Sektörel

İnşaat sektöründe trend değişiyor

İMSAD tarafından yayınlanan Mart ayı raporunda kriz sonrasında, inşaat sektöründe meydana gelen değişim vurgulandı

Türkiye'nin ilk detaylı aylık inşaat sektörü  değerlendirme raporu olma özelliği taşıyan ve İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) tarafından yayınlanan Mart ayı raporunda kriz sonrasında, inşaat sektöründe meydana gelen değişim vurgulandı. 4. çeyrek konut satışları 116.229 düzeyinde oluşmuştur. Bu veri bir önceki çeyreğe göre %3,86, bir önceki yılın aynı dönemine göre ise %25,63'lük bir artışı ifade etmektedir. Oluşan bu seviye şimdilik istenen düzeyde olmamakla birlikte konut satışlarında bir artış trendine işaret etmektedir. Konut satışlarındaki artış eğiliminin düşük faizler nedeniyle devam etmesi beklenmelidir.

Yapı izinlerinde ortaya çıkan sonuçlar da inşaat sektörünün genelinde düşük faiz kaynaklı bir hareketlenmeye işaret etmektedir. Nitekim yapı  izinleri verisinde KDV ve harç indirimleri ile Mart ayında yaşanan iyimserliğe benzer bir görünümün Aralık ayında da yaşandığı gözlenmektedir. Yüzölçümü bazında yapı ruhsatları alımları tüm bina türleri için Mart ayında %60'lık artış kaydederken, Aralık'ta bu rakam %53 düzeyinde gerçekleşmiştir. Yine Mart ayında 13,66 milyon metrekare yapı ruhsatı alınırken, Aralık ayında bu rakam 13,58 milyon metrekare düzeyinde olmuştur.

Bununla birlikte sektörde asıl dikkat çekici unsur trend değişikliğidir. Küresel kriz süreci, Türk gayrimenkul sektöründe trendleri değiştirecek gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Son 15 yıldır, konut endüstrisi ticari gayrimenkul pazarını tetiklerken veya şekillendirirken, konut bölgelerinde alışveriş merkezlerinin, ticari plazaların geliştiği gözlenirken, 2009'dan itibaren bu trendin tersine döndüğünü, artık ticari gayrimenkul projelerinin konut endüstrisini etkilediğini gözlemliyoruz. Yani, havalimanı, alışveriş merkezleri, teknoparklar, fuar merkezleri, yat limanları gibi büyük ticari gayrimenkul projeleri, yepyeni bölgelerin yatırım kapsamına girmesini sağlamaktadır. Bu projelerde görev alacak her düzeydeki insan kaynağı için konut endüstrisinin bu tür iddialı gayrimenkul projelerinin çevresinde yeni bir konseptle şekilleneceğini gözlemleyeceğiz. Bu noktada, bir sonraki aşama ticari gayrimenkul projesi ile konut projesini yürüten inşaat şirketlerinin ortak projeler oluşturması olacaktır. Yani, bir konut projesi ile yat limanının, uluslararası standartta iddialı bir alış veriş merkezi veya ticari plaza projesi ile bir konut projesinin farklı inşaat şirketlerinin ortak sinerjisi ile şekillendiğine şahit olacağız. Sektörde bu trendi iyi okuyan şirketlerin güçlendiği görülecektir. Türk İnşaat Malzemeleri Sanayisi'nde faaliyet gösteren kuruluşların bu trend değişimini göz önüne almaları gerekecektir.

TÜRKİYE VE DÜNYADA GÜNDEM

Siyasi gelişmeler ekonomiyi gölgede bıraktı... Şubat ayında gündem Balyoz Planı ve yargı tartışmaları ile siyasi arenada yoğunlaştı. İktidar-yargı-ordu üçgeninde şekillenen tartışmalarla artan tansiyon, sonrasında güncelliğini yitirse de ekonominin önüne geçti. Ekonomi ayağı açısından bu gelişmelerin önemi ise olası bir erken seçim üzerine yapılan senaryolardı. Ancak şimdilik bir erken seçim olasılığının düşük olduğu görülüyor. Bununla birlikte siyasette erken seçim tartışmalarının bir süre daha duyulacağı da mevcut konjonktür tarafından ortaya koyuluyor.

Enflasyon, iki hane ile beklentileri aştı... Merkez Bankası'nın gösterge faizleri %6,5 seviyesine çekmesi sonrasında dikkatlerin toplandığı enflasyon sinyal vermeye başladı. Yeniden iki haneli oranları gören enflasyon istatistiklerindeki yükselişte baz etkisi hissedilse de düşük faizlerin talebi güçlendireceği bunun da enflasyon canavarını geri getirebileceği konuşuluyor. Bu risk senaryosuna göre Merkez Bankası'nın faiz artırımları çok yakın. Ancak Merkez Bankası yaptığı açıklamalarda faiz artırımı vurgusu yapmazken, enflasyondaki bu çıkışı doğal bir durum olarak değerlendirmeyi tercih ediyor.

