04 / 11 / 2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 24 Temmuz'da Ayasofya'yı ibadete açmayı planlıyoruz!

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 24 Temmuz'da Ayasofya'yı ibadete açmayı planlıyoruz!

Millete Sesleniş konuşması yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Hazırlıkları süratle tamamlayarak 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya'yı ibadete açmayı planlıyoruz."diye konuştu.




Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, saat 20.53'te Millete Sesleniş konuşması gerçekleştirerek, Danıştayın Ayasofya kararını değerlendirdi.

Anadoluu Ajansı'nda yer alan habere göre, Danıştayın bugün, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesini sağlayan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu düzenlemesini iptal ettiğini anımsatan Erdoğan, buna dayanarak çıkarılan Cumhurbaşkanlığı düzenlemesiyle Ayasofya'nın yeniden cami olarak hizmete açılmasını sağladıklarını dile getirrdi. Erdoğan, "Böylece Ayasofya, 86 yıl aradan sonra yeniden, Fatih Sultan Mehmet Han'ın vakfiyesinde belirttiği şekilde cami olarak hizmet vermeye başlayabilecektir. Bu kararın milletimize, ümmete ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum." dedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığının, konunun idari ve teknik hazırlıklarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının da dini yönüyle ilgili çalışmalara hemen başladığını belirten Erdoğan, "Müze statüsünden çıkmasıyla birlikte, Ayasofya Camisi'ne ücretli giriş uygulamasını da kaldırıyoruz. Tüm camilerimiz gibi Ayasofya'nın kapıları da yerli ve yabancı, Müslim ve gayrimüslim herkese sonuna kadar açık olacaktır. İnsanlığın ortak mirası olan Ayasofya, yeni statüsüyle herkesi kucaklamaya, çok daha samimi, çok daha özgün şekilde devam edecektir. Hazırlıkları süratle tamamlayarak, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya'yı ibadete açmayı planlıyoruz." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Temmuz'a kadar camideki çalışmaların süratle yürüyebilmesi, bir an önce bu hazırlıkların bitmesi için burada ziyaret veya gelip burayı görme gibi bir telaşın içerisine girmenin doğru olmayacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Zira aldığım bazı haberler çerçevesinde içeride ve dışarıda gelip oralarda görüntü vermek veya gösteri yapmak bunlar doğru değil. İnşallah 24'ünde hep birlikte burada cuma namazımızı kılar ve Ayasofya'yı da o gün her şeyiyle bitmiş olarak ibadete açarız." diye konuştu.

"Türkiye'nin egemenlik haklarıyla ilgilidir"


İçeride bazı eksikler olduğunu dile getiren Erdoğan, "Bu eksikleri de bu arada inşallah gidermiş olacağız ve 6 ay gibi bir süre içerisinde yapacağımız bazı hazırlıklar var. Onları da inşallah o süre içerisinde bitireceğiz. Tabii öyle bir burada hazırlıklar yapıyoruz ki bu hazırlıklar içerisinde Müslim, gayrimüslim, Hristiyan dünyasından kim gelirse gelsin, hepsi geldiği zaman burada yapılan dedikoduların olmadığını, tam aksine gerçekten bizler ecdadımızdan devraldığımız mirası nasıl geleceğe taşıyacağımızın da en güzel örneğini vereceğiz." dedi.

Herkesi, ülkenin yargı ve yürütme organları tarafından alınan Ayasofya kararına saygılı olmaya davet eden Erdoğan, sözlerine şu şekilde devam etti:

"Uluslararası alanda bu konuda ortaya konulan her türlü görüşü elbette anlayışla karşılarız. Ancak Ayasofya’nın hangi amaçla kullanılacağı konusu, Türkiye'nin egemenlik haklarıyla ilgilidir. Yeni bir düzenlemeyle Ayasofya'nın ibadete açılıyor olması, ülkemizin egemenlik hakkı kullanımından ibarettir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağı neyse, başkenti neyse, ezanı neyse, dili neyse, sınırları neyse, 81 vilayeti neyse, Ayasofya'nın vakfiyesine uygun şekilde camiye dönüştürülmesi hakkı da odur. Bu konuda, görüş belirtmenin ötesindeki her türlü tavrı ve ifadeyi, bağımsızlığımızın ihlali olarak kabul ederiz. Şu anda hemen arkamda bakınız, dev bir vakfiyename vardır ve bu Fatih'in vakfiyenamesidir. Ve bu vakfiyename içerisinde ne varsa o bizim için asıldır. 

