22 / 12 / 2024

İnşaat sektörüne damga vuracak 10 yeni küresel trend!

İnşaat sektörüne damga vuracak 10 yeni küresel trend!

KPMG, inşaat ve altyapı sektöründeki trendlere ilişkin değişim ve gelişmeleri inceleyen raporunu 2017 yılı için yayımladı. İşte inşaat sektörüne damga vuracak 10 yeni küresel trend...



KPMG’nin ‘2017 Altyapı Sektöründe Gelişen Trendler’ raporunda, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde politik belirsizliğin devam edeceği ve bununla birlikte fonlama güçlüğünün oluşacağına ilişkin beklentilere yer verilirken; teknolojik değişimler, projelerden finansal getiriye ek olarak beklenen çevresel fayda, kamuda şeffaflık beklentilerinin alt yapı sektörünün geleceğini temelden etkileyeceği belirtildi. Yeni trendleri değerlendiren KPMG İnşaat Sektör Lideri İsmail Önder Ünal, “Raporda özetlenen trendler dolaylı olarak, yatırım modellerinin de değişmesine neden olacak. 2016 raporunun temel öngörüsü “belirsizliğin normalleşmesi” olarak özetlenmişti. 2017 raporunda bu tespit teyit edilirken yeni kavramlar da ekleniyor. Enerji, ulaşım ve teknolojinin bütünleşmesi daha da belirginleşiyor ve hükümetlerce bu bütünleşmeyi destekleyecek yatırımlar daha ön plana çıkacak. Dünyayı çevreleyen politik belirsizliklerin ve hükümetlerin popülist politikalarının finansman ve fonlama üzerinde yaratacağı baskının, 2017 yılı ve sonrasının şekillenmesinde önemli etkileri olabilir.” dedi.


Finansman zorlukları yeni araçlarla aşılıyor

Ünal, “Dünyada altyapı ihtiyacı giderek artmasına rağmen bu talebi karşılayacak finansman bulunamıyor. Dolayısıyla finansman konusu yeni araçlarla aşılmaya çalışılıyor. Örneğin Türkiye’de son dönemde gündemde olan varlık fonu, altyapı finansmanı için bulunan çözümlerden biri. Kamu-Özel İşbirliği bir süredir zaten bu kapsamda kullanlan bir araçtı. Yine altyapının bedelini kullanıcının ödemesi de öne çıkan trendlerden. Ancak yatırımcılara verilen minimum kullanım taahhütleri ile büyük projelerde bu kısmen sağlanabiliyor ve finansman yükünü yine kamunun üstlenmesi gerekebiliyor.” dedi.

Ünal, “Altyapı ihtiyacının yüksek, finansman olanaklarının ise kısıtlı olduğu bir dünyada altyapı projeleri planlanırken daha çevreye duyarlı ve insan odaklı olunması gerekiyor. Gelişen teknoloji klasik davranış kalıplarını etkilediği gibi insanların altyapıdan beklentilerini de etkiliyor. Yaşamın her yerinde hissedilen hıza ve konfora altyapı hizmetlerinde de ulaşılmak isteniyor. Örneğin İstanbul’da hangi yolu ya da köprüyü kullanacağımıza karar verirken önce akıllı telefonumuza bakıyoruz. Her alanda olduğu gibi altyapı hizmetlerine de internet üzerinden ulaşılabilmesi ve bu hizmetlerin takip edilebilmesi çok önemli.” dedi.

Ünal, 10 küresel trendi şöyle anlattı:

  1. Enerji, ulaşım ve teknolojinin bütünleşmesi daha da belirginleşecek:
  2. Popülist gündemler altyapı pazarlarını sekteye uğratabilir:
  3. Müşteri davranışının anlaşılması, altyapı yatırımlarının anahtarı olacak:
  4. Yatırımcılar sadece finansal getiriye değil, sosyal ve çevresel etkilere de önem vermeye başlayacak:
  5. Teknoloji daha fazla altyapı verimliliği sağlayacak ve değer yitirme riskini artıracak:
  6. Yeni yatırım yaklaşımlarında, mevcut altyapılardan daha fazla fayda elde etmeye odaklanılacak:
  7. Hükümetler finansman paradigmasına çözüm bulmanın yollarını arayacak:
  8. Finansman geliştirme imkanları, temellerine dönebilir:
  9. Getiri arayışının, yatırım piyasalarındaki bütünleşmeyi tetiklemesi bekleniyor:
  10. Altyapı küreselleşmesi devam edecek:


