Çelik Yapılar Haftası'na Türkiye'nin Çelik yolu olması önerisi damgasını vurdu
11. Yapısal Çelik Günü Çelik Yapılar Haftası’na binlerce yıldır İpek Yolu olarak dünya tarihine geçen Türkiye’nin “Çelik Yolu” olması önerisi damgasını vurdu
Dünya çelik devlerini İstanbul’da buluşturan 11. Yapısal Çelik Günü Çelik Yapılar Haftası’na Türkiye’nin “Çelik yolu” olması önerisi damgasını vurdu.
Dünyanın farklı ülkelerinden çelik üreticileri ve akademisyenlerini buluşturan bir haftalık etkinliğin 4. gününde gerçekleştirilen forumda, Türkiye ve komşu ülkelerde çelik yapılar ve kullanımının artırılması konusunda önemli mesajlar çıktı. Gülay Altay’ın moderatörlüğünü yaptığı foruma konuşmacı olarak Yüksel Tiryakioğlu, Melih Şimşek, Faruk İnsel, Fadıl Demirel ve Günhan Karakullukçu yer aldı.
Bir yıldır sürdürdüğü Avrupa Yapısal Çelik Birliği Başkanlığını etkinlik sonrası Almanya’ya devretmeye hazırlanan Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanı Prof. Dr. Nesrin Yardımcı, forumun açılışında yaptığı konuşmada, “Bugün sınırları ortadan kalkan global dünyada, vazgeçilmeyecek en önemli olgulardan biri değişim. Bu bağlamda Türkiye, Kafkasya, Batı Asya, Ortadoğu, Doğu Avrupa ve hatta Kuzey Afrika gibi dünyanın çok geniş bir arenasında, değişen ekonomik ve teknolojik dönüşümler değerlendirildiğinde, 21. Yüzyılın İpek Yolu Çelik Yolu olacak ve Türkiye’de coğrafi konumuyla tarihinde olduğu gibi bu yolun merkezinde duracak” dedi.
Karabük Demir Çelik Fabrikaları Genel Müdürü Fadıl Demirel, Orta Asya’dan beri Türklere demirin çocuğu dediklerini hatırlatarak, “Kimliğimiz demir çelikle özdeşleşmiş bir milletiz.1937 yılında ilk Demir Çelik Fabrikasının temellerini İsmet İnönü attı. Türk demir çelik üreticilerinin 38 milyon ton kapasitesi var. 1980’de 3.5 milyon ton civarındaydı. Nihai olarak 27 milyon ton üretim yapılıyor. Uzun üretenler 19 milyon ton geri kalanı ise yassı üretim. Üretimde Almanya’dan sonra Avrupa ikincisiyiz. Dünya’da 11. sıradayız. Bölge lideriyiz. Bize çevreci olmadığımızı söylerler. Oysa en büyük çevreci biziz. Atık malzeme hurdayı en fazla biz kullanıyoruz. Dünyada en fazla hurdayı biz ithal ediyoruz. Amerika en büyük ihracatçı, neredeyse dünyayı hurdaya boğacak. Dünya hurda ticaretinin % 20 si bizde” diye konuştu.
Güvenlik ve sağlık istendiğinde herkesin çeliği yanı başında istediğini ama iş ticaret olduğunda para kazanılan rant isteyen noktalarda çeliğe paye verilmediğini hatırlatan Demirel, şunları söyledi; “Depremde işler karışır. Parayı yönetenler, lobiler çeliğe güvenirken para kazanmak için çeliğin dışına kaçarlar. Emniyet ve güven istiyorsanız çelik sizi hiç yanıltmaz. Kullanımı artırmak ve çeliği daha çok hayatınıza sokmak için koordinasyon sağlayıcı bir yapı öneriyorum. Demir Çelik Enstitüsü. Dünyada örnekleri var. Bizde küçük meslek gruplarında konuşulur ama realize olmazdı. Türk Yapısal Çelik Derneği çatısı altında bu yapıyı artık kurabiliriz. Bu felsefenin yapılacağı ve şekillenebileceği bu yapının öncüsü olacağız. Temellerini birlikte atacağımız çelik endüstrisinin de katkılarıyla bölgesel anlamda koordinasyonun sağlanacağı bir enstitü kurarak işbirliği ile koordinasyonu güçlendirerek Dünya liderliğine oynarız.”