Türkiye olarak, nasıl diğer ülkelerdeki ibadet mekanlarıyla ilgili tasarruflara karışmıyorsak biz de tarihi ve hukuki haklarımıza sahip çıkma konusunda aynı anlayışı bekliyoruz. Üstelik bu, öyle 50-100 yıllık değil, tam 567 yıllık bir haktır. Şayet bugün inanç odaklı bir tartışma yapılacaksa bunun konusu Ayasofya değil, dünyanın dört bir yanında her geçen gün tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı nefreti olmalıdır."

Türkiye'nin kararının, sadece kendi iç hukuku ve tarihi haklarıyla ilgili olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kararın arkasında duran tüm siyasi partilere ve liderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, milletin her bir ferdine teşekkür etti.

"Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında"


İstanbul'un fethi ve Ayasofya'nın cami haline dönüştürülmesi hadisesinin, Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında yer aldığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Uzun bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul'u fethederek şehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, doğrudan Ayasofya'ya yönelir. Bizans halkı, korku ve merakla Ayasofya'da akıbetlerini beklemektedir. Fatih, kendisini karşılayan halka, hayatları ve hürriyetleri konusunda teminat vererek, Ayasofya'ya girer. İstanbul'un Fatihi, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya'nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere diker, kubbeye doğru bir ok fırlatır, ilk ezanı da kendisi okur. Böylece, fethini tescillemiş olur. Ardından, mabedin uygun bir köşesinde şükür secdesi yaparak iki rekat namaz kılar. Bu davranışıyla da Ayasofya'yı camiye çevirdiğini gösterir."

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un incisi bu ulu mabedi zemininden çatısına büyük bir titizlikle incelediğini ve tarihçilerin yazdığına göre, yapının harap görüntüsü karşısında "Örümcek Kayser'in sarayında perdekarlık yapıyor, baykuş Efrasiyab'ın burcunda nöbet tutuyor." beyitini söylediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Evet, Fatih Sultan Mehmet Han, işte böylesine harap, bitap, perişan bir İstanbul ve Ayasofya devralmıştır." diye konuştu.

Fatih Sultan Mehmet'in teslim aldığı Ayasofya'nın, daha önce aynı yere yapılan ilk iki kilise kargaşa dönemlerinde yakılıp yıkıldığı için, üçüncü defa inşa edilmiş bir eser olduğunu söyleyen Erdoğan, fethin ardından üç günlük hummalı bir çalışmayla ilk cuma namazı için Ayasofya'nın ibadete hazır hale getirildiğini belirtti.

Devlet erkanı ve askeriyle beraber camiye giren Fatih Sultan Mehmet'in, burada kubbeleri çınlatan tekbirler ve salavatlarla karşılandığını, Ayasofya'daki ilk cumanın hutbesini irad ettiğini belirten Erdoğan, namazı da hocası Akşemsettin Hazretlerinin kıldırdığını söyledi.

"Gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır" 


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'in, diğer Hıristiyan mezhepleri tarafından dışlanan Ortodoks Kilisesi'ni de himayesi altına alarak gelişmesini sağladığını belirtti.

Bu ulu mabedin kubbeleri ve duvarlarının, o günden itibaren 481 yıl boyunca ezanlarla, salalarla, tekbirlerle, salavatlarla, hatmi şeriflerle, mevlid-i şeriflerle çınladığını belirten Erdoğan, asırlarca yaşadığı depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan İstanbul'un, fetihle birlikte yeniden ayağa kaldırıldığını, bu sürecin sembolünün de Ayasofya olduğunu söyledi.

Fatih Sultan Mehmet Han'dan itibaren her padişahın, İstanbul'u ve Ayasofya'yı daha da güzelleştirmenin gayreti içinde olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehrin Ulu Camisi olarak belirlenen Ayasofya'nın, zaman içinde etrafına ilave edilen yapılarıyla, tam tekmil bir külliye haline dönüştürüldüğünü ve asırlarca müminlere hizmet verdiğini belirtti.

