Devre Mülk

Depremler ve Ahşap sistem üzerine..

Gün geçtikçe inşaat sistemleri üzerine yeni düşünceler ve fikirler insanoğlunun hayallerini zorlayacak görsel yapılara ve yeni yaşam trendlerine doğru yol aldığımızı gösteriyor.

Ancak bizim ülkemizde daha kat edeceğimiz çok yol olduğu bilinmelidir. İnşaat sistemlerinden başlayalım. Bakınız Dünya ölçeğinde deprem, yanardağ, tsunami veya doğal afetlerin yaşanması mukadder olan ülke ve bölgeye göre inşaat sistemleri tesbit edilip riske göre inşa edilmektedir. Bu durum gelişmiş ülkelerde böyle de acaba bizde öyle mi? Tabi ki hayır. Bu tür toplum ve kamuyu ilgilendiren bölgelerde doğal afet riski göz önüne alındığında inşaat sistemlerinin bireyin kendi kararına göre uygulanması normalde sorgulanamaz bile. Ancak bizde öylemi derseniz, cevabı siz verin!

Bakınız gelişmiş ülkelerde eğer bir bölge deprem riski taşıyorsa misal; ABD California eyaletini ele alalım. Bu eyalet malumunuz St. Andreas fay hattının üzerinde kurulduğu için depremsel risk taşıyor. Tabi bu eyalette inşa edilen evlerin/yapıların % 99'u ahşap taşıyıcı sistemle inşa ediliyor. Neden derseniz, çünkü depreme en dayanıklı ve uzun ömürlü tek sistem olan ahşap konstrüksiyonlu evler ve projeler devlet tarafından zorunlu kılınıyor ve halka da bu sistem öneriliyor. Hatta mecburiyet getiriliyor. Kimse de cesaret edip kafasına göre çıkmalı, şişirmeli ve çatı katlı beton ev yapayım diye niyetlenmediği gibi aklından bile geçirmiyor. Hele fay hatlarının geçtiği yani depremsel risk taşıyan bölgelerde beton ev ve binayı bırakın yapmayı hayal bile edemiyor. Bu tür riskli bölgelerde tabiatıyla ahşap ve türevleri veya hafif malzemeler kullanılarak inşa edilen yapı sistemleri ile donatılıyor. Burada da şimdi düşünmek lazım, çünkü bizim ülkemizin %92 si depremsel risk taşıyor!

Geçtiğimiz günlerde Bayındırlık bakanlığı müsteşarı Sayın Sabri Erbakan ın ulusal basında çıkan röportajını sizlerle paylaşmak istedim, lütfen dikkatle okuyun.

''Ülkemiz 1. derece deprem kuşağında. Hepimiz 1999' da bu felaketi yaşadık. 45 saniyede bütün canınızı, malınızı, her şeyini kaybediyorsunuz. Bu sıkıntıyı beraber yaşadık ve orada depremden sonra yaptığımız incelemelerde yapı stoğumuzun ve kullanılan malzemelerin de ne durumda olduğunu gördük.  
Bugün en önemli şehirlerimize baktığımız zaman 1. derece deprem riski içindeki İstanbul'da binaların yüzde 85'i ruhsatsız. Bu İzmir'de yüzde 65, Ankara'da yüzde 40'larda, böyle bir portreyle karşı karşı karşıyayız. Yurt dışındaki bir toplantıda sordum, ben de nasıl böyle bir hata yaptım diye sonra kendi kendime kızdım ama 'Kaçak binalarla nasıl mücadele ediyorsunuz' dediğim zaman, adamların gözleri fal taşı gibi açıldı. Dediler ki, 'Böyle bir şey mümkün mü?' Ama bizde maalesef kaçak, ruhsatsız yapı yapıyorsunuz, ayrıca sonradan oturup mal sahipleriyle devlet oturup pazarlık yapıyor, '2 kat verelim, 3 kat verelim.' Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezalet yok. Bunu sadece biz yapıyoruz. Tabii bütün bunlara artık bir nokta koyma zamanı geldi.'  
...... 
''Ben İstanbul'da Marmaray'ı gezerken, oradaki Marmaray'ın başındaki Japon teknik uzmanla görüştüm, kendisi aynı zamanda Kobe'deki depremden sonra bu konuda da çok uzmanlaşmış bir kişi. İstanbul için 'Hiç belli değil, yani 1 saniye sonra da olur, 10 gün sonra da 10 sene sonra da olur ama mutlaka 7'nin üzerinde bir deprem olacaktır' dedi. Ve nedir stok dedim? 'İstanbul'un mevcut manzarada yüzde 65'i yıkılır' dedi.'

