Barınma krizi nasıl çözülür? Türkiye'nin konut politikasında neler değişti?
İstanbul Planlama Ajansı Başkanı, Şehir Plancısı (Phd) Dr. Buğra Gökce, konut piyasası ile ilgili önemli bir açıklamada bulundu. Gökce, barınma sorununa çözüm bulunması amacı ile bir makale yayımladı. İşte ayrıntılar...
İstanbul Planlama Ajansı Başkanı, Şehir Plancısı (Phd) Dr. Buğra Gökce, https://x.com/gokcebugra resmi X sosyal medya hesabından konut piyasası ile ilgili bir paylaşım yaptı.
2002 yılında Türkiye’de konut sahipliği oranının yüzde 73,1 seviyesindeyken 2023 yılında konut sahipliği oranın yüzde 56,2 seviyesine gerilediğinin altını çizen Buğra Gökce, şu ifadeleri kullandı:
"Peki neden?
Cumhuriyet dönemi konut politikalarını değerlendirerek 2000 yılı sonrası uygulanan konut politikaları ve yaşanan konut sorununu değerlendiren makalemiz yayınlandı.
Konut temel bir haktır. Akılcı ve Türkiye’nin geniş tecrübesini yansıtan, halkın çıkarlarını öne koyan bir anlayışla konut politikaları belirlenmelidir.
Konut ihtiyacını karşılamak, konut sahipliği oranını arttırmak, çeşitli tiplerde sosyal konutlar üreterek arz etmek, inşaat sektöründeki maliyetleri azaltarak, dar ve orta gelir gruplarına yönelik konut üretimini teşvik etmek, halkın konut erişimini arttırmak mümkündür."
2000 yılı sonrası uygulanan konut politikaları ve yaşanan konut sorununu değerlendiren makalenin sonuç bölümünde de şu ifadelere yer verildi:
"2000 yılında DPT tarafından yayınlanan 8. Kalkınma Planı Konut Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda 6 madde altında detaylı bir şekilde konut politikaları için ilke ve öneriler yer almaktadır.
Yasa dışı ve kaçak yapılaşmayı meşrulaştıran imar affı politikalarına son verilmesi, belediyelerin ucuz kentsel arsa üretimine ağırlık vermesi, kentleşme hızı ile arsa arzı hızı arasında ilişki kurulması, konut açığı bulunan bölgelerde altyapılı konut arsası üretilmesi tavsiye edilmiş, “ülkemizde herkes için yeterli konut üretebilecek kapasite olduğu” beyan edilerek, alt gelir gruplarının kamu sübvansiyonu ile konut sahibi olması, konut kooperatiflerinin üretimdeki payının arttırılması, konut, çevre kalitesini belirleyen standart, yönetmelik ve mevzuatın AB ile uyumlu hale getirilmesi, etkin bir yapı denetim sistemi kurulması gibi önemli öneriler detaylı şekilde irdelenmiştir.
Anayasa’da yer alan konut hakkını korumak için atılması gereken adımların çeşitlenerek geliştirilmesi mümkündür. Ancak bunun ilk şartı planlama ve toplu konut üretimini bilimsel, akılcı ve Türkiye’nin geniş tecrübesini yansıtan, halkın çıkarlarını öne koyan bir anlayışla ele almaktan geçmektedir. Demografik dinamikler çerçevesinde nicel ve nitel olarak konut ihtiyacını karşılamak, konut sahipliği oranını arttırmak, çeşitli tiplerde sosyal konutlar üreterek arz etmek, inşaat sektöründeki maliyetleri azaltarak, dar ve orta gelir gruplarına yönelik konut üretimini teşvik etmek, finansal enstrümanlarla halkın konut erişimini arttırmak mümkündür.
2000 - 2023 yılları arasında atılan adımların bu türden bir konut politikasının uygulanması hedefinden uzaklaştığı
görülmektedir. Bu durumun 6 Şubat Depremleri sonucunda yaşanan felaketin etmenlerinden biri olduğu söylenebilir. Öte yandan böylesi büyük bir felaket ile imar aflarının acı sonuçları da görülmüştür. Ayrıca son 5 yılda özelikle kent merkezlerinde yıkıcılığı artan bir konut krizi ile karşı karşıya kalındığı da birçok kişi ve kuruluş tarafından ifade edilmektedir.