Derecelendirme kuruluşları  siyasi tartışmalara aldırmadı, S&P'den de beklenen not artırımı geldi... 2010 yılı için öngörüldüğü üzere, S&P Türkiye'nin kredi notunu BB seviyesine yükseltti ve görünümü "durağan"dan "pozitif"e çekti. Bu not artırımıyla birlikte, S&P uzun vadeli yabancı notunu BB'ye ve uzun vadeli TL cinsi notunu BB+  seviyesine yükseltmiş oldu.

Türkiye `Mali Kural' ile 10 yıllık perspektif oluşturacak... Türkiye ekonomide uzun vadeli yol haritasına bir başka deyimle `Mali Kural'a hazırlanıyor. Kamu açığından büyümeye, ülkenin ekonomik geleceği `yasayla' taahhüt edilecek. Mali Kural konusundaki çalışmalar geçen yılın Mayıs-Haziran aylarında başlamış, dünyadaki başarılı örnekler incelenmiş, nelerin yapıldığına bakılmış, Türkiye'ye en çok uyan modelin hangisi olabileceği incelenmişti. Türkiye bu konudaki çalışmaları, 2011 bütçesinin hazırlanmasına yönelik ilk adımları Orta Vadeli Mali Programı açıklayarak başlattığı 15 Mayıs'a kadar tamamlayacak. Yani en geç 15 Mayıs'ta 10 yıllık yol haritası ortaya çıkmış olacak.

Gayrimenkul doğuda peşin parayla, batıda krediyle alınıyor... Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü verilerine göre, cazip banka kredilerine rağmen her 100 kişiden 85'i gayrimenkul alırken peşin parayı tercih ediyor. Doğudaki illerde krediyle alınan gayrimenkullerin azlığı dikkat çekerken, batıda kredi kullanımı Türkiye ortalamasının üzerine çıkıyor. 2009'da Şırnak'ta satılan 1.826 gayrimenkulden sadece 2'si için kredi kullanılmış.

`ABD Konut Kredilerinde Bizim Yaptığımızı Yapsaydı, Kriz Çıkmazdı'... Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kriz öncesi bankalarla ilgili stres testleri yaparak problemli bankaları tespit ettiklerini ve sessizce sermayelerinin yeniden yapılandırılmasını teşvik ettiklerini söyledi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Türkiye'de mortgage'da %25 peşin ödeme kuralı eğer ABD'de uygulansaydı, dünyada böyle bir krizin bu kadar derin yaşanması söz konusu olmazdı" diye konuştu.

Tüketici, evden alışverişe alıştı... Ekonomik kriz sebebiyle tüketicinin eve kapanması, mektup, telefon ve internet üzerinden yapılan alışverişleri artırdı. 2009 yılında bu yöntemlerle gerçekleştirilen alışveriş, bir önceki yılın aynı dönemine göre %20,7 artarak 18 milyar 988 milyon TL'ye ulaştı. Bu dönemde e-ticaret önceki yılın aynı dönemine göre %13 artışla 10 milyar 273,7 milyon TL'ye yükseldi. Sanal ticaretin ilk kez 10 milyar lira sınırını astığı 2009 yılında, sanal mağaza sayısı ise bir önceki yıla göre %22,7 büyüyerek 21 bin 950'ye yükseldi. 2009 yılında sanal ortamda yapılan işlem sayısı da arttı. Yerli ve yabancı kartların yurtiçinde kullanılmasıyla sanal ortamda gerçekleşen işlem sayısı 2009'da bir önceki yıla göre %3 yükselişle 66 milyon 487 bin 123, yerli kartların yurtiçinde ve yurtdışında kullanılması sonucu oluşan işlem sayısı da %10 artışla 67 milyon 311 bin 588'e çıktı.

Zachau: En güncel büyüme tahminimiz %4 ile %4,5 arasında... Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, Türkiye'nin 2010 yılı büyümesi için resmi projeksiyonun %3,5 olduğunu anımsatarak, ancak son gelişmeler paralelinde en güncel tahminlerinin, büyümenin %4 ile %4,5 arasında gerçekleşebileceği yönünde olduğunu söyledi. Büyümenin bu kadar hızlı bir şekilde yukarı yönde revize edilmesi ekonomi çevrelerinde olumlu karşılandı.