İstanbul'da bu riskin azaltılması için gerekli çalışmaların yapıldığını, özellikle devlet olarak köprülere büyük önem verdiklerini dile getiren Erbakan, şöyle devam etti:  
 
'Köprüler, en önemli konulardan bir tanesi. Onların güçlendirmesi bitmek üzere. Yaklaşım viyadüklerinin güçlendirmesi bitmek üzere. Kamu binalarını mümkün olduğu kadar, okul, hastane, karakol gerekli kamu binalarının güçlendirmesini yapıyoruz. İlgili kurumlara da bilhassa Milli Eğitime, ihtiyacı var, bilgi veriyoruz. Onlar da kendi okullarının güçlendirmelerini yapıyorlardır.'  
Erbakan, İstanbul'da deprem noktasında bir diğer önemli konunun yapılaşma olduğunu ifade etti. İstanbul'un bazı bölgelerinin deprem anında müdahaleye hiçbir şekilde imkan tanımayacak yapıda olduğunu belirten Erbakan, 'İtfaiye Müdürüne sordum, şu Moda'da saat 7'den sonra hangi sokağa girebilirsiniz? Dediler ki, 'Bin 145 tane sokağa giremiyoruz. Düşünün bu normal İstanbul, bir de deprem olduktan sonra arama kurtarma çalışmalarında oraya girmeniz mümkün değildir. Onun için bu konuda çok ciddi olarak ele almamız gereken hususlar var ülke olarak' diye konuştu.  
........

Sabri Erbakan, yapı denetim sisteminin içerisine sigortacılık sistemini de dahil etmeyi düşündüklerini bildirdi.  
Bunun için yaptıkları görüşmelerde sigorta sektörünün, müteahhitlere güven duymamasının bunun önünde en büyük engel olarak ortaya çıktığını anlatan Erbakan, hem güvenli binalar yapılmasını sağlamak hem de bu güven sorununu aşmak üzere müteahhitliğe sertifikasyon getirilmesi için çalışıldığını söyledi.  
Erbakan, bu çalışmayla öncelikle müteahhitlik mesleğinin tanımının yapılacağını belirterek, şunları kaydetti:  
'Evet, bugün kapital sahibi müteahhitlik yapabilir. Ancak onun da kaidesi ve kuralı var. Ben mimarım. Ben nasıl beyin ameliyatı yapamıyorsam, bir doktor da müteahhitlik yapamaz. Evet kapitali vardır, kapitalini yatırır, sistemi kurar ama o sistemin içerisinde o şirketin de başında mühendis, mimar olacaktır, teknik adam olacaktır. Şimdi bunu tartışıyoruz. Bugün özel hastaneler var ama başhekimleri doktor, mühendis değil. Ben nasıl beyin ameliyatı yapamıyorsam, nasıl eczane açamıyorsam, o sistemin de mutlaka oturması lazım. Dünyanın her tarafında bu böyle. Sertifikası olmayanı yurt dışında şantiyeden içeri bile sokmuyorlar.'  
Türkiye'de düzenleme yapılması gereken bir diğer önemli konununda planlama noktasında yaşandığını ifade eden Erbakan, Türkiye'de her şeyden önce planlama karmaşasının ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.  
Erbakan, 'Türkiye'de bugün 14 kurum plan yapıyor, Cumhurbaşkanlığı da dahil olmak üzere. Şu anda İzmir'de görülen, 4 kurum bildiğim kadarıyla plan yapıyor. Böyle bir şey olmaz. Bunun otoritesi bir tane olmalı' dedi''. 

