Genel

Büyükada Rum Yetimhanesi onarılmayı bekliyor!

Büyükada Rum Yetimhanesi sessizliğe gömüldüğü 1964 yılına kadar bir çok ziyaretçiyi ağırladı 2010 yılının haziran ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) , uzun süredir devam eden bir davayı Türki

 1964'ten bu yana terk edilmiş bir halde duran Büyükada Rum Yetimhanesi misafir ettiği çocuklar gibi kaderinin değişmesini bekliyor

Büyükada Rum Yetimhanesi sessizliğe gömüldüğü 1964 yılına kadar bir çok ziyaretçiyi ağırladı 2010 yılının haziran ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) , uzun süredir devam eden bir davayı Türkiye aleyhine çıkan bir kararla sonuçlandırmıştı. AİHM binanın Fener-Rum Patrikhanesi'ne iadesi ve Türkiye'nin binanın onarımı için 20 bin euro ödemesine karar vermişti. Ve bu karar gereği Türkiye geçenlerde yetimhanenin tapusunu patrikhaneye verdi. Büyük Ada'nın Hristos, İsa ya da Manastır tepesi olarak bilinen en yüksek noktalarından birinde yaklaşık 27 dönüm arazi üzerine kurulmuş, 5 katlı ve 206 odadan oluşan bu inanılmaz ahşap binaya uzun süren yazışmalar ve ikna çalışmaları sonucu SABAH girdi. Ana kapıdan girdiğimizdede önce solda bulunan oyuncak odası, daha sonra Yetimhane müdürünün ofisi dikkatimizi çekiyor. Zemin tamamen çökmüş, duvarlar sararmış, ağır bir küf kokusu her yanı sarmış. Ürkek adımlarla antreye ulaştık. Sola açılan büyük bir kapı ve sağa doğru uzanan ucunu göremediğimiz bir koridor karşılıyor bizi. Gıcırdayan ahşap merdivenlerden bir kat aşağı iner inmez, hemen sağımda kuyruklu bir piyano beni beynimden vurulmuşa çeviriyor. Sanki yetimhanenin direnen son parçası gibi yorgun ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Yukarı katlara çıktıkça rüzgârın uğultusu artmaya başlıyor, binanın kim bilir neresinde açılıp kapanan kapılar korku filmlerine nazire yapar gibi atmosferi tamamlıyor. Ayağım yürürken dikkatle üzerinden geçtiğim tahtalardan birine gömülüyor. Yetimhanenin yorgun bedenine bir darbe de ben vurmuşum gibi hissediyorum ve korkuyla karışık bir utanç duygusu yaşıyorum.

Otel olarak tasarlandı
Dönemin ünlü mimarlarından Alecandre Vallaury tarafından tasarlanan binanın yapımına 1898'de, bir Fransız şirketi tarafından Prinkipo Palas adıyla işletilmesine ise 1902'de başlanır. Ancak II. Abdülhamid döneminde ada halkının ahlaki yönden olumsuz etkileneceği düşüncesiyle işletilmesine izin verilmez. 1902'de Rum bir bankerin eşi olan Eleni Zarifi, 10 bin sarı lira karşılığında binayı satın alır. Sultan bunun üzerine ferman çıkarır ve binanın yetimhane olarak kullanılmasına izin verir.

Göç eden ruhlar gibi
Binanın uçsuz koridorlarında koşturan, ilkokulunda okuma yazmayı söken, bahçesinde top oynayıp, müsamere salonunda ilahiler söyleyen, soğuk kış gecelerinde buğulu pencerelerden uzaklardaki belli belirsiz İstanbul'un ışıklarını izleyen yetim çocuklar bugün artık ondan çok uzakta. Çoğunluğu evleri belledikleri İstanbul'u arkalarında bırakıp Yunanistan'a göçmüş olsa da ruhlarından bir parça onları hep burada bekliyor sanki.
Sabah/Tuncay DERSİNLİOĞLU