Yunanistan'ın yeni kemer sıkma politikası açıklandı... Ekonomik krizin vurduğu Yunanistan'da hükümet 4,8 milyar euroluk ek önlemler paketini açıkladı. Hükümet Sözcüsü Yorgo Petalotis, alınan önlemleri şöyle sıraladı: "Kamu çalışanlarının maaşlarında kesinti, KDV'nin %21'e yükseltilmesi, ödeneklerde %12 kesinti, emekli maaşlarının 2010 yılı süresince dondurulması, akaryakıt fiyatlarında 3 ila 8 cent arası zam, alkollü içeceklerde %20, sigara fiyatlarında ise %65 oranında ek vergi uygulanması ve tutarı 35 bin euroyu aşan, araba ve yat alımlarını da içeren lüks harcamalara özel ek vergi konulması"

Yunanistan: Bizden sonra sırada İspanya ve Portekiz var... Büyük çaplı bütçe açığı ve borçlar nedeniyle zor günler yaşayan Yunanistan, mali problemlerinin Euro Bölgesi'ni bekleyen sorunların bir parçası olduğunu söylerken, İspanya ve Portekiz'in de benzer durumlarla karşı karşıya kalmakta olduğu uyarısında bulundu.
 
Avrupa'da risk 6.1 trilyon dolara dayandı... Yunanistan kriziyle birlikte borç sorununun patlak vermesinin ardından Avrupa bankalarının riskleri yeniden gündeme gelmeye başladı. Daha önce Avrupa bankalarının gelişen piyasalardaki risklerine vurgu yapılıyordu, çünkü bu ülkelerdeki riskin %70'ini bu bankalar taşıyor. Önce Yunanistan, ardından Portekiz ve İspanya'nın borç sorunu gündeme gelince bu kez bu ülkelerdeki riskler de hesaplanmaya başlandı. Avrupa bankalarının PIGS olarak adlandırılan (Portekiz, İtalya, Yunanistan ve İspanya) ülkelerdekiyle birlikte toplam riskleri 6.1 trilyon doların üzerinde. Bunun yaklaşık 1.1 trilyon doları Alman bankalarının bilançolarında yer alıyor. Fransız bankalarındaki risk ise 1.2 trilyon doları aşıyor.

Soros: Euronun sorunu siyasi... Uluslararası finans piyasalarının ünlü spekülatörü George Soros, Financial Times'ta yayınlanan makalesinde Euro Bölgesi'nin karşısındaki tehlikenin Yunanistan'dan daha büyük olmadığını yazdı. Avrupa ülkelerinin ortak para birimi olarak euronun yaratıcılarından biri Otmar Issing'in euronun parasal ancak siyasi olmayan bir birlik sağladığı sözlerine yer veren Soros, katılımcı ülkelerin ortak bir merkez bankası kurduğunu ancak vatandaşlarını ortak bir yetkilinin vergilendirmesine karşı olduklarını ifade etti.

FED'den sürpriz faiz artışı... Dün ABD borsalarının kapanışı sonrası açıklamada bulunan FED, bankalara doğrudan verdiği borçlar için kullandığı iskonto faiz oranını çeyrek puan artırarak, %0,75'e çıkardı. böylece FED Aralık 2008'den bu yana ilk kez faiz oranlarında bir değişikliğe gitmiş oldu. Bununla birlikte, FED yetkilileri FED'in bankalara sağlanan acil kredi imkanlarında faiz oranını yükseltmiş olmasının geniş anlamda bir sıkılaştırma politikasına geçişin başlangıcı olmadığı konusunda piyasaları ikna etme yönündeki çabalarını artırdılar.

Bernanke: Düşük faiz politikası sürmeli... ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Bernanke, rekor orandaki düşük faiz politikasının sürdürülmesi gerektiğini söyledi. Bernanke, ABD Senatosu Mali Hizmetler Komitesi'nde yaptığı yarıyıllık ekonomik değerlendirmede, ekonomik toparlanmanın devam etmesi ve işsizliğin azaltılması için düşük faizlerin sürmesi gerektiğini vurguladı. FED Başkanı, ABD ekonomisi için bekledikleri ılımlı bir ekonomik büyümenin, çift haneli işsizlik oranında çok az bir azalma sağlayacağını kaydetti. Enflasyonun ılımlı seyrettiğini ifade eden Bernanke, FED'in, ileride bir noktada parasal sıkılaştırmaya başlamak zorunda kalacağını bildirdi. Genel beklenti FED'in bu adımları atarken zamana yayma stratejisi izleyeceği yönündedir.

