Basra harap olduktan sonra!
Kayseri Haber Gazetesi köşe yazarı Kadir Dayıoğlu bugün köşesinde " Basra harap olduktan sonra.. " başlıklı yazısına yer verdi. İşte yazının detayları...
Geçenlerde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'daki imar planlamasıyla ilgili yapılan yanlışlara dikkat çekerek; "İstanbul'a çok yanlışlar da yaptık. Ucube inşalarla İstanbul'un güzelliğine bizler de zarar verdik. İmar planlamalarıyla kentsel dönüşüm yapalım. Ama ne yazık ki bize karşı dirençler var" dedi. (Basından)
Bu özeleştiri, ünlü Arap sözünü anımsattı, bana: “Bad-el harab-ül basra” yani “Basra harap olduktan sonra ağlayıp sızlamak boşuna!” İstanbul yok olduktan sonra, özeleştiri ne işe yarar?
İsterseniz bu kıssadan hissenin hikayesini verelim: Öykünün kahramanı yoksul bir Basralı... Günlerce aç kalmış ve bir dilim ekmek veren yok… Dilenmiş, yine veren olmamış. Sadece bir kasap acımış, bir parça et vermiş. Ama eti nerede pişirsin? Ateş de veren olmamış.
Bu sefer Tanrı’ya yalvarmış, bir miktar ateş için. Duası kabul olmuş. Arkasından büyük bir yangın çıkmış. Bir yandan adam eti pişiriyor, diğer yandan da Basra yanıyor…
Tabii, bu söz, Moğolların Basra’yı yakıp yıkmasıyla; her şeyi yok etmesiyle daha da yaygınlaşmış. Darbı mesel olmuş. Günümüze kadar gelmiş: “Bad-el harab-ül basra”. (Kaynak: Ekşi Sözlük. Kısaltma bana ait)
Tabii, Tayyip Beyin, bu özeleştirisi taktirle karşılıyorum. İstanbul’u yok ettik, hem de elbirliği ile. Bir daha geri gelmez, artık. Doyma bilmez gözümüz, doyma bilmez iştahımız ve tabii cehaletimiz bunda rol oynadı.
“Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime / Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime!” Nihavendi, buna en uygun şarkı olsa gerek. Umarım diğer şehirleri yönetenlere ders olur, İstanbul...
***
Mesela, Kayseri’yi yönetenler; “iyi şeyler yaptık ama şurda şurda da yanlış yaptık!” deme, cesaretini gösterebilirler mi? Kendilerine sorarsanız, hataları hiç yok!.. Hatta bizim gibi eleştirenler eçhelin teki!.. Öyle ya; “kabahat samur kürk olsa kimse üstüne almazmış”!.. Yine öyle ya; her biri birer ünlü mimar (Korbüzer).
***
Söz kentten, imardan açılmışken, şehrimizden bazı manzaralar vereceğim. Umarım, dikkat çeker. Biliyoruz; Kocasinan Bulvarı üzerine yapılan geçitlerin servise alınması üzerinden, neredeyse iki ay geçti. Birkaç kez geçtim. Bilgi ve uyarı işaretleri, “ha var, ha yok!”. Bunları koyanları kutlamak gerekir.
Daha öncede söylemiştim; bu güzergaha giren, labirentte peynire ulaşmak isteyen “fare” gibi. Nereden gireceksin, nereden çıkacaksın, belli değil.
Konan küçücük harflerle yazılmış küçücük levhaları okuyabilmek için bir de lüp taşımak gerekecek yanınızda… Tabii, kavşağı kaçırmazsanız, benim gibi. Nitekim; Karayolları tarafından girdim, Havaalanı girişini şaşırdım, ilerden “u” dönüşü yapmak zorunda kaldım.
Anlaşılan Büyükşehirde, “proje” diye bir kavram gelişmemiş. Unutmasınlar; bilgi ve uyarı levhaları da projenin, hem de ayrılmaz bir parçasıdır. Kim onayladı bu projeleri çok merak ediyorum.
Proje kavramı gelişmeyince de böyle garabet çıkıyor ortaya. Yok, levhalar yeni yapılıyorsa daha da kötü ya!.. Ne diye gecikti? Kimsenin aklına gelmedi mi?
Bakınız, yol projesinin üzerine bilgi ve uyarı yazıları, levhaların hangi standartta olacağı vs. işaretlenir, yapım sürecinde imalata geçilir. Yol açıldı mı onlar da devreye girer. Bunun en güzel örneğini otoyollarda görebiliriz.
Belediyeciler hiç dikkat ettiler mi? Bilmem… Otoyollarda levhalar üzerinde bazı bilgileri kapatmışlar. Bunlar neden açık değil? Şundan ya o yön henüz trafiğe açılmadı ya da gelecekte planlanan bir güzergah için şimdiden hazırlandı.
Bakınız; ne kadar “yavaş”, “50” gibi uyarılar yaparsanız yapın; asfalt üzerine manialar koyarsanız koyun, buraların “hız yolu” olmasına engel olamazsınız. O nedenle mutlaka “tepe üstü” levha sistemi tesis etmek ve sinyalizasyonları, yüksek hızda kullanılanların “ebadında” yapmak zorundasınız.
Yapın ki, tesis edin ki uzaktan görülebilsin. Ben çok merak ediyorum bu işleri, bu projeleri Büyükşehirde kim ya da kimler yapıyor ve ayrıca “trafik/ulaşım” uzmanı istihdam ediliyor mu?
Hisarcık Mezarlık ile Meydan camii arası da hız yoluna döndü. Kaptırıp geliyorlar… Hele hele “Develi” dolmuşlarına yetergâh olmuyor. Köklüyorlar gazı… Her an kaza kaçınılmaz. Bu cesareti nereden alıyorlar? Bilemiyorum…
Daha önce yaptığım öneriyi bir kez daha yapayım: Bu araya; aşağıda “yarma” da yapılan “sabit radar” konması ve ayrıca bunların sadece “giriş” ve “çıkışlarda” değil de aralara da serpiştirilmesinde yarar var… Bakınız; “yarmaya” konan radarlar, sürücüleri “sustalı maymuna çevirdi!”. Radara yaklaştılar mı, çekiyorlar ayaklarını gazdan.
Kusura kalmasınlar… Bizim ahali, “haktan/hukuktan” anlamaz. Öyle ya; hukuk yerleşik toplumlarda olurmuş. Göçebe toplumlarda “hukuk mukuk” olmazmış. Anladığımız tek şey, cebimizden çıkacak para… Para cezası korkusu, ayağımızı nasıl gazdan çektiriyor, bir görün… Ha. Buna ben de dahilim… Kendimi soyutlamıyorum muhterem ahaliden.
Kayseri Haber