Eğitim

Boğaz'daki kamu binaları otel ya da müze olacak

Ertuğrul Günay'ın bakanlığının ikinci dönemindeki ilk projesi Boğaz'daki kamu binalarını otel ya da müzeye çevirmek

Kabine revizyonundan önce ismi en sık geçen isim Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dı. Günay'ın koltuğunu koruyamayacağı, hatta kültür ve turizmin birbirinden ayrılacağı iddia edildi.
Ancak bu iddialara rağmen Günay, yeni kabinede eski görevini sürdürdü. Ve çıkan söylentilerle ilgili de bugüne kadar sessizliğini korudu. Biz bu hafta bakanın hakkında çıkan iddiaları, yeni dönemdeki planlarını ve Ak Parti-AKP tartışmalarında aldığı pozisyonu merak ettik. Salı günü makamında konuştuğumuz bakan bizi çikolata ikramıyla karşıladı. Keyfi yerindeydi. 'Ben hep inandığımı söyledim. Çıkarılan iddialara da kulak asmadım' dedi. Ve yeni dönem çalışmaları ile ilgili önemli bir gelişmeyi anlattı: Boğaz'daki kamu binalarının bakanlığımıza devri için çalışıyoruz. Onları müze ya da otel yapmak istiyoruz.

Boğaz'a bakanlık neşteri

Kültür ve Turizm Bakanı Günay, yeni kabinede de koltuğunu korumasının ardından ilk kez konuştu. Günay'ın bakanlığının ikinci dönemindeki ilk projesi Boğaz'daki kamu binalarını otel ya da müzeye çevirmek. Hedefte Kuleli Askeri Lisesi, Sepetçiler Kasrı, Haydarpaşa Lisesi eski binası da yer alıyor

- Kabine revizyonu öncesi sizinle ilgili kabinede yer almayacağınız yönünde iddialar vardı. Ama bunlar gerçekleşmedi. İddialar neden çıkmıştı?
Doğrusu kabine oluşum biçimi tümüyle Sayın Başbakan'ın takdiridir. Ama bana ulaşmış herhangi bir bilgi yoktu. O yüzden o ayrılma iddiasını şaşkınlıkla ve fazla da ciddiye almadan izledim. Benim görevi bırakacağım yönündeki iddialar da o günlerde benim yarattığım bazı tartışmalardan kaynaklandı. Benim kişilik tarzımı Sayın Başbakan biliyor. Sözleri çok eğip bükmem. Belli çevrelerde belki niyet ifadesi olarak söylendi bunlar. 

-  Hakikaten de sizin zaman zaman keskin çıkışlarınız oluyor. Bunlardan biri de bir film festivali açılışında Bülent Ersoy ve Zeki Müren'in cinsiyetleri ile ilgili söylediğiniz sözlerdi.
O, benim sebep olduğum bir hataydı. Orada sorumluluğu üzerime alıyorum. Gereksiz bir örnekleme yaptım. Direkt konu ile ilgili değildi. O sözler yüzünden 12 Eylül ile ilgili söylediklerim güme gitti. Öbür cümle abartılı bir şekilde öne çıktı.

-  O tartışmadan Bülent Ersoy'un sizi istifaya davet etmesi aklımızda kaldı. Daha sonra barış çubuğu uzattınız mı Ersoy'a? Görüştünüz mü?
Hayır. Ama gereksiz bir örnekleme yaptığımı ve kimseyi özel olarak incitmek niyetinde olmadığımı, herhangi bir sanatçı arkadaşın tercihinin kimseyi ilgilendirmediğini söyledim. Konu kapandı.

-  O cümleyle eşcinsellik tartışmasının da önünü açtınız aslında.
O tartışmaya katiyen dahil olmak istemem.