Bu kısa vadede çok konuşulacak ama nispeten daha az yol kat edilecek bir konu. Enerjide artan talep, bunun hanehalkına ulaştırılmasında özellikle ulaşım ve teknoloji ile entegre yeni yöntemlere doğru bir arayışa yönlendirecek. Enerjide kimse yakın zamanda atıl kalma riski olan bir yatırım yapmak istemeyecek ama hiçbir yerel yönetim de buna ilişkin bir kumar oynamaya cesaret edemeyecek. Bu çıkmazın enerjiye olan bakış açısında ve çözüm yöntemlerinde değişiklik için baskı oluşturacağı düşünülüyor.


Pek çok ülkenin hükümet politikalarında altyapıyla desteklenen popülist gündemlere doğru bir yönelme olması, başlıca üç ‘alt’ trendi de beraberinde getirecek gibi görünüyor. İlki, altyapı bütçelerinin artırılmasına ihtiyaç duyulacak olması. Raporda bu durumun çoğunlukla vergi mükelleflerinin vergileri ile finanse edilecek projelerin, bütçelerde açıklar oluşturmasının muhtemel olacağı değerlendiriliyor. İkinci alt trend olarak uluslararası tecrübeye sahip oyuncular yerine yerli oyunculara öncelik veren korumacı politikaların önce çıkması gösteriliyor. Son alt trend ise altyapı önceliklerinde hem daha popüler varlıklara ve “önce insan” projelerine, hem de altyapı geliştirmeyi hızlandıran yeni teknoloji ve modellere doğru yönelinmesi olarak ortaya çıkıyor.


Rapora göre, altyapı yatırımlarında gelişen demografik yapının ve insan davranışlarının dikkate alınması gerekiyor. Örneğin gelir seviyesi arttığında havayolu ulaşımına olan talep, eğitim seviyesi yükseldiğinde daha çevreci ulaşım ve enerji tercihlerine olan talep artıyor. Ayrıca bazı hükümetlerin, daha büyük altyapı sorunlarını çözmek için bu değişimlerden faydalanacaklarını öngörülüyor.

Geçtiğimiz yıllarda dünyada hükümetlerin üzerinde çevresel ve sosyal faydaları daha yüksek altyapı yatırımları yapmaları yönündeki baskı gözlemlenmişti. Bu baskının sonucu hem özel hem kamu sektörü yatırımcıları finansal getiri ile birlikte sosyal ve çevresel etkileri arttıran yatırımları önceliklendirme çabası içerisindeler. Dolayısı ile de bu alanda önceliklendirdikleri yatırımlarının gerçek etkilerini ölçüp bunları halkla paylaşmaya yönelik önemli çabalar sarf edecekler. Çünkü toplumlar hükümetlerden “eşitlik” ilkesini öne çıkaran sosyal yatırımlar bekliyor. Kurumsal yatırımcılar, finansörler ve fonlar ortaklarından gelen baskıyla finansman sağladıkları projelerde çevre duyarlılığını daha fazla görmek istiyor.

