20 / 11 / 2024

Antakya Müze Otel yıl sonuna kadar açılacak!

Antakya Müze Otel yıl sonuna kadar açılacak!

Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Gila Benmayor bugün köşesinde " Ekonomik büyüme mi kültürel miras mı? " başlıklı yazısına yer verdi. İşte o yazının detayları...




TÜRKİYE 'merhametsiz büyüme'nin bedelini işçi ölümleriyle, Soma gibi facialarla, çocuk işçilerle, gelir uçurumuyla ödüyor.


Bloomberg Business’ın son araştırmasında işsizlik ve enflasyon açısından “en perişan” ekonomiler kategorisinde gördüğü Türkiye’nin benzer durumdaki ülkelerden büyük farkı var.

Sayısız medeniyetlerin yeşerdiği topraklardaki tarihi ve kültürel mirasımız.

Ne yazık ki, göz göre göre, tarihi yarımada başta bu mirasını her gün biraz daha kaybeden sadece İstanbul değil.

TÜSİAD ile hafta sonu ziyaret fırsatını bulduğum Hatay’dan iki çarpıcı örnek vereceğim.

Birincisi Antakya’nın göbeğinde yükselen, projesini mimar Emre Arolat’ın üstlendiği dünyanın ikinci Müze Oteli.

Antakyalı iş insanı Necmi Asfuroğlu’nun 35 milyon dolar diye yola çıktığı ancak 100 milyon dolara mal olacak Müze Otel inanılmaz Helenistik, Bizans, 5. ve 6. yüzyıl Roma kalıntılarının üzerine yükseliyor.

Şantiyedeki sunumdan izlediğimiz kadarıyla, Asfuroğlu’nun arazisine kazmanın vurulduğu gün ortaya çıkan kalıntılar arasında yekpare 850 metrekareden oluşan bir mozaik de var.

Arkeologlar eşliğinde yere çakılan çelik kolonlar üzerinde yükselen beş yıldızlı otelin giriş bölümü Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilmiş ve müze olacak Otelin cam zemininden ve konteyner şeklinde inşa edilen odalardan çıkar çıkmaz kalıntıları görmek mümkün.

Hilton markası altındaki 199 odalı Müze Otel’in yıl sonuna kadar açılması bekleniyor.

Prof. Haluk Abbasoğlu gibi arkeoloji dünyasının önemli isimlerinin bilimsel danışmanlığını yaptığı otel mutlaka Antakya’nın markasına, turizmine, istihdamına (son rakamlara göre işsizlik yüzde 15,4) büyük katkı yapacak.

Ancak mantığım başka, yüreğim başka şey söylüyor.

Belli ki otelin yükseldiği arazide yaygın şekilde müthiş kalıntılar var.

850 metrekarelik yekpare mozaiğinin aynısından kim bilir kaç tane var?

Böyle bir yapı yükseldikten sonra bunlar gün ışığını nasıl görecek?

Bizden sonraki nesilleri ve hatta dünyayı göz göre göre böyle bir kültürel mirastan nasıl mahrum edebiliriz?

Aynı hisselere Antakya Samandağ arasında 480 metre yükseklikteki dağda St. Simon Manastırı’nın kalıntılarını gezerken de kapıldım.

RÜZGAR GÜLLERİYLE İÇ İÇE

Erken Hıristiyanlık dönemi (M.S. 6.yüzyıl) kalıntıları arasında şimdiye kadar görmediğim örgü motifli Bizans sütun başlıklarına rastladım.

Üç kilisenin yer aldığı kalıntıların 500 metre uzağında inanılmaz bir görüntü:


Rüzgar Gülleri.

St. Simon Manastırı kalıntılarının fotoğrafını nereden çekerseniz çekin kareye giriyorlar.

Meğer St. Simon Manastırı’nın yer aldığı dağ rüzgar yoğunluğu açısından Çeşme’den sonra ikinci sıradaymış.

Fina Enerji’ye ait olduklarını öğrendiğimiz rüzgar gülleri Hatay’ın elektriğinin yüzde 13’ünü karşılıyor diye hesapladık.

Bir gece önce Antakya’nın karanlığa gömüldüğüne tanık olmuştum.

1,5 milyonluk nüfusuna 500 bin Suriyeli mülteci eklenen Antakya’nın enerji açığı ortada.

Öte yandan kim ne derse desin rüzgar türbinlerinin manastır kalıntılarını hızla yıpratacağı gerçeği var.

Yüzyıllar boyunca, ıssızlığın ortasındaki bir dağda ayakta kalmayı başarmış kalıntılareninde sonunda rüzgar güllerine boyun eğecek.

Sizleri bilmem, benim gönlüm kültürel mirastan yana.


Hürriyet


Geri Dön