Son 20 yıllık süreçte kentlerimiz büyür, makroformları genişler ve konut sayısı artarken konut krizinin baş göstermesi, hatta barınma krizi adıyla ihtiyaç sahiplerinin kiralık ev dahi bulamayacağı bir boyuta evrilmesi üzerinde durulması gereken temel konuların başında gelmektedir.
Bu çalışmada ortaya konan veriler göstermektedir ki; piyasa mekanizması karlı olan üretime yönelmekte ve çok sayıda üst gelir grubu erişimine uygun lüks konut yapılarının ve sitelerin üretilmesinde rol almaktadır. Ancak sosyal konut, ucuz konut üretimi, piyasa aktörleri için fizibil olmadığından piyasa eliyle alt – orta gelir grubunun gereksinim duyduğu konutların arz edilmesinde önemli bir eksiklik olduğu görülmektedir. Bunlara ek olarak küçülen hane halkı büyüklüğü ve artan ekonomik özgürlüklerle uyumlu ihtiyaca yönelik ve gereksinim duyan gelir gruplarının erişebileceği konut arzında da bir sorun görülmektedir. Tüm bu verilere rağmen kamunun bu görevi yapacağı kurum ve aracının etkin bir şekilde bu görevi icra etmekte geç kaldığı ifade edilebilir. Yurttaşın hissettiği barınma krizi biraz da kamunun bu regüle eden anlayışı terk etmesi ya da uzaklaşması ile ilgili gözükmektedir.
1960’lardan itibaren alt ve orta gelir gruplarının konut ihtiyacının karşılanmasında rol alan kooperatiflerin de 2000’li yılların başlarından itibaren sosyal-ucuz-ödenebilir konut üretiminde devre dışı kalmış olduğu görülmektedir. Kamu adına dezavantajlı gruplara sosyal nitelikli konut üretecek ya da üretimini kolaylaştıracak temel kurumların da ağırlıkla lüks konut üretimine ve buna dair arsa ve gayrimenkul geliştirme süreçlerine daha fazla dahil oldukları görülmektedir. Bu nedenle talebe yönelik konut arzında bir sorun meydana gelirken üretilen orta-üst, üst gelir gruplarının talebine uygun konutlar ise bir zenginleşme aracı olarak konut sahipliğini artırmak yerine üst gelir gruplarının yatırım aracına dönüşmüştür.
Bunun yanında alt orta, orta gelir gruplarının gereksinim duyduğu konut sayısının yeteri kadar artmadığı bir başka deyişle arzın talebi karşılamadığı ortadadır. Bu eksikliğe bir de sığınmacı, göçmen, kaçak göçmen olarak ülkemize gelen yabancı uyruklu vatandaşların da zaten yetersiz olan bu alt orta, orta gelir gruplarına yönelik konut üretiminden pay alabilme isteği eklenmiştir. Bu nedenle zaten yeteri kadar büyüyemeyen sosyal konut pastasını paylaşmak isteyenlerin sayısı da artmış, bu da konut piyasasındaki dengeleri alt üst ederek kira ücretlerini aşırı yükselten bir etmen olmuş ve en nihayetinde konut, Tekeli (2009) tarafından tanımlanan işlevlerinden “barınma” işlevindense “yatırım olarak spekülatif değer artışlarına el koyma” işleviyle ön plana çıkmıştır. Son dönemde ülkemizde konuta yönelik derinleşen krizin altında, konutun barınma işlevinden çok daha fazla yatırım aracı olarak spekülatif biçimde değerlendirilmesine yönelik piyasa süreçlerinin olduğu söylenebilir. Günümüzde ağırlaşan konut satışı, kiralık ev bulma hatta barınma krizinin altında bu süreçlerin de etkin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Peki vatandaşlar konut piyasası ile ilgili neler söyledi? İşte o paylaşıma gelen yorumlar...
Artık binalarda bunlar zorunlu olacak: İmar planlarında yeni dönem başlıyor!
Ünlü analistten, ev sahibi olmak isteyenlere uyarı: 'Buralar alım fırsatıdır'