EVREN 12 EYLÜL'ÜN GÜNAH KEÇİSİ
-  Ama 12 Eylül tartışmasına dahil olmak istiyorsunuz. Hatta o dönemi en sert şekilde eleştiren isimlerden birisiniz. Evren ile ilgili sert çıkışlarınız vardı.
O akşam birkaç kez ismi geçtiği için Kenan Evren'e değindim. Aslında Evren 12 Eylül'ün günah keçisi oldu. Başka bir dolu alanda, hukukta, ekonomide, insan haklarında ihlaller vardı. Hepsinin faturası bir kişiye çıkarılıyor. Halbuki suçu çok büyük bir kitle paylaştı. Anayasa Mahkemesi de buna dahil. Başka bir şey daha söyledim o akşam. Bu ülkede kaybolan çocuklarına ağlayan anneleri 'Türkçe ağla!' diye dövdüler. Bu sıkıntılar hep 12 Eylül'ün yanlışlarından kaynaklanıyor. Altını çizmeye çalıştım.

-  12 Eylül'ü eleştirirken Ergenekon davasına da destek verdiğinizi söylüyorsunuz. Sizce o dava buraları da temizleyebilir mi?
Çok kolay değil. Bir çeyrek yüzyıldan fazla zaman geçti. Bu soruşturma oraya kadar gidebilir mi? İnsanlara dışkı yedirenlerin hesapları ortaya dökülebilir mi? Bizim yargımız bu kadar güçlü mü? Umarım bu soruların hepsine 'evet' deme şansım olur. Ama işin ne kadar zor olduğunu görüyorum.

-  Öyle ama bazı çelişkiler var. Sizin bir beyanınız vardı 'Türkiye artık Nazım Hikmet gibi yazarları yargılayan bir ülke olmamalı, bunun için elimizden geleni yapacağız' diye. Öte yandan Nedim Gürsel'in kitabıyla ilgili dava sürüyor?
Türkiye'de yasama, yürütme ve yargı var. Anayasamıza göre güçler ayrılığı mevcut. Yargı ile ilgili biz de zaman zaman kaygılarımızı söylüyoruz. Yargı ile ilgili konuşmak kolay değil. Türkiye'de yürütme yargıyı yönetmiyor ki! Yargı ayrı bir güç. Düşünce özgürlüğünü önce yargı mensuplarını içselleştirmesi gerekir ama ama yargını dünyayı algılamasında ciddi sorunlar var maalesef. Garip bir şekilde geride kalmış bir yargı dünyası var.

-  Ahmet Altan 'bu yargı toplumun üzerinde bir yüktür' diye yazdı. Katılıyor musunuz?
Yargı ile ilgili konuşmak çok netamelidir. Sözünü suç haline getirebilirler.

-  Ama yargı çok rahat bir şekilde konuşabiliyor?
Evet, onlar konuşur! Oysa yargı toplum üzerinde bir yük gibi, baskı gibi hissedilmemeli. Bir hukuksuzluk ile karşılaşacağım, kaygısı varsa hukukun işleyişinde sorun var demektir.

-  Ama toplum son dönemde öyle kutuplaştı ki aynı hukuk bazıları için güvence bazıları için ise ifade özgürlüğü önünde engel olarak görülüyor.
Bunları özgürce konuşamıyorsunuz. Son dönemde yargı konuları çok siyasallaştırdı ne yazık ki.

-  Siz Ergenekon sürecine destek verirken Türkan Saylan'ın vefatından bir ay kadar önce 'onu da görmeyiverin' diyerek bazı çevrelerin eleştiri oklarına hedef oldunuz. 'Görmeme'nin sınırı ne ve 'görmeme' lüksü' var mıdır?
Ergenekon son yılların en önemli soruşturması. Sağlıklı sonuçlar verirse ilk kez darbeciliğe karşı demokrasi kazanacak Türkiye'de. Eylemli bir biçimde darbeci hareketin içinde yer alanlar olduğu gibi niyet itibarıyla aynı amacı paylaşan ama eylemlere katılmayan çevreler de olabilir. Oraya doğru işi açarsak bu ciddi bir siyasi tartışmaya dönüşebilir. O zaman o eylemcilerin etrafında siyasal bir kitle oluşmaya başlar. 'görmeme'yi o anlamda kullandım.