EKONOMİDE VE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE SON BİR AY

4. çeyrek konut satışları verisi 116.229 düzeyinde oluşmuştur. Bu veri bir önceki çeyreğe göre %3,86, bir önceki yılın aynı dönemine göre ise %25,63'lük bir artışı ifade etmektedir. Oluşan bu rakam şimdilik istenen düzeyde olmamakla birlikte konut satışlarında bir artış trendine işaret etmektedir. Konut satışlarındaki artış eğiliminin düşük faizler nedeniyle devam etmesi beklenmelidir.
 
Yapı  izinlerinde ortaya çıkan sonuçlar da inşaat sektörünün genelinde düşük faiz kaynaklı bir hareketlenmeye işaret etmektedir. Nitekim yapı izinleri verisinde KDV ve harç  indirimleri ile Mart ayında yaşanan iyimserliğe benzer bir görünümün Aralık ayında da yaşandığı gözlenmektedir. Yüzölçümü bazında yapı ruhsatları alımları tüm bina türleri için Mart ayında %60'lık artış kaydederken, Aralık'ta bu rakam %53 düzeyinde gerçekleşmiştir. Yine Mart ayında 13,66 milyon m2 yapı ruhsatı alınırken, Aralık ayında bu rakam 13,58 milyon m2 düzeyinde olmuştur.

DÜNYA EKONOMİSİ

Global ekonominin takibinde tüm yatırımcılar tarafından yakından izlenen Baltic Dry Endeks, artış hızını kaybetmiştir. Eylül ayında 2185'i gördükten sonra girdiği çıkış trendinin ardından Kasım itibariyle 4119 seviyesi ile zirve yapan endeks Aralık'ta 3005'e, Ocak ayında 2963'e son olarak Şubat ayında 2711 düzeyine gevşemiştir. Rakamlardaki dalgalanma yatırımcının temkinli tutumunu ortaya koymaktadır. 

Kriz dönemlerinin başlangıcını en hızlı ortaya koyan gösterge konumundaki endekste yaşanan bu düşüşü mevsimsel etkilere bağlamak da mümkündür. Ancak ticaretin temel gidişatı konusunda bilgi veren endekste gerilemenin trend oluşturması durumunda bunun geleceğe ilişkin ciddi bir alarm sinyali olacağı unutulmamalıdır.

Yine global ekonominin seyri konusunda işsizlik oranları kritik bir unsur olmaya devam etmektedir. Global krize en hızlı tepki veren unsur olan işsizlik oranında toparlanma sinyalleri şimdilik oldukça yavaş bir düzelme çizgisi göstermektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde işsizlik oranlarının gerileme eğiliminde olmadığı görülmektedir. Yunanistan çatlağı sonrasında zor günler yaşayan AB'de bu oranın %9,9 düzeyinde sabitlenmesi yine dikkat çekicidir. 

İhracat rakamları gerek IMF gerekse OECD tarafından gecikmeli oluşturulmaktadır. Bu nedenle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin görünümü de gecikmeli olarak takip edilebilmektedir. Ancak genel trendin görünümü dünya ticaretindeki toparlanma sinyallerinin henüz istenen düzeyde olmadığını göstermektedir. AB'de Yunanistan gibi ülkelerden gelen olumsuz sinyaller ticaretin bir süre daha istenen ivmeyi yakalayamayacağı şeklinde değerlendirilebilir.

Dünya ekonomisinde enflasyon görünümü ilginç bir tablo ortaya koymaktadır. Gelişmiş ülkelerde enflasyon negatif görünümden çıkmakla kalmamış, ciddi artış sinyalleri vermiştir. Diğer yandan gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyon artışının da hızlı ivmelendiği görülmektedir. Bu noktada Türkiye enflasyonunun seyri dikkat çekicidir. Kriz sürecinde %5'lere yaklaşan Türkiye enflasyonu yeniden çıkışa geçmiş, diğer gelişmekte olan ülkelerden ayrışarak daha hızlı bir yükseliş sergilemiştir. Son açıklanan oranların çift haneli olması da bu açıdan oldukça düşündürücüdür.

DÜNYA İNŞAAT SEKTÖRÜ

ABD'de Ocak ayı rakamları inşaat sektörüne ilişkin temkinli bir yaklaşım olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim, Ocak ayında bir önceki aya göre yeni konut inşaatı ruhsatı alımları %4,75, devam eden konut inşaatları %1,57 ve tamamlanan konut inşaatları %13,54 düşüş yaşamıştır. Yeni konut inşaatı başlangıçları ise %9,69'luk yükseliş kaydetmiştir.

Oluşan rakamlarda konut inşaatı başlangıçlarındaki artış olumlu değerlendirilirken, diğer göstergelerin beklentilerin altında kaldığı görülmektedir.  Rakamlarda aylık bazda bir trend yakalanamamış olması ise dikkat çekicidir.

