Binali Yıldırım'ın Karadeniz Yolu itirafı!
Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım Karadeniz Salih Yolu'nun "yanlış bir proje" olduğunu belirtti
Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım Karadeniz Salih Yolu'nun "yanlış bir proje" olduğunu belirten "tarihsel itirafında diyor ki: "Bunu şimdi rahatlıkla söyleyebiliyorum, ama 700 trilyon harcanmıştı; bitirilmesi gerekiyordu." (Cumhuriyet, 22 Mart 2010)
Bu sözler, hukukçuların "yandaş yargı amaçlanıyor" dedikleri anayasa değişikliği tartışmaları yüzünden hak ettiği ilgiyi göremedi. Oysa Karadeniz Sahil Yolu, "yandaş olmayan bağımsız yargı" tarafından "yanlış" bulunmuştu. Meğer Yıldırım, Başbakan'ın "yatırımlarımızı engelliyorlar" dediği yargıçlarla "aynı fikirde"ymiş!
Nitekim o "engel" görülen "bağımsız yargı" olmasaydı; sadece Karadeniz Sahil Yolu'nun çevre düşmanlığı belgelenmiş olmayacak; İstanbul'da şımank Dubai Kuleleri kenti "ezerek" yükselecek; Galataport'la Boğaz sahili çoktan yağmalanacak; yurdun birçok yerinde ormanlar, tarım alanları, sitler ve kıyılar talancıların işgaline açılacak; rant projelerinin temelleri belki de devlet törenleriyle atılacaktı...
Yeni anayasayla kuşaktan kuşağa esenliğimiz için böylesine yaşamsal olan "yargı denetimi" etkisizleştirilmek isteniyor. Bakan Yıldırım ise Karadeniz yolunda siyaseti unutmuş olmalı ki Başbakan'ın "işimize karışmasınlar" dediği yargıyla "fikir birliği"ni açıkça söyleyiveriyor..
Yargı 'dava'cısız olmaz
Ne var ki yargı bu gibi kararlan "kendi kendine" alamaz... Bir kamu yatırımının "yanlış" olduğuna hükmedebilmesi için "yargıya başvuran"ın olması; yani birilerinin "dava açması" gerekiyor...
Bu davacılar da genellikle sivil kurumlarla meslek odalan olduğundan, yine Başbakan, ikide bir eleştirerek şunu söylüyor: "Amaçları kalkınmaya, yani bize engel olmak; çünkü ideolojikler."
Oysa yargı, amacı "ideolojik" olan davacılara hak vermez; hukuka uygun yatırımları asla durdurmaz. Hangi projeye "hayır" denmişse, nedeni "bilime ve kamu yararına aykırı" olmasıdır.
Bu nedenle siyasilerin aslında, "yanlışlarını önleyen" davacılara "milli irade" adına teşekkür etmeleri gerekirken; "neden yargıya başvurdunuz" diyerek çatmaları, hukuk devleti kültürlerinin olmadığını da gösteriyor...
'Davacı' öldürülmüştü!
Bakan Yıldınm'ın gecikmeyle de olsa "yanlış" dediği sahil yolunun "hukuk dışı" bulunmasında "davacı" kimdi anımsıyor musunuz?
Fındıklı-Aksu kıyılarını katledecek "plansız" yolun durdurulması amacıyla yöre sakinleri adına mahkemeye başvurduğu için öldürülen avukat Cihan Eren...
18 Nisan 2005 'teki silahlı saldırıdan birkaç gün sonra yaşamını yitiren Eren'in davasını çocukları, Aksu Köyü Muhtarı ve Ardeşen Kültür Derneği sürdürdüler... Sonunda Danıştay "SİT alanı yolla parçalanamaz" diyerek kahraman avukatı 2009'da "haklı" buldu...
Peki, aym SİT kararan alarak, Karadeniz bölgesindeki çevre, kültür ve yaşam zenginliklerini "yasal güvence"ye bağlayan Trabzon Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cengiz Eruzun'un başına gelenleri anımsıyor musunuz? Görevine son verildi; "memleketi"nin kıyılarına ve vadilerine sahip çıkması engellendi.
Şimdi Bakan Yıldırım, sahil yolunu "hukuk dışı" sayan yargıyla aynı görüşte; yola dava açtığı için öldürülen "çevre şehidimiz" avukatla fikir birliği içinde ve yol güzergâhmdaki SİT kararından ötürü görevinden alınan hocamız gibi düşünüyor... Eğer samimiyse, şu 3 sorunun da yanıtını vermesi gerekiyor:
Av. Eren'in ailesine "rahmetli doğru söylüyordu" diyerek başsağlığı diledi mi?
Prof. Eruzun'a "iyi ki varsınız" diyerek görevine iadesi için girişimde bulundu mu?
Yandaş yargı hedefleyen bir anayasanın, eleştirdiği "yan-lış"ların güvencesi olacağını düşünmüyor mu?
Oktay Ekinci / Cumhuriyet