapılan binalarda kullanılan malzemeler gerçekten de böyleydi. İstanbul Boğazı'nda Üsküdar'dan Beykoz'a, Beşiktaş'tan Bebek'e kadar pek çok nokta o dönemde kum deposuydu. Gemilerle kum getirilir, bu depolara boşaltılır, sonra da inşaatlara sevk edilirdi.
Kumun yüzde 30'u midye kabuğu, yüzde 30'u balçıktı. O dönemde iyi demir, Karabük Demir Çelik'te vardı ama almak için sıraya girer, 8 ay sonra malzemeye ulaşabilirdiniz.
Mecburen piyasada satılan hurdadan çekme demir alınırdı. İşçilikse doğuluların elindeydi. Elle karılan malzeme ile binalar yapılırdı. İbrahim Tatlıses ‘Urfa'da Oxford vardı da okumadık mı?' diyor. Bizim durumda da malzeme bu, işçilik bu. Bu üründen ne beklenebilir? Binaların durumunun ne olduğunu bilmemiz lazım. Teşhisi doğru koyarsan tedaviyi yaparsın.
İstanbul'u Aysel Gürel'e benzetiyorum
Bu niteliksiz malzemeyle ne kadar konut yapıldı?
O yıllardaki inşaatların yüzde 99'u bu malzemeyle yapıldı. Sanayağının bile karne ile verildiği bir dönemde kumu, demiri ithal mi getirecektim? Bu dönemler İstanbul'un Anadolu'dan en fazla göç aldığı, içine edildiği, gecekondulaşmanın en yoğun olduğu yıllardı.
Binalar hem estetik hem de deprem güvenliğinden yoksun yapıldı. 8.5-13.5'luk tuğlalardan dış duvar yaptık, ısı yalıtımı sıfır. Bir ton kömürle ısınılacak yerde beş ton gidiyor. İnsanlar bu dönemde bile tuğla duvarlı, sıvasız binalarda oturuyor. Yıllar önce rahmetli Aysel Gürel'in bir reklam filmi vardı. Estetik ameliyata girip sargıların içinden Deniz Akkaya çıkıyordu.
Ben İstanbul'u Aysel Gürel'e benzetiyorum. Aysel Gürel'e ne kadar makyaj yaparsan yap, Deniz Akkaya olmaz. Ben bunu söylediğim zaman Aysel Gürel sağ idi, herkes ondan çekinirdi ama bana hiçbir şey demedi. İstanbul'un binaları da bu durumda.
Uzmanlar gelsin, yerinde tespit yapalım
Elazığ depremi ile ilgili ne söylersiniz?
Elazığ'da kerpiç evler 6.0 şiddetinde depremle yıkıldı, 41 kişi öldü. 6.0 deprem nedir ki? Japonya'da 7, 7.5 şiddetindeki depremde adam çay içiyorsa, sadece bardağını tutuyor çay dökülmesin diye. 6.0 ile 7.5 arasında yıkıcılık etkisi bin katıdır. İstanbul'daki binaların çoğu Elazığ'daki o kerpiç evlerden daha kötü. Uzmanlar gelsinler, gidip yerinde tespit yapalım. Ben felaket tellallığı yapmıyorum. İşi bilen biri olarak saptama yapıyorum.
Haiti'deki binalar İstanbul'dan iyi
İstanbul'da da büyük bir deprem bekleniyor...
İstanbul'da yakın bir zamanda 7.0'nin üzerinde deprem bekleniyor. 1999'daki Gölcük depreminde binlerce insan göçük altında kaldı ve enkazlarla atıldı. Ölü sayısı olarak önce 50 binler konuşuldu sonra 17 binlere indi. Bu rakamlara da inanmıyorum.
Bu depremin İstanbul'da olduğunu düşünsenize. Gölcük, İstanbul'un bir mahallesi kadar. Haiti'de 7.2 depremde, yıkılan şehir 1.5 milyonluk nüfusa sahip. Resmi ölü sayısı 320 bin. İnanın enkaz altında kalanlarla 500 bindir. Bu da 1.5 milyonluk şehrin üçte biri demek. Özellikle incelettirdim. Oradaki binaların birçoğu İstanbul'dakilerden iyi. Bunu iddia ediyorum, gidelim tespit yapalım. İstanbul'un üçte birini düşünmek bile istemiyorum.
Binaların yüzde 70'i yıkılıp yeniden yapılmalı
Gölcük depremi sonrası geçen 11 yılda yapılan hiçbir şey yok mu?
Allah bize 10-11 yıl kredi sağladı, biz o krediyi gittik, Beyoğlu'nda pavyonda yedik. Şu andaki yöneticiler güya deprem hazırlığı yapıyorlar. Bir meydana 10 kamyon moloz döküyorlar, 3 tane kurt köpeği, 5 tane adamla deprem tatbikatı yapıyorlar.
Deprem kapıda. Neyi bekliyoruz? İstanbul'a adam gibi yerel yönetici lazım. Alacak eline kazmayı, İstanbul'un yüzde 70'ini yıkacak, yeniden yapacak.
İstanbul yıkılırsa Türkiye ayağa kalkamaz
Yerel yönetimler ne yapabilir?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın beyanatına katılıyorum. İstanbul'a özel deprem yasası çıkarılmalı. Kentsel Dönüşüm Yasası'nın adam gibi yürürlüğe girmesi ve uygulanması lazım. Yasanın yönetmeliklerle desteklenmesi, yerel yöneticilerin elinin güçlendirilmesi gerekli.