Neredeyse takip eden her asırda büyük onarımlara tabi tutulan, eklemelerle daha da güzelleştirilen Ayasofya'ya, milletin hep gözbebeği gibi baktığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Öyle ki, 'Tanrı'nın Hikmeti' anlamına gelen orijinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Görüldüğü gibi, köhne bir devletin çöküntüsü altında yıkılmak üzere olan bu mabed, ecdadımız tarafından sadece camiye dönüştürülmekle kalmamış, aynı zamanda ihya ve i'la edilmiştir." diye konuştu.

Bunun için Ayasofya'nın her devirde bu milletin tüm fertlerinin gönlünde ayrı bir yeri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bizim de gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır. Bu mabedi, kültür hazinesi kimliğine halel getirmeden, vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açarak milletimize önemli bir hizmet verdiğimize inanıyoruz. 

Milletimiz için fetih 'Cihad-ı Asgar' hükmünde iken, asıl 'Cihad-ı Ekber' imar, inşa ve hayrat faaliyetleriydi. Doğu Roma döneminde Ayasofya inşa edilirken Mısır'dan İzmir'e, Suriye'den Balıkesir'e kadar imparatorluğun dört bir yanından malzeme taşınmıştı. Fatih ve ardından gelen padişahlar, Anadolu'nun ve Rumeli'nin her yerinden zanaat erbabını İstanbul'a getirerek hem Ayasofya'yı, hem şehri adeta yeni baştan imar ve inşa ettirdiler. Bunu yaparken de devraldıkları mirastan azami derecede faydalandılar. Mesela Fatih, Ayasofya'nın içindeki sabit mozaikleri korumuş, sadece taşınır heykelleri yapıdan çıkarttırmıştır. 

Asırlar boyunca yerinde kalan mozaikler, daha sonraki onarımlar sırasında peyderpey kapatılmış, böylece dış etkilere karşı korunması ve bugünlere gelmesi temin edilmiştir. Esasen farklı inançların mensuplarına hoşgörüyle bakmak, dinimizin özünde varolan bir yaklaşımdır. Peygamber Efendimiz, tebliğini sürdürürken, Müslümanlara saldırmayan ve bozgunculuk yapmayan diğer dinlerden topluluklara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Hazreti Ömer de Kudüs'ü aldığında, şehirdeki Hıristiyanları ve Musevileri, hakları ve ibadethaneleriyle koruması altına almıştır. Ecdadın kurduğu tüm devletler gibi Osmanlı'nın yöneticileri de aynı yolu izlemiştir. Fatih'in ve ardından gelenlerin İstanbul'da yaptıkları da bu kadim geleneği takip etmekten ibarettir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, medeniyet tarihinin en önemli isimlerinden olan Mimar Sinan'ın, Ayasofya'ya en çok katkı yapan kişilerin başında geldiğini söyledi.

Ayasofya Camisi'nin, mihrabı, minberi, kürsüsü, minareleri, hünkar mahfili, levhaları, nakışları, şamdanları, halıları, şadırvanı ve diğer tüm unsurlarıyla 481 yılda bu hale geldiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tarih boyunca hep İstanbul’un en kalabalık cemaatlerinin toplandığı Ayasofya, teravih, Kadir Gecesi ve bayram gibi müstesna günlerde gerçekten çok göz alıcı manzaraların yaşandığı bir yer olmuştur. Dolayısıyla, Türk milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı, yaklaşık 1500 yıl önce bu eseri ilk inşa edenlerden daha az değildir. Tam tersine yaptığı katkılar ve güçlü sahiplenişi itibarıyla milletimizin, bugün insanlık mirasının en önemli eserleri arasında gösterilen Ayasofya üzerindeki hakkı daha fazladır." şeklinde konuştu.