Sayın müsteşarın söyledikleri ciddi konulardır. Benimde yıllardır ileri sürdüğüm ve savunduğum fikirleri teyit ettiği için bu sütuna taşıdım.  

Ve Colorado Üniversitesi jeologu Roger Bilham, bu yüzyıl içinde en büyük deprem felaketlerinin yaşanacağını ve yılda ortalama olarak bir milyon kişinin deprem yüzünden yaşamını yitireceğini tahmin ediyor. Deprem tehdidi altında yaşayan metropollerin başında Tokyo, İstanbul, Los Angeles, San Francisco, Osaka-Kobe-Kyoto bölgesi, Meksiko, Dakka, Manila, Karaçi, Lima, Bogota ve Tahran var.  
Londra College Üniversitesi uzmanı Bill McGuire, Tokyo'dan "ölümü bekleyen kent" olarak söz etmekte. 35 milyon nüfuslu Tokyo deprem açısından gerçekten de çok tehlikeli bir bölgede kurulmuş.

Tabi ülkemiz birçok doğal afet riskiyle karşı karşıyadır. Bunlar: Deprem %61, Sel %14, Toprak Kayması % 15, Kaya Düşmesi % 5, Yangın % 4, Çığ % 1 olarak verilir.  

Deprem bölgeleri haritası' na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Bu oranlar özellikle deprem afetinin boyutlarını, etkilerini tahmin etmek açısından büyük öneme sahiptir. Bu rakamlar Türkiye'nin deprem afetine karşı ne denli risk altında olduğunun çok açık bir ifadesidir

Dünyada da bu tür örnekleri verebiliriz. Ancak doğal afet riski taşımayan birçok ülkede ahşap sistemle ev inşa edilmesini anlamak, idrak etmek ve düşünmek lazım geldiğini söylüyorum. Mesela ABD nin doğu ve batısı okyanus kıyısında tsunami, tufan ve kasırga gibi doğal afetlere açık olmasına rağmen ahşap sistemle inşa edilen evlerin inşa edilmesinde ki mantığı doğru anlamak lazım diye düşünüyorum. Halbuki ahşap sistemle inşa edilen 250 m2 bir villanın ağırlığı 40 tondur. Aynı m2 de betonarme bir ev ise 400 ton, çelik sistemle inşa edilirse ise 450 ton geldiği halde kasırga veya tufanlar da uçmasın veya yıkılmasın diye niye insanlar ahşap evlerde ikamet ediyor dersiniz? Çünkü ahşap sistemde risk görmediği için tercih sebebi oluyor. Deprem riski taşımayan İskandinav ülkelerinde ise betonarme sistem neden tercih edilmiyor derseniz, o ülkelerin tercihleri de farklılık gösteriyor. Ahşap sistemle inşa edilen evlerde ki izolasyonların beton ve çeliğe göre çok daha üstün olması ve bu ülkelerin aşırı soğuk olması ahşabı ön plana çıkarıyor diyebiliriz.  

Bizler, ülke olarak betonarme binalar yaparak daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı olacağına inandığımız için bu sistemi kullanıyoruz. Öyle değil mi? Şimdi düşünelim; bu Amerikalılar beton yerine neden peki ahşap sistemi tercih ediyorlar dersiniz? Halbuki biz daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı bildiğimiz beton yerine bu Amerikalılar bizden fazla ne biliyor da bu betonu yasaklayıp ahşabı kullanıyorlar?

Aslında biz millet olarak kendimizi kandırmıyormuyuz!

İyi haftalar. 
 
 

huseyinkuru@sunflower.com.tr