İstanbul başta olmak üzere riskli bölgelerde önlemler alınsın!
Beklenen büyük İstanbul depreminin büyük yıkım yaratacağı öngörülüyor. 30 Ekim'de İzmir'de büyük yıkıma sebep olan depremin ardından da dikkatler yeniden Türkiye'nin deprem gerçeğine çekildi. İstanbul'da ve tüm riskli bölgelerde önlemler alınmalı...
İstanbullular başta olmak üzere herkes İzmir depreminin ardından dikkatlerini binaların güvenli olup olmadığına ve dayanıklılığına çevirdi. Vatandaşlar, "Deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeği unutulmasın, başta beklenen İstanbul depremi olmak üzere tüm riskli bölgelerde önlemler alınsın" diyor.
Sözcü Gazetesi köşe yazarı Uğur Dündar, bugünkü köşesinde İstanbul depremini kaleme aldı.
İşte Uğur Dündar'ın 'Hepimiz yalvarıyoruz' başlıklı yazısı...
İzmir'deki yıkıcı depremin üzerinden çok kısa bir süre geçti. Deprem sonrasında yetkililer, uzmanlar, kamu görevlileri ve yıkımda evleri zarar gören yurttaşlar konuştu. Fay hatları kılcal damarlarına kadar anlatıldı, zemin uyarıları yapıldı, saat geçirmeden alınması gereken önlemler paylaşıldı.
★★★
Ancak televizyon canlı yayınları, enkaz kaldırma çalışmaları bitince bıçak gibi kesildi. Televizyoncular evlerine döndü, deprem uzmanları yeni bir sarsıntıya kadar köşelerine çekildi ve gündem değişiverdi! Enkaz altında kalıp yaşamlarını yitiren 116 yurttaşımızın geride bıraktığı yakınları acılarıyla, evleri yıkılanlar da çadırlarda geceleri bastıran ayazla baş başa kaldı… Neyse ki Büyükşehir Belediyesi hep onların yanında yer aldı.
Deprem ülkesinin acı gerçeğidir bu… Her deprem sonrasında bunlar konuşulur… Sonra sanki bir daha hiç olmayacakmış gibi, insanın uykusunu kaçıran uyarılar, tehlikeler, verilen sözler unutulur…
Deprem yorgunu binalarda oturanlar, ekonomideki çöküşün sebep olduğu çaresizliğin de etkisiyle, sağı solu çatlamış, benzer büyüklükteki yeni bir depremde yıkılacağı besbelli olan yapılarda hayatlarını sürdürmeye koyulur. Yeni bir depreme kadar hep bu kısır döngü yaşanır…
★★★
O nedenle tüm yetkilileri, kamu-yerel yönetim ayrımı yapmadan uyarıyorum. Hatta avazım çıktığı kadar haykırıyorum. 17 Ağustos 1999 felaketini bütün dehşetiyle Gölcük'te yaşamış bir yurttaşımızın yürek yakıcı satırlarla anlattığı şu dayanılmaz deprem gerçeğini unutmayın ve unutturmayın diye yalvarıyorum:
“Gölcük depreminde yaşadıklarımız tarif edilemez. Evimiz yıkıldı. Kızımı, amcamı ve yengemi kaybettim. Yengemin cenazesini enkaz altından ancak 6'ncı günde çıkarabildik. Önce tanıyamadık, annesine gösterdik. Kadıncağız ağlayarak ‘Canım kızım' diye sarıldı. Cenazeyi gece 23.00'te defnettik. Bir gün sonra inanılması zor bir şey oldu. Enkaz altında gerçek yengemi bulduk! Düşünün annesinin bile tanıyamayacağı hale gelmişti. Çok geçmeden yanlışlıkla yengem diye gömdüğümüz cenazenin sahipleri gelip, ‘Biz cenazemizi isteriz' dediler. Yine gece mezarı kazıp merhumeyi teslim ettik, yerine gerçek yengemi gömdük. Eşi amcamın ise belden yukarısını bir odada, diğer yarısını da başka bir odada bulduk! O vaziyette ceset torbasına nasıl koyduğumu anlatamıyorum, çünkü gözyaşlarımı tutamıyorum. Bunları neden yazıyorum? Aradan 21 yıl geçmesine karşın her gece rüyalarımda görüyorum. Deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeği unutulmasın, başta beklenen İstanbul depremi olmak üzere tüm riskli bölgelerde önlemler alınsın diye yazıyorum. Yazmakla yetinmiyor, yalvarıyorum!..”
★★★
Demek ki yalvaran sadece ben değilmişim. Bu acılı yurttaşımız da yalvarıyor. Hepimiz yalvarıyoruz!.. “Vakit geçirmeden depremi ülke gündeminin en önüne alın ve gereğini yapın” diye haykırıyoruz!..
Murat Kurum: Büyük İstanbul dönüşümünü kararlılıkla sürdürüyoruz!