Yerel yöneticilerin oy kavgasını bırakıp bu işe kellesini koyması, cesur olması lazım. Bizim imar planı yapma yetkimiz yok. Bunu yapacak olan yerel yönetimler. Adam gibi bir plan yapılsın, biz görev almaya hazırız. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) kentsel dönüşümü kısmen yapmaya çalışıyor. Ama bu, TOKİ'nin altından kalkabileceği bir hadise değil. Çok büyük bir hadise.
Türkiye yıkılsın, İstanbul Türkiye'yi ayağa kaldırır ama İstanbul yıkılırsa Türkiye'yi kimse ayağa kaldıramaz. Büyük bir depremde İstanbul'a ordu bile giremez. İstanbul'da ölen şanslıdır diyorum. Yoksa açlık ve sefaletten öleceksin. Kaçmak istesen yol bulamayacaksın.
Topluma rant vermekten korkmamak lazım
Sizin öneriniz ne?
İnşaat şirketleri yerel yönetimle çalışacak. Herhangi bir yerleşim biriminde kaç tane daire var? Mesela 100 tane. O bölgeye 150 dairelik bir imar planı hazırlanacak. Vatandaşa 100 daire yerine 150 daire yapacaksınız. Bunu da ancak vatandaşa rant vererek çözmek mümkün. Rant denince yanlış anlaşılıyor.
Bundan korkmamak lazım. Devletin zenginliği halkının zenginliği ile olur. Sen adama kazanacağını göstereceksin. Bugün Bağdat Caddesi'nde gördüğünüz süslü püslü binaların ciğeri yok. Bu caddedeki eski binaların çoğunda oturan kesim, orta dereceli memur emeklisi.
Adam binasında güçlendirme yapamıyor, dışarı da çıkamıyor. 10 dairelik bir apartman düşünün. Gidip sahiplerine ‘Yandaki parselle birleş, arazini büyüt, oradaki 10 daireyle birlikte 20 daire mi oluyor, ben 20 değil 30 daire yapacağım.
Devlet oraya bir pay versin. Git müteahhitle anlaş. Binanı yenile' diyeceksin. Bu durumda ev sahibi de müteahhit de devlet de kazanır. Devletin cebinden tek kuruş çıkmadığı gibi ekonomiye yüzlerce milyar dolarlık ek gelir sağlanır. Tüm binalar 10 yılda yenilenir.
Pazarları kız arkadaşımı alıp şantiye gezerim
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Ben sabaha karşı 5'te bile yatsam 7'de kalkarım, 8'de çaycıdan bile önce işimin başındayım. Çünkü işimi çok seviyorum. Günde ortalama 15-18 saat çalışıyorum. Tabi kız arkadaşlarımdan, ailemden fırça yiyorum. Tatil nedir? Sevdiğin bir şeyi yapmaktır. Ben işimi severek, tatil gibi yapıyorum.
Pazar günleri kız arkadaşımı da alıp şantiyeleri gezerim. İşim olmadığı zaman herhalde amacı olmayan, boş çuval gibi hissederim. Herkes saklı yapıyor ama ben neysem oyum
Çok fazla toplum önündeyim dediğiniz olmuyor mu hiç?
İşimde de özel hayatımda da hiçbir zaman yamuk yumuk işin içinde olmadım. Eşimden 11 yıldır ayrıyım, tabi ki sağlıklı bir adamım. Kız arkadaşlarım olması doğal. Herkes gizli saklı yapıyor. Ben neysem oyum.
En lüks otomobille Etiler'e Bebek'e de giderim, varoşlara da. Oradaki insan da bana sevgiyle bakar. Helikopterimi eleştiriyorlar. Ben zamanı daha verimli hale getirmek için helikopter kullanıyorum. Rolls Royce ile şantiyeye de giderim orman içinde ava da.
O otomobile o kadar para verdiysem anasını da bellerim, tepe tepe de kullanırım. Ben her gün dışarıya çıkan bir adam değilim ki. 15 günde bir en fazla haftada bir dışarıya eğlenmeye çıkarım. Ama nedense her gece dışarıdaymışım gibi bir algı oluştu.
Şunu söyleyeyim. Geçen yıl Bodrum'a sadece 2 kez gittim. Birinde cuma akşamı gidip pazar döndüm. Diğerinde cumartesi gidip yine pazar döndüm. İnsanlar zannediyorlar ki hep oradayım. Ben gittiğim yerde ses getiriyorum.
İşini adam gibi yaparsan para peşinden geliyor
Amerikan finans dergisi Forbes milyarderler listesi ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Forbes listesinde dünyada 488'inci ya da Türkiye'de 6'ncı sırada olmuşum. Bunun gibi bir derdim yok. Para kazanmak hiçbir zaman birinci amacım olmadı. Benim için 10 tane yarım, bir bütün yapmaz. Babam varlıklıydı.
1977'de kuşak çatışması yüzünden sırtımda bir ceketle ayrıldım yanından ve 3-5 yıl para kazanmak için çalıştım. Ama ondan sonra yaptığım her işte ‘Önce işimi adam gibi yapayım' dedim. Zaten işini adam gibi yaparsan, başarırsan, para peşinden geliyor. O para da seni nereye getiriyor?
Üçüncü, beşinci, onuncu. İşimi adam gibi yapıp bu ülkeye biraz daha katma değer sağlayıp istihdam yaratabiliyorsam, bu beni kazandığım paradan çok daha fazla mutlu ediyor.
İnci Neşeli Özoğlu / Posta