25 / 11 / 2024

Depremzede inşaat mühendisleri mesleklerini farklı mı icra ediyor?

Depremzede inşaat mühendisleri mesleklerini farklı mı icra ediyor?

Büyük deprem yaşamış, yakınlarını moloz yığınları altından çıkarmış, aylarca bu binalar arasında hayat sürdürmüş, prefabriklerde kalmış biri, inşaat mühendisi olduğunda mesleğini herhangi bir inşaat mühendisinden farklı mı icra eder?




16 Ağustos gecesi yatarken ertesi gün ders başı yapacağı dershanesine dair epey düşünmüştü. Hem heyecanlıydı hem de hava çok sıcaktı. Bu sebeple uykuya dalması zor olmuştu. Nereden bilebilirdi ki hem dershaneye hem de okula aylar sonra ancak aralıkta başlayabileceğini. Gece 3’te büyük bir sallantıyla uyandı. Gerisi malum Kocaeli, Gebze, Derince yerle bir oldu. Büyük 17 Ağustos depremi yaşanmış, binlerce insan yıkıntılar altında kalıp vefat etmişti. Yaşayanlar içinse hayat artık zordu; eşini, komşusunu, akrabasını moloz yığınları altından kurtarmış, her artçı sonrası panik yaşamış, prefabriklerde, çadırlarda yıllarını geçirmişti. İnşaat mühendisi Adnan Yılmaz, üniversite için ilk adımını atacağını hayal ettiği gün, farklı bir hayata gözlerini açmıştı. Yılmaz, o sene üniversite sınavını kazandı, Kocaeli Üniversitesi’ni tercih etti. Prefabrik sınıflarda ders gördü ve deprem sonrası mezun olan ilk mühendislerden oldu. Sınıf arkadaşı Baturhan Üretürk’ün de hikâyesi aynı. Depremzede bir inşaat mühendisi o da. Merve Koşum ise mimar. Deprem olduğunda henüz 11 yaşındadır. Bugün deprem yönetmeliklerine uymayan projeye imza atmayacağını söylüyor.  


Daha bilinçli ve duygusal yaklaşıyoruz


İnşaat mühendisi Ramazan Sözer, mesleğini yaparken deprem görmüş olmanın faydasını çok yaşadığını söylüyor. Yapılan en ufak hatanın nelere mal olabileceğini tecrübe etmiş çünkü. Sözer, “Depremde gördüğümüz manzaralar gözümüzün önüne geliyor. Şüphesiz tüm inşaat mühendisleri çalıştıkları projelerde deprem riskini düşünüyor ama belki de bizler bir kademe daha fazla düşünüyor, daha duygusal yaklaşıyoruz. 17 Ağustos daha bilinçli yaklaşmamıza sebep oldu.” diyor.


Sözer ile aynı projelerde çalışan mimar Merve Koşum, depremi Derince’de yaşamış. İki katlı yığma bir binada oturuyorlarmış, evden korkuyla çıkmışlar, neyse ki tüm aile ve evleri sağlam. Ancak, nasıl büyük bir felaket yaşandığını gün aydınlandığında, alt sokaklarındaki yıkık binaları gördüklerinde anlarlar. “Şok olduk. Travmatik bir durumdu.” diyor Koşum. Depremi yaşamamış insanlara göre daha çok korktuğunu, bu sebeple yönetmeliklere, kurallara çok daha bilinçle ve ciddiyetle riayet ettiğini söylüyor: “Depremi yaşamamış, İzmitli olmayan bir mimar şehre gelse sınırları zorlayabilir, zorlamak isteyebilir, hatta yönetmelikleri eleştirebilir. Mesela üç kattan fazlası verilmiyor burada. Bu kuralları doğru buluyorum. Çünkü o acıyı yaşadım, kurallara uymamanın sonuçlarını bizzat gördüm.” Mahallede evleri sağlam kalan ve hayatta olan nadir ailelerden oldukları için herkese onlar yardım etmiş. Merve Koşum, “İnşaat mühendisleri ve mimarlar için depremin elbette etkisi, faydası büyük. Ama müteahhitlerin bilinçlenmesi lazım. Müteahhit; kuralları, sınırları zorlama taraftarıdır hep. Çünkü para kazanmak istiyorlar. Deprem yaşamış bir mimar olduğum için bunu yapmamalıyım diyorum, arkadaşları da ikna etmeye çalışıyorum. Hem mal sahiplerinin yani vatandaşların hem de müteahhitlerin bilinçlendirilmesi gerekiyor.” diyor.


