24 / 12 / 2024

Edirne’de binalara yükseklik sınırı!

Edirne’de binalara yükseklik sınırı!

Edirne Belediye Başkanı Re­cep Gürkan, içinde barındırdığı 1400 eser ile turistlerin ilgi odağı olan Edirne’nin tarihi dokusunun, yapı­laşmada yükseklik sı­nırlaması getirilerek koruma altına alındığını söyledi…



İstanbul’un fethine kadar Os­manlı İmparatorluğu’na baş­kentlik yapmış, ayrıca içinde barındırdığı 1400 eser ve korudu­ğu tarihi dokusuyla turistlerin il­gi odağı olan Edirne’nin iki dönem­dir belediye başkanlı­ğı görevini yürüten Re­cep Gürkan, kentin ta­rihi dokusunun yapı­laşmada yükseklik sı­nırlaması getirilerek korunduğunu söyle­di.

Edirne’de binalara yükseklik sınırı!

Belediyelerin en önemli görev­lerinden birinin de şehrin tarihi si­luetini korumak olduğunu anlatan Gürkan. “2014 yılından önce şeh­rimizin yaklaşık 3’te 2’sinin ima­rında, yapılaşmada yükseklik sı­nırı yoktu. 2014 yılında, ben göre­ve geldiğimde. Selimiye'de kentin siluetini engelleyecek ve yok ede­cek yapılaşmayı durdurmak için gerekli adımları attım. Kentin tü­müne yatay mimariyi yaydık ve Selimiye’nin siluetini engellemeye­cek şekilde kat yüksekliği koyduk. Şimdilerde çok meşhur olan yatay yapılanma olayını, biz bundan 5 yıl önce Edirne’de başardık” dedi.

Cumhuriyet’ten Leyla Kılıç’ın haberine göre,  Edirne’den Kuzey Kutbu’nda bulu­nan dünya tohum bankasına yer­li tohum gönderildiğini kaydeden Gürkan, yerli tohumlan sağlıklı gı­da üretimi kapsamında geri kazan­maya çalıştıklarını söyledi. Kentte turizm için konaklama altyapısını geliştirme çalışmaları yaptıklarını da kaydeden Gürkan, sorulara şu yanıtları verdi:

Edirne altyapıya ilişkin sorunları olduğu biliniyor. Bu so­runları aşmak için neler yapıyor­sunuz?

Altyapı Edirne’nin temel sorun­larından. Bizim acilen altyapı ye­nilenmesine ihtiyacımız var. Sis­tem eski. Örneğin su şebekemizin ilk ana çekirdeği 1934 yılında ya­pılmış. Bunun üzerine sürekli ila­veler yapılmış. Yapılan son planlı çalışma da bundan 30 yıl önce ger­çekleştirildiği için artık içme suyu şebekesi ağırlıklı olarak şehrin ye­ni nüfusunu ve yeni yerleşimini taşıyamaz hale gelmiş. Kanalizasyon kapsamında ve yağmur suyu topla­mada da belli problemlerimiz var. Bu konuda ben, 2014 yerel seçim­lerinde ilk göreve geldiğimde bir proje başlattım. İller Bankası’na proje çizme yetkisini vererek iç­me suyunun, kanalizasyonun ve yağmur toplamanın ayrı ayrı pro­jelerini çizdirdim. Sonuç itibarıy­la da 2017 yılının sonunda projele­rimiz bitti. Biz de altyapıyı komp­le yenilemek için içme suyu, kana­lizasyon ve yağmur suyu toplama hatlarını kapsayan bir ihale ger­çekleştirdik. İhale onaylanır onay­lanmaz da İller Bankası’ndan kre­di talebinde bulunduk. 2 yıla yak­laşan bir süreçten bahsediyoruz ve maalesef İller Bankası hâlâ kredi­mizi onaylamadı. Bunun üzerine biz içme suyu konusunda genel bir problem yaşadığımız için en sorun­lu bölgelerden başlayarak 7-8 ay­dır içme suyu şebekelerimizi ken­di imkânlarımızla yenilemeye baş­ladık.

‘5 yıl önce başardık’

Edirne’de yatay mimarinin hâkim olduğunu açıklamıştı­nız. Yapılaşma ve kentsel dönü­şüm alanlarına yönelik neler ya­pılıyor?