ABD'nin Konut Üreticileri Derneği'nin yayınladığı veriler de bu durumu teyit etmektedir.

Nitekim, ABD'nin Konut Üreticileri Derneği'nin yayınladığı  verilerde konut sektörüne yönelik iyimser beklentilerin Eylül ayında 19 düzeyine çıkarak kriz öncesi noktalara gelmesi sonrasında yeniden düşüşe geçtiği ve Ocak ayında kış etkisiyle 15 seviyesine gerilediği görülmektedir. Şubat ayında yeniden 17 seviyesine yükselen bu endeksin istikrarsız bir görünüm çizmesi yine dikkat edilmesi gereken bir husustur.

ABD'nin konut fiyatlarında ise Aralık ayında %2,65 ile şaşırtıcı bir düşüş yaşanmıştır.

İnşaat sektörünün olumsuz görünüm vermeye devam ettiği Euro Bölgesi'nde ise inşaat üretiminde Aralık ayındaki düşüş %1 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Türkiye'ye rakip olarak izlenen ülkelerden Brezilya'da ise konut maliyetleri talebe paralel olarak artış trendini korumaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde bu iyimser görünümün devam etmesi beklenmelidir. 

TÜRKİYE EKONOMİSİ
 
Son aylarda siyasi tartışmaların yön verdiği Türkiye gündeminde makro verilerin gereken ilgiyi çekmediği görülmektedir. Özellikle AB'ye üye konumunda bulunan Yunanistan'ın yaşadığı sorunlar sonrasında `yabancı gözlerin' daha dikkatli takip ettikleri Türkiye'nin, not artırımı haberleri ile global ölçekli raporlarda gündeme gelmesi sermaye çekme olasılığını güçlendirmektedir. Ancak global dengelerdeki bu görünümün makro verilere istenen düzeyde yansımadığı görülmektedir. Bununla birlikte olumlu verilerin ağırlık kazanacağı bir döneme girildiği de gözlenebilmektedir.

Nitekim, sanayi üretimi oranları Aralık ayında %24,95'lik yükseliş kaydederek umut vermiştir. Ancak bu sıçramada öncelikle baz etkisi kendisini göstermiştir. Dolayısıyla rakamı ekonomide hızlı bir ivmelenme şeklinde yorumlamak doğru olmayacaktır. Bununla birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerden gelen büyüme rakamları da sanayi sektöründeki artışı açıklayabilmektedir. 

Yine daha önceki aylara ait rakamlar bu durumu daha net ortaya koyabilmektedir. Nitekim, Şubat ayında %23,48 ile dip yaptıktan sonra yukarı trend izleyen sanayi sektörü Ekim ayında 15 aylık negatif rakamları geride bırakmış ve ilk kez pozitif bir büyüme ortaya koyarak %6,41 düzeyinde artış göstermiştir. Sanayicinin global krizden çıkışa şimdilik temkinli bakması nedeniyle sanayi üretiminde Kasım ayında %2,25'lik gerileme yaşanmıştır. 2009'un Aralık ayındaki %24,95'lik artış ise Türkiye'nin birçok gelişmekte olan ülke ile arasındaki farkı ortaya koyar niteliktedir. 

Sanayicinin öncü  göstergelerinden kapasite kullanım oranı rakamlarında ise Aralık ayındaki değişim %69,7 düzeyinde oluşmuştur. Yani kapasite kullanım oranında Aralık ayında önemli bir değişiklik yaşanmamıştır. 

Şubat ayında dünya ticaretinin dip yaptığı dönemde sanayi üretim rakamlarına paralel olarak %63,8'e kadar gerileyen kapasite kullanım oranı bu aydan itibaren yükselişe geçmiş yine sanayi üretimi rakamlarına paralel olarak Haziran ayı itibariyle %72,7'yi görerek zirve yapmıştır. ÖTV ve KDV indirimine bağlı olarak yaşanan bu çıkış sonrasında kapasite kullanım oranı Ekim ayında sanayi üretimi verilerine paralel olarak %71,8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Son olarak Kasım ayında %70,7, Aralık ayında ise %69,7'ye doğru bir geri çekilme yaşanmıştır. %70 düzeyinde yataya yönelen kapasite kullanım oranı sanayinin 2009 sonunda temkinli olduğunu göstermektedir. Yine yabancıların Türkiye'ye olan güveninin yükselmesine paralel olarak makro verilerde de olumlu gerçekleşmeler 2010 yılında etkisini gösterecektir. 