Bu yıl, altyapı sahiplerinin ve operatörlerinin sağlam teknoloji planları geliştirmeye ve rekabet üstünlüğü kazanmak ile yatırımlarından olabildiğince hızlı geri dönüş elde etme arasında bir denge kurmaya odaklanacakları tahmin ediliyor. Ayrıca, bazı hükümetlerin “teknoloji takip ediciler” olmaktan “teknoloji öncüleri” olmaya yönelmeleri ve bu sayede hem vatandaşlarıyla daha yakın iletişim kurup hem de altyapılarının verimliliğini artırmaları bekleniyor. Altyapıda kullanılan teknoloji iki başlık altına incelenirse daha anlaşılır bir hale bürünüyor: Öncelikle gelişen teknoloji ile altyapı yatırımlarındaki tercih değişiklikleri öne çıkacak. Örneğin güneş enerjisi ile ilgili teknoloji geliştikçe klasik enerji santrallerine olan yatırım ya da mobil iletişim teknolojisinin gelişmesi ile klasik kablo hatlarına olan yatırımın azalmasını, tercih değişikliği olarak belirtebiliriz. Diğer yandan mevcut altyapının inşası ve işletilmesinde kullanılan teknolojiyi ele alabilirz. KPMG 2016 yılı Küresel İnşaat Araştırması da bu konuya odaklanıyordu. Burada daha çok altyapı projelerinin hayata geçirilmesi ve işletilmesi esnasında kullanılan bilgisayar programları, robotlar, insansız hava araçlarının kastedildiğini belirtebiliriz.

Gelişen ülkelerde, kapasiteyi artırmak için temel altyapı seçeneklerine başvurma ihtiyacı halen sürüyor. Gelişmiş ülkelerde ise, altyapı sahiplerinin gelişmiş performans, kapasite, güvenilirlik ve hizmet sunumu sağlayacak daha küçük yatırımlara odaklanmaları bekleniyor. Ayrıca, özellikle şehir yönetimlerinin, çeşitli sektörlerdeki yoğun talebin daha iyi yönetilmesine yardımcı olacak davranışları nasıl teşvik edebileceklerini düşünmeye başlayacakları tahmin ediliyor.

Günümüzde hükümetlerin kullandığı iki tip altyapı yatırımı finansmanı yöntemi var; vergiler yolu ile ödeme yada kullanıcıların yatırımı finanse etmesi. Mevcut iki yöntemden birini seçmek pek çok altyapı yatırımının finansmanına çözüm sağlarken, kullanıcıların yapacağı ödemenin altyapı yatırımının maliyetini karşılamadığı durumlarda, finansman yetersiz kalıyor.

Altyapıya finansman sağlama konusunda daha stratejik bir çözüme ihtiyaç var ve KPMG olarak 2017 yılında altyapı yatırımları için ödemeyi hükümetlerin mi yoksa kullanıcıların mı ödeyeceği konusunun çok tartışılan konulardan birisi olacağını düşünüyoruz.


Hangi alternatif finansman çözümü tercih edilirse edilsin hükümetlerin, elde edilen gelirlerin nasıl kullanılacağı konusunda halka karşı şeffaf olmaları gerekecek.


Hükümetlerin artık sadece bir finansal anlaşma yapmaktan ziyade o anlaşmaya konu altyapının sağlayacağı faydalara da odaklanmaları gerekecek. Hükümetler, proje ilerledikçe riskleri yatırımcılara devredebileceklerini hatta projeyi tamamen satabileceklerini bilerek, altyapı programlarının ilk aşamalarında daha fazla risk almaları gerektiğini anlamak zorundalar. Ayrıca, özellikle gelişen ülkelerdeki hükümetlerin, pazar oluşturmada belli bir rollerinin olduğunu ve yeni altyapının sağlayacağı faydaların üstlenecekleri ek riskten çok daha fazla olduğunu bilmeleri gerekiyor.


Önümüzdeki yıl, getiri arayışının devam etmesiyle birlikte farklı yatırımcı tipleri arasındaki ince çizgi de giderek kaybolacak.


Altyapının küreselleşmesi kısaca altyapı yatırımlarını hayata geçiren müteahhitlerin ve altyapı yatırımlarını finanse eden sermayenin küresel olması ile açıklanabilir. Bu iki ana kalemdeki küreselleşme altyapı yatırımlarını rekabete açarak daha uygun bütçelerle daha kaliteli altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesine olanak sağlayacak. Altyapı oyuncuları küresel kapasitelerini artırma ve ulusal sınırların dışına çıkma konusunda daha iştahlı olacak. Artan korumacılık ve ulusalcı söylemler, değişen sosyal tercihler, yerlileşmeye verilen önemin artması, kırılım yaratan ticaret anlaşmaları ve diğer bazı belirsizlikler küreselleşme isteğini baltalayabilir.


Geri Dön