Edirne, tarihi dokusunu koru­yan ve 1400 tescilli tarihi ese­ri olan bir kent. Bu rakam, dün­yada Floransa’dan sonra metreka­re başına düşen en fazla tarihi ese­rin olduğu ikinci kent olma özel­liğini taşıyor. Bu tarihi eserlerin tümünün baş tacı olan Selimiye Cami’miz var. Selimiye, bir tara­fıyla muhteşem bir ibadethane ve Mimar Sinan’ın ustalık eserim de­diği yapı. Ama diğer yandan 2011 yılından beri UNESCO Dünya Kül­tür Mirası listesine girmiş ve tüm insanlığın ortak mirası haline gel­miş bir kültürel eser. Kuşkusuz bizim gibi kentlerde, şehrin tari­hi siluetini korumak çok önem­li. Belediyelerin en önemli görev­lerinden biri bu olmalı. 2014 yılından önce şehrimizin yaklaşık 3’te 2’sinin imarında, yapılaşma­da yükseklik sınırı yoktu. Müte­ahhitler ya da kişiler istediği yük­seklikte bina yapabiliyordu. 2014 yılında ben göreve geldiğimde hem Selimiye’nin hem kentin si­luetini engelleyecek ve yok ede­cek yapılaşmayı durdurmak için Mayıs 2014’te gerçekleşen ilk be­lediye meclisinde plan notu ka­rarı alarak bunu iptal ettim. Ya­ni kentin tümüne yatay mimari­yi yaydık. Bu uygulamayı kaldıra­rak Selimiye’nin siluetini engel­lemeyecek şekilde kat yüksekli­ği koyduk. Şimdilerde çok meşhur olan yatay yapılanma olayını biz bundan 5 yıl önce Edirne’de ba­şardık ve aynı kararlılıkla uygula­maya devam ediyoruz. Kentsel dö­nüşümle ilgili ise 1970’lerin sonu 1980’lerin başında ortaya çıkan kooperatifleşme hareketinde yapı­lan konutlar çok eskimiş durum­da. Bu anlamda yaklaşık 8 bin ko­nutumuzun olduğu bir bölge var. Burası ile ilgili kentsel dönüşüm projelerini bitirdik. Tüm hazırlık­lar tamam. Ancak yaşanan ekono­mik kriz nedeniyle inşaat sektö­rünün büyük bir çıkmaza girmesi ve maliyetlerin artması bu proje­yi durdurmamıza neden oldu. Eko­nomik şartlar biraz düzelirse yak­laşık 1400 dönümlük alanda 8 bin konutu kapsayan kentsel dönüşü­me başlayacağız.

Şehrin siluetini oluşturan eserler demişken, Edirne’de turizm ne durumda?

2014’te göreve geldiğimde yıllık 2-2.5 milyon arasında yüzde 98’i iç turizmden oluşan bir turist potansiyelimiz vardı. Bunların bir kısmı civar belediyelerin geziye ge­çtirdiği kitlelerden oluşuyordu.

Gelen­ler yanında bir kumanya ile gelip onu yiyordu. Yani Edirne’ye eko­nomik olarak büyük bir katkısı ol­mayan turizm potansiyelimiz var­dı. Edirne Belediyesi olarak baş­lattığımız bir proje ile kentimizin tüm dinamiklerini bir araya top­layarak öncelikle turizm planımı­zı yaptık. Ortaya kısa vadede 5 mil­yon, uzun vadede 10 milyon turist hedefini koyduk. Bazı çevreler bu­na inanamadı. Ama 2018 sonunda Turizm Bakanlığı’nın verilerine gö­re Edirne’nin turist sayısı 5 buçuk milyona çıktı. Şimdi de herkes ba­na ne zaman 10 milyon olacak di­ye soruyor. Ben de biraz bekleye­ceğiz diyorum. Çünkü turizmin en önemli fonksiyonlarından biri olan konaklama altyapısını, turist sayı­sının artışıyla aynı şekilde sağla­yamadık henüz. Edirne’nin merke­zinde 5 bin 200 konaklama alanı­mız var. Turist sayısını artırma ça­lışmaları için bu nedenle biraz fren yaptık ve konaklama altyapısını yükseltme üzerine çalışmalar yü­rütüyoruz. Öte yandan, Edirne’nin yiyecek sektörünü de geliştirmeye çalışıyoruz. Bu alanda çok olumlu dönüşler de alıyoruz açıkçası. Edir­ne Osmanlı’ya başkentlik yapan bir şehir olduğu için saray mutfağı çok geniş. Bununla ilgili ciddi ça­lışmalarımız var. Önümüzdeki sü­reçte gastronomi ile ilgili faaliyet­lerimize de başlayacağız.