Sanayideki temkinli tutumun nedeni ihracat rakamlarından görülmektedir. Nitekim, 2009'un Mayıs ayında 7,35 milyar doları gördükten sonra yukarı yönelen ihracat dalgalı bir seyir izlemektedir. Zaman zaman 10 milyar doların üstüne çıkılsa da Ocak ayındaki 7,89 milyar dolarda olduğu gibi ihracat bu rakamın altında da kalabilmektedir. Dolayısıyla ihracat rakamlarında beklenen istikrarlı bir büyüme trendi yakalanamamıştır. Buna bağlı olarak sanayicinin üretim ayağında temkinli hareket ettiği görülmektedir. 

2010 yılına girerken dış ticaret rakamlarında ülke bazlı hacimler netleşmiştir. Buna göre geçen yıla kıyasla farklılaşma olduğu dikkat çekmektedir. İhracatta AB ülkeleri yeniden yükselişe geçmiştir. Buna karşın özellikle geçen yıl göze çarpan Irak ile ticarette ivme kaybı olduğu görülmektedir. Ancak bu tablonun yıl içinde değişmesi beklenmelidir. Nitekim, Irak'la yapılan anlaşmalara paralel olarak ihracat ilişkisinin de yükseleceği öngörülmelidir. 

İşsizlik oranında beklentilerimiz doğrultusunda toparlanma oldukça yavaş gerçekleşmektedir. Kasım ayında %13,1 düzeyinde oluşan işsizlik oranlarının 2010 yılında düşüş yaşaması beklenmelidir. Bununla birlikte daha önceden değindiğimiz üzere işsizlik oranlarının uzun bir süre yüksek düzeyde gerçekleşeceği görülmektedir. Bunu 2009 yılının Nisan ayından bu yana işsizlik oranında yaşanan seyir de göstermektedir. Nitekim, Nisan ayı itibariyle yaşanan toparlanma hız kesmiştir. Buna göre Nisan ayı işsizlik oranının %14,9 düzeyinde oluşmasının ardından bu rakam Mayıs ayında %13,6 düzeyine, Haziran'da ise %13 seviyesine gerilemiştir. Temmuz ayında oran %12,8'lere kadar düşmüştür. Ancak Ağustos ayında yaz etkisiyle de %13,4 düzeyine çıkılmıştır. Eylül ayında yine %13,4 düzeyinde oluşan işsizlik oranı Ekim ayında ancak %13 seviyesine gerileyebilmiştir. Kasım ayında ise işsizlik oranı yeniden %13,1 düzeyine çıkmıştır.

Tüketici ayağında ise Aralık ayındaki toparlanma eğiliminin sürdüğü görülmektedir.

Özellikle Ocak ayında tüketici güveninde yavaş da olsa yaşanan yukarı trend umut vericidir.

Yine tüketici harcamalarında artış güçlenmektedir. Faizlerdeki düşüşe paralel olarak artan tüketici harcamaları Ocak ayında %2,59'luk yükseliş kaydetmiştir. Faizlerin düşük düzeyini koruması nedeniyle tüketici harcamalarında yaşanan artışın devam etmesi beklenmelidir.

Tüketici harcamalarında yaşanan artış enflasyon rakamlarında da görülebilmektedir. Baz etkisinin yanı sıra iç talepte meydana gelen kıpırdanma enflasyon verilerinin iki haneli rakamlara taşınmasına neden olmuştur. Burada düşündürücü gelişme enflasyon oranlarının iki haneli bir duruma gelmesidir. Nitekim, yıllık enflasyon %10,13 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Faizlerde %8-%9 aralığında yaşanan yatay seyir enflasyon rakamları  ile bozulmuştur. Faizler sınırlı  adımlarla da olsa yukarı trende girmiştir. 

Bu noktada dikkat çeken diğer ayak dolar kurundaki yükseliş eğilimidir. Ancak bunun kalıcı olması beklenmemelidir. 

Enflasyondaki sert çıkışın alarm verdiği nokta ise Merkez Bankası'nın faiz tablosudur. Merkez Bankası enflasyondaki olası çıkışı öngörmüş, Aralık ayında faiz indirimi yapmamıştır. Ancak son açıklamasında Merkez Bankası'nın iki haneli rakamları bu kadar çabuk görmeyi beklemediği hissedilmektedir. Nitekim son toplantısında faiz artırım sinyali vermiştir.

2010'a ilişkin beklentilerde en büyük sapmalar cari denge, enflasyon ve dolarda olmuştur. Buna göre 2010 yılında beklentiler büyümede %3,9 kalırken, dolarda 1,5554, enflasyonda %7,55, cari işlemler açığında 21,7 milyar dolar düzeyine oluşmuştur. Enflasyondaki yükseliş beklentisi Merkez'in faiz artırımına neden olabilecektir.