Denetim yapanı da denetlemeli


Ramazan Sözer’e göre, inşaat mühendisliği ve mimarlık bölümlerinde, depremi yaşamış ve sektörde çalışmış meslek erbabı ders vermeli, çünkü anlatılacaklar özellikle birinci sınıf öğrencisinin mesleğe bakış açısında büyük değişikliklere sebep olur. Merve Koşum, “Mimar ve mühendis kurallara uygun bir proje hazırlar ama projeyi uygulayan kendi isteğine göre yapabilir. Bunun iyi denetlenmesi gerekiyor. Denetim firmaları ne kadar doğru ve gerçekçi denetim yapıyor, bu da belediyeler tarafından kontrol edilmeli. Asıl problem bence bu.” diyor.



İnşaat mühendisi Baturhan Üretürk, depremi Derince’de yaşamış. Evleri hasar aldığı için iki sene oturamamışlar. Depremden sonra Kandıra’daki köylerine gitmişler, birçok komşusunu da yanına alarak. TÜPRAŞ’ın patlama riskinden çekindikleri için de şehre dönememişler. Okullar açıldığında Üretürk de Ankara’ya yatılı okula gitmiş. O sene devlet parasız yatılı okulları depremzede öğrencileri sınavsız olarak kabul etmiş. Çankaya Cumhuriyet Lisesi’nden mezun olmuş, “Geride karamsar bir şehir bırakmıştım. Morali bozuk insanlar... Sınıf arkadaşlarım, akrabalarımız vefat etmişti. Deprem mağduru komşularımız, yıkık binalar, prefabrik yapılar… Geride böyle boşalmış, moralsiz bir şehir ve aile bırakmıştım. Bu duyguyla Ankara’da liseyi bitirdim.”


Eczacı olmak isteyen Üretürk, depremden sonra inşaat mühendisi olmaya karar vermiş: “İstediğim meslekler arasındaydı ama depremin seçimimde etkisi oldu tabii ki. Üniversiteyi kazandıktan sonra depremzede olmanın çok katkısını gördüm. Daha bilinçli bir eğitim hayatım oldu. Üniversiteyi Kocaeli’nde okudum, deprem görmüş şehrin üniversitesinde okumak bizim için laboratuvar ortamı gibi bir şeydi. Yıkık binalar arasında yaşıyorduk. Nasıl ve neden yıkıldığını bizzat görüyorduk. Prefabriklerde ders işliyorduk. Dört yılım prefabriklerde geçti. Hocalarımız aynı zamanda deprem raporlarını, hasar tespitlerini yapan bilirkişi heyetiydi. Bizim dönem belki de en bilinçli eğitim alanlardı.”


Baturhan Üretürk, mesleklerinde yönetmeliklerin söylediğinin dışında vicdani emniyet supapları olduğunu, depremzede mühendisler olarak bunları sürekli değerlendirdiklerini söylüyor. Üretürk’ün üniversite yıllarında sadece şehir değil, mesleğinin itibarı da yıkılmıştı. İnşaat sektörü durmuş, kriz yaşanıyordu. Mühendisler asgari ücretin altında iş bulabiliyordu. Mezun olduğu yıl biraz kıpırdanmalar olmuş. Şimdiyse inşaat, Türkiye’nin lokomotif sektörü haline geldi.


Tüm bunlara rağmen büyük bir deprem yaşamış ülke olmanın bilinci var mı? Üretürk’e göre toplum yeterli bilinç düzeyine ulaşmış değil: “Halen hasarlı binalar var ve insanlar ne yazık ki burada oturuyor.”