ŞARAP ÜRETİMİNİN ÖNEMİNİ AK PARTİLİ ARKADAŞLAR BİLE GÖRÜYOR
-  İçki yasaklarının AKP döneminde arttığı hatta Anadolu'da içki içecek yerin neredeyse kalmadığı söyleniyor. Ne durumda içki kısıtlamaları?
Gittiğim her yerde bu konudaki dikkatimi sürdürüyorum. Geçmişte nerelerde içkili lokantalar varsa aynı düzenin sürdüğünü görüyorum.. Bu konuda şikayet varsa üzerine gitmeye çalışıyorum. Ama bana gelen öyle ciddi bir şey yok. Tam tersine. Türkiye üzüm üreten bir ülke. Bizim partiden belediye başkanı arkadaşlarımız bile böyle bir üretimin katkısını görüyor ve destekliyorlar.

- Neden 'bile' dediniz?
Sürç-ü lisan ettim, affola! (gülüyor). Böyle bir tartışma yapılıyor ya zaman zaman. Bu tartışmaların haksız, arkadaşlarımızın da konunun farkında olduğuna işaret etmek için.

ERDOĞAN AK PARTİ KONUSUNDA İNADA İNATLA KARŞILIK VERİYOR
-  İfade özgürlüğü konusunda hassas olduğunuzu söylüyorsunuz. AKP ya da Ak Parti demek ifade özgürlüğü değil mi?
Partinin tescil edilmiş ismi Ak Parti. Başbakan ısrarla Ak Parti'nin yarattığı hoşluğu öğretmeye çalışıyor. Birileri inat ediyor.

- İnat ya da değil, neden isteyen istediğini demesin?
Ama bu inadı okuyunca başka bir inatla cevap vermek gerekiyor. Partinin yazılı adı Ak Parti iken bunu dememek için AKP diyorlarsa bu partinin kurucusunun elini masaya vurup 'bir dakika kardeşim' deme hakkı var.

- Bu hakka karşılık isteyenin de AKP deme hakkı var diye düşünüyorum.
Ama bizim adımız var. Ak Parti güzel bir isim. Türkiye'nin kirlendiği bir dönemde 'Ak' diye çıkıyor. İnatla 'hayır ben sana Ak demem' diyorsanız, o da 'hayır ben sana başka isim söyletmem' inadını sürdürür.

YATAKHANE OLARAK KULLANILIYOR
-  İkinci dönem bakanlığınızda öne çıkacak bir proje var mı? Bizim Ankara bürodan Volkan Yanardağ'ın söylediğine göre Boğaz'daki kamu binaları ile ilgili bir takım projeleriniz varmış. Doğru mu?
Evet. Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Sultanahmet'teki Tapu Kadastro  Bölge Müdürlüğü, Sepetçiler Kasrı, askerin elinde, Milli Eğitim'in elinde, kamunun elinde İstanbul'da çok fazla yapı var. Bunlar dünyada emsali olmayan konuma sahip, tarihi yapılar.Yatakhane olarak ya da büro olarak kullanılması bir eksiklik.

-  Bu eksikliği gidermek için ne düşünüyorsunuz?
Turizm Bakanlığı'na devrini. Bazıları butik otel ya da müze olsa dünya çapında olabilir. Şimdi Sayın Başbakan'ın talimatıyla bir envanter çalışması yapıyoruz. Belediyeden, Milli Savunma'dan vs neleri kültür ve turizmin hizmetine sokabiliriz diye bakıyoruz. Bunları önümüzdeki tarihlerde talep edeceğiz. Tabii kurumların kıskançlığı var. Birilerinin elinden bir şey almak kolay olmuyor. Ama üstün hizmet kolaylığı diye bir şey var. Türkiye bundan çok kazanır. Biz daha mütevazı alanlardan başladık bile. Topkapı'dan hastaneyi, matbaayı çıkardık. Lise var, çıkarmaya çalışıyoruz. Orada istediklerimizi yapabilirsek 30-40 bin metrekare yeni alan kazanacağız.

- Ankara'da da Türkiye Uygarlıklar Müzesi kurmak istiyordunuz. Ne oldu?
Çalışıyoruz. Ankara'ya böyle büyük bir müze yapabilirsek bu şimdiye kadar burada yapılmış en büyük kültür-sanat katkısı olacak.
Nagehan Alçı /Akşam