TÜRKİYE İNŞAAT SEKTÖRÜ
Son dönemde daha yakından izlenen gayrimenkul sektöründe net bir trend değişikliği dikkat çekmektedir. Daha önceden konut endüstrisi ticari gayrimenkul pazarını tetiklerken veya şekillendirirken, konut bölgelerinde alışveriş merkezlerinin, ticari plazaların geliştiği gözlenirken, 2009'dan itibaren bu trendin tersine döndüğüne, artık ticari gayrimenkul projelerinin konut endüstrisini etkilediği gözlemlenmektedir. Bu nedenle mevcut durumda konut satışları ile ölçümlenen gayrimenkul satışlarını daha geniş ölçekte ele almak yerinde olacaktır.  Bununla birlikte inşaat sektörünün analizine mevcut durumda satışlara ilişkin TÜİK tarafından açıklanan tek veri konumundaki konut satışları ile başlıyoruz.

Son açıklanan TÜİK verilerinde konut satışlarında yeniden bir artış yaşanmaktadır. Nitekim, 2009'un ikinci çeyreğinde kriz sonrasında alınan önlemlerle yaşanan sert çıkışın 3. çeyrekte hızla bozulduğunu görmüştük. Rakamlara bakıldığında 2008'in son çeyreğinde konut satışlarının 92.516 ile dip yaptığı gözlemlenmiştir. Krizin en yoğun hissedildiği dilimde yaşanan bu gerileme sonrasında KDV ve harç indirimi ile faiz indirimleri sonucunda artan konut talebi görünümün değişmesini sağlamış, konut satışları 2009'un ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %17,67 artarak 108.861 düzeyine ulaşmıştır. Oluşan bu trend 2009 yılının ikinci çeyreğinde daha da hızlanmış, konut satışları bir önceki çeyreğe göre %78,89 artarak 194.743'e gelmiştir. Ancak 3. çeyrekte satışlar hız kesmiş inşaat sektörünün yeterli desteği almamasına da bağlı olarak konut satışları 3. çeyrekte bir önceki çeyreğe göre %42,53 düşüş kaydederek 111.913'e gerilemiştir. Son gelen verilerde 4. çeyrek rakamı 116.229 düzeyinde oluşmuştur. Bu veri bir önceki çeyreğe göre %3,86, bir önceki yılın aynı dönemine göre ise %25,63'lük bir artışı ifade etmektedir. Oluşan bu rakam şimdilik istenen düzeyde olmamakla birlikte konut satışlarında bir artış trendine işaret etmektedir.

Bölgesel olarak bakıldığında ise İstanbul'da konut satışlarının Türkiye ortalamasının üzerinde %10,3 artış kaydettiği görülmektedir. Ankara ile birlikte en fazla konut satışının yaşandığı İstanbul yine ticaretin merkezi olma özelliği ile ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte konut projelerinde doğuya yönelim etkisi de görülmektedir. Nitekim, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt'i kapsayan TRC3'teki konut satışlarındaki artış %58,39, Van, Muş, Bitlis ve Hakkari'yi kapsayan TRB2'deki yükseliş %43 olmuştur. 

Konut satışlarındaki bu artışta Merkez Bankası'nın gösterge faizleri tarihi seviyelere indirmesi etkili olmuştur. Ancak satışların halen istenen düzeyde olmadığı görülmektedir. Bunu yatırımcının temkinli tutumuna bağlamak mümkündür. Nitekim, tüketiciler Aralık ayı diliminde gösterge faizlerin dip yaptığına ilişkin görüşlerini yeni yeni oluşturmaya başlamıştır. Dolayısıyla konut yatırımı yapmakta halen çekingen davranan bir tüketici grubu bulunmaktadır. Ancak bu eğilimin düşük faiz ortamına bağlı olarak değişmesi beklenmelidir. Önümüzdeki dönemde konut satışlarının daha da güçlendiği gözlenebilecektir. Bununla birlikte konut satışlarında meydana gelebilecek olan artışların mevcut stokları eritmenin ötesinde istihdama katkı sağlaması için yeni projelerin maliyet ayağında teşvik edilmesi yerinde olacaktır. 

Yapı izinlerinde ortaya çıkan sonuçlar da inşaat sektörünün genelinde düşük faiz kaynaklı bir hareketlenmeye işaret etmektedir. Nitekim yapı izinleri verisinde KDV ve harç indirimleri ile Mart ayında yaşanan iyimserliğe benzer bir görünümün Aralık ayında da yaşandığı gözlenmektedir. Yüzölçümü bazında yapı ruhsatları alımları tüm bina türleri için Mart ayında %60'lık artış kaydederken, Aralık'ta bu rakam %53 düzeyinde gerçekleşmiştir. Yine Mart ayında 13,66 milyon m2 yapı ruhsatı alınırken, Aralık ayında bu rakam 13,58 milyon m2 düzeyinde olmuştur.
 