İnşaat mühendisi Adnan Yılmaz’ın (sol başta) dört yıllık üniversite hayatı prefabrik kampüste geçti. Dersleri prefabrik sınıflarda gördü ve buradan mezun oldu.


Prefabrik kampüste okuduk


Adnan Yılmaz ve ailesi depremden sonra uzun süre çadırkentin yakınında inşaat malzemelerinden yaptıkları barakada kalmış. İnşaat ustası bir babanın oğlu olarak inşaat mühendisi olmayı istiyormuş hep. Depremden sonra bu isteği, ideali haline dönüşmüş. Üniversiteye başladığında depremde yaşanan can kayıplarının asıl sebebini anladığını söylüyor: “Babamın çalıştığı binalardan üçü yıkıldı. Bu binalardan birinde çimento taşırken merpenlerden çıkmaya korkardık. Hatta merpenlerin altına ahşap direkten dayanak yaptık. O bina yıkıldı. Komşumuz, babama binanın temeline güvenmiyoruz, güçlendirme yapar mısın demişti. Babam bir fiyat verdi. Yaptırmadılar. Depremde o bina da yıkıldı, çocuğu vefat etti. Yıkılacak binalar belliydi. Evet, güçlü bir depremdi ama hasarın büyüklüğünde binaların sağlam olmamasının da etkisi vardı. Bunu gördüğüm için olması gerekenden daha güçlü binalar yapıyorum.” Yılmaz’a göre binaların çoğu usta hatasından yıkıldı. Bir inşaat ustası çocuğu olarak bunu dile getirmesi önemli. Şöyle anlatıyor: “Yıkılan binaların çoğunun usta hatasından kaynaklandığını gözlemledim. Biz binanın planını yapıp beş demir demişiz, mal sahibi, ‘beş demir çok değil mi usta dört olsun’ diyor. Düşündüm ki, bu işte mühendisin çok etkisi yok. Usta ne derse o oluyor. Şimdi bir tık daha güvenli yapıyoruz planları. 30 cm kolonsa ben 35 cm yapıyorum, ustalar her zaman oynatıyor çünkü. Mal sahiplerine göre ustanın dediği çok daha önemli, mühendisin dediğini anlatamıyoruz. Usta çocuğu olduğum için neler yapıldığını biliyoruz. Kolon yapacaksınız, inşaatın tozları, naylonlar, kâğıtlar uçuşur ve kolonun dibine birikir. Eğer beton atmadan önce oraya su tutup yıkamazsanız alttaki betonla birleşmez ve bina yıkılır, buna hiç kimsenin yapacak bir şeyi yok. Bilinçli ustalara ihtiyacımız var. Her gittiğim inşaatta ustaları bilinçlendirmeye çalışıyorum, ustalara anlatıyorum bir de mal sahiplerine anlatıyorum.”


Yılmaz, İzmit piyasasında deprem görmüş bir inşaat mühendisi jenerasyonunun olduğunu ve bunların daha bilinçli hareket ettiğini söylüyor. Çünkü deprem sonrası epey endişe yaşayan hocaların güvenliği had safhaya çıkardığı, belediye ve hükümetlerin olağanüstü hal ilan ettiği bir süreçte eğitim görmüş, depremi yaşamış bu mühendislerin imza attığı projeler daha özenli. Yılmaz, Türkiye’de kentsel dönüşüm değil, bina yenileme yapıldığını düşünüyor. Bir de üç kat zorunluluğunu farklı yorumluyor: “Mühendis ve mimarlarda bilinç üst düzeye çıktı ama halk ve idari kısımlar belli bir eşikte kaldı. Mesela bu şehir genelinde en fazla üç katlı bina yapabiliyoruz. Bu şu demek; siz ne kadar iyi mühendis olursanız olun üç kattan fazla sağlam bina yapamazsınız. Çok büyük bir haksızlık. Kendilerinin yaptıkları 11-12 kat var, bize 3 kat. Deprem birilerine rant kapısı oldu. Bilinçlenme değil…”


Zaman


Geri Dön