‘Güvenli şehir’

Edirne aynı zamanda bir öğ­renci şehri..

Kesinlikle öyle ve vurgulamak isterim ki Edirne hem öğrenciler için hem de aileleri için bir huzur kentidir. Burada kadına şiddet, ta­ciz gibi hiçbir yerde yaşanması­nı istemediğimiz olaylara as­la yer yok. Güvenli ve huzurlu bir şehir. Edirne’de öğrenciler gecenin bir sa­atinde istedikleri yerlere gidebilir­ler. Kimsenin rahatsız olacağı bir durum olmaz. Bunun yanında tüm kurum ve birimlerimizle kadınla­rın topluma katılımını sağlamak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini or­tadan kaldırmak için çeşitli çalış­malar yürütüyoruz. Kadın merkez­lerimiz var ve bunların mahalle ba­zında sayısını, kapasitesini artır­maya çalışıyoruz. Edirne kadının ön planda olduğu, aile yaşamında da kadın-erkek dengesinin kurul­duğu ender şehirlerdendir ve ben bu kentle gurur duyuyorum.

Yürütülen tarım ve hayvan­cılık politikaları ülke genelin­de çiftçiyi memnun etmiyor. Edirne’de durum nedir?

Trakya hayvancılık konusunda dışa kapalı bir bölgedir. Burada ye­tişen hayvanların ırkını korumak için bölgeye dışarıdan hayvan giri­şi yasak. Son yıllarda girdi maliyet­lerinin çok artması, bir tarım hav­zası olan Trakya topraklarının Çor­lu, Çerkezköy gibi bölgelerde ko­nuşlandırılmış fabrikalar dolayısıy­la Ergene Nehri aracılığıyla kirlen­mesi ve bunun sonucunda yüz bin­lerce tarım arazisinin kullanılamaz hale gelmesi verimi ve kazancı çok aşağıya çekti. Ayrıca yürütülen ta­rım politikalarında, tarımsal ürün­lerin dış ülkelerden alınması, yerli çiftçinin zarara uğramasına da yol açtı. Edirne Belediyesi olarak can­lı yaşamı için gerekli olan iki nok­tanın üzerinde duruyoruz. Biri te­miz içme suyu diğeri sağlıklı gıda. Bakın 2006’da TBMM’de yerli to­hum üretimini durduran ve hibrit tohumu öneren bir kanun çıkarıl­dı. Hibrit tohum, dış ülkelerce üre­tilen, kromozomuyla, genleriyle oynanmış tohumdur. Bunun ama­cı, yerli ve dokunulmamış tohumla 400 kilo ürettiğimiz buğdayı, hib­rit tohumla 600 kilo üretmektir. Tamam, üretimi artırıyoruz, ama ne yiyoruz? Yediğimiz gıda sağlıklı mı? Her şeyden önce bunu konuş­malıyız.

Svalbard’a tohum

Sizin yerli tohuma yönelik çalışmanız bulunuyor. Hatta to­hum takas etkinliği gerçekleşti­rilmişti...

Edirne Belediyesi olarak bu yıl mart ayında Edirne’nin tümünde tarama yaparak geçmişte bu alan­da ekilen tohumları araştırdık ve 120 çeşit tohum bulduk. Bunla­rı değerlendirmek için de söyledi­ğiniz gibi tohum takas şenliği yap­tık. Bunları listeleyerek kayıt al­tına aldık. Yerli tohumlardan üre­tilen tohumları tekrar topluyoruz ve yerli tohum bankası kuruyoruz. Hatta tüm dünya ülkelerinin içeri­sinde yer aldığı bir tohum banka­sına da yerli tohumlarımızı gön­derdik. Kuzey Kutbu’nda bulunan Svalbard Adası’nda her ülkeden toplanan tohumların bulunduğu bir tohum bankası kuruldu. Tarım Bakanlığı’nın yürüttüğü bir süreç. Biz ürettiğimiz tohumlardan 6 çeşi­dini buraya gönderdik.

Edirne Meriç Köprüsü'nün restorasyonu bitti!


Geri Dön