Yapı  ruhsatlarındaki bu değişimin yapı  kullanım izinlerine daha sınırlı  yansıdığı görülmektedir. Nitekim, 2009'un Mart ayında yapı kullanım izinleri, %148 artış kaydederken, Aralık ayında %20 oranında yükseliş yaşamıştır. Rakam bazında Mart ayında 12,5 milyon m2 yapı kullanım izni alınırken, Aralık ayında bu değer 9,64 milyon m2 düzeyinde olmuştur. 

Yapı kullanım izinlerinde sektörlerin oransal dağılımına baktığımızda konut sektörünün toplamda %72,7'ye düştüğü görülmektedir. Sektöre katma değer yaratan son dönemin moda yapısı alışveriş merkezlerinin yanı sıra ofis, hastane ve sanayi binaları inşaat sektörü açısından öncü bir yapıya kavuşmaktadır. Yine yapı kullanım izinlerinin Aralık ayı dağılımında bu bina türlerinin toplam payı %20'leri aşmıştır.

Alt başlıkları  incelediğimizde konutta yapı kullanım izinleri ile yapı ruhsatı alımları arasında ciddi bir ayrışma bulunmaktadır. %90'ları bulan bir artış yaşayan konuta ilişkin yapı ruhsatları alımlarına karşın, yapı kullanım izinlerindeki yükseliş oranının %27,3 oranında kaldığı görülmektedir. Bu rakamlar da tüketicinin konut sektörüne daha uzun vadeli baktığını göstermektedir.   Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta rakamların tüketicinin tercih ettiği bölgeler hakkında bilgi vermemesidir. Ancak genel trendin gösterdiği; alışveriş merkezlerinin kurulduğu bölgelerde toplu yaşam alanlarının oluşturulduğuna işaret etmektedir. 

Hastane yatırımları  ise yapı ruhsatlarına göre Kasım ayında %52,68, Aralık ayında %27,84 oranında düşüş yaşamıştır. SGK'nın geri ödeme stratejileri nedeniyle nakit akışını düzenlemekte zorluk çeken bu sektörde yeni hastane yapma eğiliminin buna bağlı olarak azaldığı görülmektedir.

Ofis-işyeri binalarında Aralık ayında yapı ruhsatları bazında %5,72'lik yükseliş yaşanırken, yapı kullanım izinlerinde %27,67'lik gerileme kaydedilmiştir. 

Sanayi binalarında da yapı ruhsatı alma eğilimi ivme kaybetmektedir. Ekim ayından beri %23,6, %61,14 ve %46,3'lük gerilemeler kaydettiği görülmektedir.

Kriz ortamına karşın konut haricindeki diğer yapılara oranla düşüşün daha sınırlı  olduğu ticaret binalarında ise yapı ruhsatları %59,4, %48,9 ve %3,3'lük gerilemeler kaydetmektedir.

Küresel kriz süreci, Türk gayrimenkul sektöründe trendleri değiştirecek gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Son 15 yıldır, konut endüstrisi ticari gayrimenkul pazarını tetiklerken veya şekillendirirken, konut bölgelerinde alışveriş merkezlerinin, ticari plazaların geliştiği gözlenirken, 2009'dan itibaren bu trendin tersine döndüğünü, artık ticari gayrimenkul projelerinin konut endüstrisini etkilediğini gözlemleyeceğiz. Yani, havalimanı, alışveriş merkezleri, teknoparklar, fuar merkezleri, yat limanları gibi büyük ticari gayrimenkul projeleri, yepyeni bölgelerin yatırım kapsamına girmesini sağlayacak. Bu projelerde görev alacak her düzeydeki insan kaynağı için konut endüstrisinin bu tür iddialı gayrimenkul projelerinin çevresinde yeni bir konseptle şekilleneceğini gözlemleyeceğiz. Bu noktada, bir sonraki aşama ticari gayrimenkul projesi ile konut projesi yürüten inşaat şirketlerinin ortak projeler oluşturması olacaktır. Yani, bir konut projesi ile yat limanının, uluslararası standartta iddialı bir alış veriş merkezi veya ticari plaza projesi ile bir konut projesinin farklı inşaat şirketlerinin ortak sinerjisi ile şekillendiğine şahit olacağız. Sektörde bu trendi iyi okuyan şirketlerin güçlendiği görülecektir. Türk İnşaat Malzemeleri Sanayisi'nde faaliyet gösteren kuruluşların bu trend değişimini göz önüne almaları gerekecektir.