İktisatçı Günhan Karakullukçu da çeliğin, makro ekonomik gelişmelerden çok kolay etkilendiğini belirterek “Problemleri geç hisseden iyileşmeyi de geç hisseder. Çelik sektörü de bu durumda. Krizin makro iktisadi şartlardan kaynaklı sebeplerinden dolayı yatırım malları ve yatırımları derinden etkilendi. Fransa’da Sarkozy kriz başında insiyatif kullanarak çok büyük yatırımlar yapma kararı aldı. Sonuç olarak istimlak bile yapamadıklarını en erken 2012’de harekete geçeceklerini, zaten krizin de o tarihe kadar atlatılmış olacağını söyleyebiliriz” dedi.
Akşan Yapı Yönetim Kurulu Başkanı ve Akkon Çelik Yönetim Kurulu üyesi Melih Şimşek de yaptığı konuşmada, şunları söyledi; “Çelik, 99 depreminden sonra çare özelliğinden dolayı gündeme geldi. Çevre ülkeler hız faktöründen dolayı çeliği tercih ediyorlar. Çevreci ve geri dönüşümlü olması genel bir soruna çare olabilmesi önemli. Türkiye için önemli fırsatlar var. 10 yıl önce çelik yapı Amerikan dizilerinde görülür, bizde sadece sanayide kullanılırdı. Gelişmekte olan bir ülkeyiz, nüfus artıyor, karbon salınımı en yüksek ülkeler arasındayız. Burada en büyük fırsat konut sektörü. Uzun çelikte sorun yok ama yassıda ithalat var. Dünya’da Çin’den sonra 2. müteahhitlik ülkesiyiz. Bu büyük bir fırsat. Temel üzerindeki her şeyi ihraç ederek kaba inşaatı yapabilirsiniz. Bu güvenli ticarettir, önemli bir risk ortadan kalkmış oluyor. Betonarme ile çelik uygulama yapan elemanların niteliğinde dramatik bir fark var.”
Faruk İnsel ise 21 yıldır çelik yapıların projelendirmesi ile uğraştığını belirterek, “Yapısal Çeliğin önünde fırsatlar var. Bağımsız Devletler Topluluğu, Kuzey Afrika, Körfez ülkeleri ve İran bu alanda büyük pazarlar. Bakü ve Bükreş yoğun deprem bölgeleri ve yeniden yapılanmaya ihtiyaçları var. Tahran, Aşkabat, Alma Ata’da deprem yaşam gerçeği ve çelikçilere büyük iş düşüyor. Çelik pazarı çok ciddi fırsatlarla dolu” diye konuştu.
Forum sonrasında şu ortak görüş ortaya çıktı; “1999 depremi sonrası bile deprem bölgelerinde sanayi ve yüksek yapılarda kullanımı ancak düşünülmeye başlandı. Çelik yapı özendirilmeli. Yapısal Çelikin kullanım oranı artmalı. Belirli bir artış var ama çok yetersiz. Çelik kullanımında yetişmiş eleman açığı var. Deprem riski yüksek bölgelerde mutlaka uygulama çelik yapılmalıdır. TOKİ konutlarında hafif çelikte bir mesafe alamadık. Gelenekselde ısrar sürüyor. Dünya nüfus artışı ve çevre kirliliği ile doğal kaynakların tükenişi dikkate alındığında ayağımızı yere daha sağlam basmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. Enerji kıtlığı ve doğal afetler kaçınılmaz. İnsaflı kullanım israftan kaçınma ve çelik yapıya yönelme başlıkları çıktı.”