İstanbul'un, fetihle birlikte Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı bir şehir haline geldiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Tarih, fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru ve hoşgörüyü hakim kılmak için verdiğimiz büyük mücadelelerin şahididir. Bugün de ülkemizin her köşesindeki camilerimiz yanında her inanca ait binlerce tarihi mabet vardır. Ayrıca, cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Başka coğrafyalarda benzerine rastlayamayacağımız bu manzara bizim farklılıklarımızı zenginlik olarak gören anlayışımızın bir tezahürüdür. Buna rağmen millet olarak, yakın tarihimizde dahi bunun tam tersi örneklerle karşılaşmaktan kurtulamadık. Osmanlı’nın çekilmek zorunda kaldığı Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında, ecdadın asırlar boyunca inşa ettiği eserlerden pek azı hala ayaktadır. 'Su-i misal, emsal olmaz' sözünden hareketle, bu kötü örneklerin hiçbirini dikkate almıyor, kendi medeniyetimizin inşa ve ihya üzerine kurulu duruşunu kararlılıkla koruyoruz."

"Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır"


Bugün yeniden ibadete açılması kararı vesilesiyle bir kez daha dikkatlerin üzerinde toplandığı Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu'nun ve İstanbul'un işgal yıllarında da Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi tartışmalarının yaşandığını belirtti.

Bu niyetin ilk adımı olarak, Ayasofya'nın kapısına tam teçhizatlı bir işgal birliğinin dayandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, birliğin başındaki Fransız komutanın, Ayasofya’da görevli Osmanlı subayına, "kendilerinin buraya yerleşeceklerini, bunun için Türk askerinin camiyi boşaltması gerektiğini" söylediğini belirtti.

Askerleriyle Ayasofya’yı koruyan Binbaşı Tevfik Bey'in, onlara, "Buraya giremezsiniz ve giremeyeceksiniz. Çünkü burası bizim mabedimizdir. Şayet, cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, size ilk cevabı şu ağır makinalılar, sonra da caminin dört köşesine yerleştirdiğimiz tahrip kalıpları verecektir. Ayasofya'nın üzerinize yıkılmasını göze alabiliyorsanız, buyurun girmeyi deneyin." yanıtını verdiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tevfik Bey'in böylece işgalcilerin Ayasofya’yı ele geçirme ümitlerini boşa çıkardığını söyledi.

Ayasofya’ya yabancı ilgisinin, daha sonraki yıllarda, mozaik tamiri gibi bahanelerle sürdüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sırada tek parti dönemi hükümetinin, çıkardığı bir kararnameyle, "camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması gerektiği" kuralını getirerek Ayasofya’yı ibadete kapattığını belirtti.

Bir süre sonra da 1 Şubat 1935'te Ayasofya'nın müze olarak ilan edilip ziyarete açıldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigarı bu eser, büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki, İstanbul'daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya Medresesi, sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Ayasofya’nın zemininde serili nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar eritilmek üzere dökümhaneye götürülür. Halen yerinde duran şaheser levhalar ise çok büyük oldukları için kapıdan çıkarılamaz ve mecburen depoya kaldırılır. Bu levhalar daha sonra Demokrat Parti devrinde tekrar yerlerine asıldı. Ayasofya’nın uğradığı tahribat bunlarla sınırlı kalmaz. Cami olduğu devirlerden hiçbir eser kalmasın isteyenler, az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Nitekim, Sultan İkinci Bayezid döneminde camiye çevrilen Küçük Ayasofya’nın minaresi, hukuki hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yerle yeksan edilir. Sıranın Ayasofya’ya geldiğini gören tarihçi, gazeteci ve müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar ve neşreder. Merhum Konyalı'nın raporunda, 'Bu minareler kubbenin desteğidir, eğer minareler yıkılırsa Ayasofya da yıkılır' dendiği için mecburen yıkımdan vazgeçilir."

"Pek çok caminin, medresenin başına da benzer felaketler gelmiştir"


Aynı dönemde Türkiye'nin dört bir yanında pek çok caminin, medresenin, ecdat yadigarı eserin başına benzer felaketler geldiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen, tek parti döneminde alınan bu karar, tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür." diye konuştu.

Erdoğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: 

"Fatih İstanbul'u fethettiğinde, Roma İmparatoru unvanını da almış ve dolayısıyla Bizans hanedanı üzerine kayıtlı bulunan tüm emlake sahip olmuştur. İşte bu hukuka istinaden, Ayasofya da, Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin yeni harflerle hazırlanmış resmi bir sureti de çıkarılarak hukuki statüsü tescillenmiştir. Ayasofya Fatih’in tapulu mülkü olmasaydı, hukuken burayı vakfetme hakkı da bulunmazdı. Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde aynen şunları söylüyor. 'Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, bir maddesini tebdil eder, onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterir, yardım ederse, kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek mütevellilik hakkı gibi şeyler isterse, yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse huzurunuzda ifade ediyorum ki en büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur. 

Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.' Evet, bugün alınan karar, aynı zamanda Fatih'in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi, aynı zihniyet bugün de bırakınız Ayasofya'nın hüznünü gidermeyi, İstanbul'un en gözde camisi Sultan Ahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet geçmişte, Sultan Ahmet Camisi'ni resim galerisi, Yıldız Sarayı'nı kumarhane, Ayasofya'yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüş, hatta bir kısmını gerçekleştirmişti."

Her dönemde olduğu gibi bugün de bu bakış açısının, çağdaşlık kisvesi altında çağ dışı bir anlayışın tezahürü olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Vatikan'ın müze haline dönüştürülerek ibadete kapatılmasını talep etmekle Ayasofya'nın müze olarak kalmasında ısrarcı olmak, aynı mantığın ürünüdür. Bunun bir adım sonrası, insanlığın en eski mabedi olan Kabe’nin ve yine kadim mabed Mescid-i Aksa'nın da müzeye dönüştürülmesi isteğidir. Rabbim ülkemizi ve insanlığı, bu zihniyetten ilelebet muhafaza eylesin diyorum. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın diyorum." dedi.

Erdoğan,  bazı eserlerin milletlerin ve devletlerin sembolü olduğunu da sözlerine ekledi.

Yahya Kemal'in 1922'de yazdığı bir makaledeki, "Bu devletin iki manevi temeli vardır, Fatih'in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hala okunuyor. Selim'in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur'an ki hala okunuyor." ifadelerine de değinen Erdoğan, "Yine Yahya Kemal'in ifadesiyle Ayasofya'nın milletimiz için anlamı şu şekildedir; 'Bir zamanlar hendeseden abide zannettimdi, kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, senelerden beri rüyada görüp özlediğim cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.' Şairin 'cedlerin mağfiret iklimi' olarak tarif ettiği bu mabed, maalesef, uzunca bir süre ezan ve Kur'an sesinden mahrum kalmıştır. Önce 1980'de, ardından 1991'de Ayasofya'nın hünkar mahfili ibadete açılmışsa da ana yapısı itibarıyla bu mabedin boynu hep bükük kalmaya devam etmiştir." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şu şekilde devam etti:

"Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir. Ayasofya'nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya'nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir. Ayasofya'nın dirilişi, Türk milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir. Ayasofya'nın dirilişi, Bedir'den Malazgirt'e, Niğbolu'dan Çanakkale'ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır. Ayasofya'nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir."

"Ayasofya'nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekün gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır." sözlerine yer veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih'in emaneti Ayasofya'nın da cami olarak hizmete girmesi, gecikmiş bir yeniden silkiniştir. Bu tablo, İslam coğrafyasının dört bir yanındaki sembol değerlerimize yapılan hoyratça saldırılara verilmiş en güzel cevaptır. Türkiye, son dönemde attığı her adımla, artık zamanın ve mekanın nesnesi değil öznesi olduğunu göstermektedir. 

Millet olarak verdiğimiz tarihi mücadeleyle, temsilcisi olduğumuz medeniyetin aydınlık geleceği için maziden atiye tüm insanlığı kucaklayan bir köprü kuruyoruz. İnşallah bu kutlu yolda yürümeye, durmadan, duraksamadan, yılmadan, azimle, fedakarlıkla, kararlılıkla, menzile ulaşana kadar devam edeceğiz. Bir kez daha Ayasofya'nın yeniden camiye dönmesini sağlayan yargı kararı ve Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyorum. Ayasofya'yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak cami olarak ibadete açacağımızın altını da tekrar çiziyorum."

Ayasofya'da ibadetin yolu açıldı: Danıştay, camiden müzeye dönüştürülmesi kararını iptal etti!


Geri Dön