Herkes mimar olabilir diyorum, mimarlar kızıyor!
Berlin’deki Yahudi Müzesi ve New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ana planıyla tanınan efsane mimar Daniel Libeskind’i Londra RIBA’da izliyorum. Bakın efsane mimar neler anlatıyor?
Milliyet'ten Çağdar Ertuna, bugün köşesinde "Herkes mimar olabilir diyorum, mimarlar kızıyor" başlıklı yazısına yer verdi. İşte yazının detayları;
Dünyanın en önemli müzelerinden biri: Berlin’deki Yahudi Müzesi. Tam 30 yıl önce genç bir mimar projesiyle yarışmayı kazanıyor. Henüz bir stüdyosu bile yok, ne ekibi, ne malzemeleri var. Yarışmayı kazandıktan sonra eşi Nina ile birlikte Studio Libeskind’i kuruyor Daniel Libeskind. Kendisi ne kadar çılgın görünüyorsa, eşi ve aynı zamanda ortağı olan Nina da bir o kadar sakin ve ağırbaşlı duruyor. “Bakmayın böyle durduğuna, Nina’nın politik becerisi olmasa bugünlere gelemezdik” diyor Daniel Libeskind. Stüdyoyu kurarken özellikle hiç tecrübesi olmayan mimarları topluyorlar. “Biraz tecrübesi olan o tecrübesini bu işte göstermeye çalışacaktı ama bu çok duygusal, ruhu olan özel bir müze, tecrübeye gerek yok diye düşündük” diyor. Ardından da ekliyor: “Ben yaşlı başladım, sonradan gençleştim.”
Daha mütevazı projeler
Daniel Libeskind’i Londra’da Royal Institute of British Architects’te (RIBA) 450 kişilik bir salonda Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile birlikte RIBA-Vitra konuşmalar serisinde izliyorum. Icon dergisinin editörü Priyanka Khanchandani soruyor, Libeskind cevaplıyor. Londra’dan tam 2 gün sonra Libeskind, İstanbul’da İş Sanat’ta çoğunluğu mimarlık öğrencilerinden oluşan tam 4 bin kişiye bir konuşma yaptı. Libeskind, Berlin’deki Yahudi Müzesi ve New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ana planıyla tanınıyor en çok. Oysa şimdi onu en çok heyecanlandıran projeler çok daha mütevazı.
Bkz. Maggie’s. Bir kanser derneğinin kanser hastalarına teşhis konulduktan sonra onların insani bir ortamda alternatif tedaviler görebileceği ve diğer hastalarla sosyalleşebileceği bir merkez. Meme kanserinden hayatını kaybeden Keswick Jencks’in anısına mimari eleştirmeni ve tarihçisi eşi Charles Jencks, usta mimarlara Maggie’s merkezleri yaptırıyor.
Frank Gehry’den Zaha Hadid’e birçok değerli isim birer merkeze imza atıyor. Şimdi ise Libeskind, 2 katlı, teraslı mütevazı ama yeni perspektifi olan ahşap bir ev yapmış. Çıkış noktası, kelebek olmuş. “Hastaneden kaçış hissi vermeli, insani olması önemli, mimariden çok” diyor. “Mimarlar ancak yüzde 50’sini yapar, gerisini o alanda yaşayanlar yapar. Herkesin kendi dünyası, yarattığı yer, zaman, alan var” diye devam ediyor. “Herkes mimar olabilir diyorum, bütün mimarlar kızıyor” diye ekliyor ardından.
Oysa Libeskind’e göre adını imzalayabilen herkes pekala çizim de yapabilir. “En kötü bir x çizerler, x de güzel bir bina olur” diyor. “Bölümler önemli, alanı organize edecek çok bölüm var” diye de ekliyor. Kendisi bir Le Corbusier hayranı.
En çok ilham aldıkları
“Le Corbusier, mimarlık dergisi okuyanı kovarım dermiş, doğru” diyor. “Kendi zamanının içinde yaşamalısın, birçok dönemin mimarına baktığımda şimdi yaşasalar bunu yapmazlardı diyorum, ben en çok çağdaş müzik, edebiyat ve sinemadan ilham alıyorum” diye devam ediyor. Kendisi keman ve akordeon çalıyor. Söz hayata geçirilemeyen projelerine gelince, “O konuda duygusal değilim” diyor, “Le Corbusier’nin de yapılmamış harika projeleri var ilham veren.”
Konuşmanın sonunda herkes hemfikir, karamsar konuşmayan az sayıda mimardan biri Libeskind. Libeskind yeni kitabı “Edge of Order”ı imzalamaya giderken, biz de RIBA Başkanı’nın ofisinde kendisini bekliyoruz. Bülent Eczacıbaşı, RIBA kütüphanesinden ne kadar etkilendiğini anlatıyor, en çok da kütüphanedeki İstanbul ve Ayasofya kitaplarından. Ben ise o sırada dünyanın en önemli mimarlık okullarından birinde bir Türk markasının bu kadar değerli mimarları ağırlaması ne kadar güzel diye düşünüyorum.