Eğitim

Büyükada Rum Yetimhanesi çevre ve barış merkezi olacak!

Avrupa'nın ikinci büyük ahşap yapısı Büyükada Rum Yetimhanesi, yetim kalmış halde Vakıflar ile Patrikhane arasında paylaşılmayı bekliyor

Sessizlik, binalar için doğal bir ortam değildir. Binaların, içinde yaşayan insanlara ihtiyacı vardır. Kapılardan girip çıkan siluetler, koridorlarda takur tukur eden topuklar, trabzanları tutan eller ve pencerelerden dışarı bakan yüzler olmazsa onlar da sararıp solar, hastalanıp ölürler. Ve tıpkı hayaletler gibi geri gelirler.

Büyükada'daki Christos Tepesi'nin (İsa Tepesi) üzerinde yükselen Rum Yetimhanesi böyle bir yapı. Avrupa'nın ikinci büyük ahşap yapısı olarak bilinen bina, 1960'lardan itibaren boş bırakılıp göz göre göre ölüme terk edilmiş. Geçen zaman nelerini almamış ki? Eskiden insanı hayallere sürükleyen kırmızı boyaları dökülmüş, bahçesi sisle kaplanmış, camsız pencereleri hortlakların oyuk gözlerini andırır olmuş. Bu heybetli, ahşap yapı tekdüze, kurşun renginde bir hayalete dönüşmüş. İşte bu yüzden dayanılmaz bir kötümserlik hissi bırakıyor görenin üzerinde. Sisli ve sırlarla örülmüş bir görüntüsü var. İnsan karşısında durup baktığında, hayaletleri çağırmaya başladığını hissediyor. Burası kabuslarımızdan daha da korkunç bir yer.

ZARİFİNİN HEDİYESİ

Dünyanın ilk çok katlı ahşap yapısı olan bu binanın kaderinde zenginleri, görmüş geçirmiş yaşlıları, bohem sanatçıları ve balaymdaki çiftleri ağırlamak yoktu, demek ki. Burası daha masum ve sapına kadar yürekten bir nedenle yeniden kapılarını açacaktı. Osmanlı'nın büyük bankerlerinden Leonidas Zarifi'nin dul eşi Eleni Zarifi tarafından 3 bin 700 Osmanlı altınına satın alınarak Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağışlandı. İlk açıldığı yıllarda burası yetim çocuklar için tam bir düşler bahçesiydi. Yetimhanenin ahşap süslemeli bir tiyatro salonu ve çocukların dönemin ünlü filmlerini izleyebilecekleri bir sesli sinema makinesi bile vardı. Pencereleri Sedef Adasına açılan yemekhanede Osmanlı mutfağının eşsiz yemekleri pişiyordu. Çok amaçlı, iyi düzenlenmiş kütüphanesinin raflarında çocuk kitapları sıra sıra dizilmişlerdi. Ada rüzgarından hastalanan çocuklar için reviri 24 saat açıktı. Bir de mermer merdivenli yangın kulesi vardı.

Sonra I. Dünya Savaşı patlak verdi. Savaş sırasında Kuleli Askeri Lisesi'nin öğrencileri de yetimhane binasında kalmaya başladılar. Sonunda yetimhane Heybeliada'ya taşınmak zorunda kaldı. İstanbul Rum-ları'nın giderek azalmasıyla gelen gideni de azaldı ve 1964'ten sonra Kızıl Saray yalnızlığa mahkum edildi.

AĞAÇTAKİ ÇOCUKLAR

Bütün bunları  düşünerek bahçe kapısından içeri girdim, yetimhane binasının etrafında dolaştım. Bina içi oyulmuş devasa bir ağacı andırıyordu. Altı katlı iki kanadı olan beş katlı bu heybetli yapı burada yaşamış yetimler için muhtemelen gerçek bir ağaç evdi.

İçeri girmek tehlikeli ve korkutucu olduğu için şimdilik sadece başımı pencerelerden içeri uzatmakla yetinmek zorundaydım. İçeride gördüğüm şeyler tavandaki oymalar, kemerli kapılar, dokundukça çıtırdayan pencere kirişleri düşlere özgü o tuhaf tanışıklık hissini uyandırıyordu. İnsan az önce yemekhanede küçük bir çocuğun çorbasını yudumladığını gördüğüne, sınıflardan kağıt kalem seslerin, öksürüklerin ve kahkahaların yükseldiğini duyduğuna yemin edebilirdi.

 Bu sıradan görüntülerin nasıl düşler yarattığına şaşmamak elde değil. Ahşap duvarların içinde yaşamış çocuklar çoktan bu dünyadan göçüp gitmiş olsalar da, görüntüleri ve sesleri mucizevi bir şekilde ahşabın üzerinde korunmuş gibiydi.

Bunu bir tek ben söylemiyorum. Ada sakinleri de yetimhane binasının perili olduğunu söyleyerek bana katılıyorlar. Örneğin beni tepeye kadar çıkaran faytoncu yetimhanenin ardındaki çam korusunu işaret ederek orada bazı geceler bir bebeğin ağladığını duyduğuna yemin ediyor. Uzun süre binanın içinde tutulan piyanolardan yükselen sesleri dinlemiş olanlar da var.

ÇEVRE VE BARIŞ MERKEZİ

 Boşaltılıp kendi haline terk edilen yetimhane binası bugün Vakıflar'la Patrikhane arasındaki anlaşmazlıkların en büyüklerinden biri. Son olarak AİHM kararıyla yapı Patrikhane'ye geri verildi. Onarımı için gereken sekiz milyon avronun patrikhane tarafından karşılanacağı söylense de, Vakıflar'ın yeni bir dava açıp mülkiyeti geri almasından korktukları için bir çivi dahi çakılmamış. Ancak son günlerde bir hareketlenme var gibi. Kasım ayının başlarında ABD'de temaslarda bulunan Fener Rum Patriği Bartholomeos, yetimhane binasının restore edileceğini, sonrasında ise bir çevre ve barış merkezine dönüştürüleceğini müjdeledi.

ZARİFİLER KİMDİR?

Zarifiler'in kökü 1800'lerin başına dayanır. İlk Zarifi Bey, Paşalimanı Adası'ndan İstanbul'a gelmiş, burada şarapçılık ve pekmez yapımıyla uğraşmış, sonrasında ise büyük bir servet sahibi olmuştu. Karısı Sultana'dan Yani adında tek bir oğlu vardı.

Bir süre sonra Yani Bey, Mora'daki Yunan ayaklanmasını desteklediği için Odessa'ya kaçmak zorunda kalmıştı. Ancak oğlu Yorgo kısa zaman sonra istanbul'u özleyecek ve geri dönmenin bir yolunu bulacaktı. Zamanla II. Abdülhamit'in mali danışmanlarından biri olacak ve Osmanlı Bankası'nın kurucuları arasına katılacaktı.

Vaktiyle otel olarak yapılan binayı yetimhane olması şartıyla Patrikhane'ye bağışlayan Eleni Zarifi ise Yorgo Zarifi'nin oğlu Leonidas'ın eşiydi.
Delal AYDIN/Milliyet Cadde