İstanbul dünyanın kültür ve alışveriş merkezi oldu
Referans Gazetesi yazarı Nur Demirok, İstanbul'un alışveriş merkezlerini ele aldı...
Son zamanlarda Nişantaşı geleneksel kimliğini alışveriş merkezlerine (AVM) kaptırmış görünüyor. Çok değil üç yıl önce Türkiye'nin en ünlü alışveriş bölgesi neresi diye sorsanız alacağınız yanıt elbette Nişantaşı'ydı. Şimdi ibre başta "İstinye Park" olmak üzere Büyükdere hattı üzerindeki AVM'lere döndü.
Metropol kentleri ünlü kılan biraz da o ülkenin fotoğrafını yansıtan ünlü semtleridir. Nişantaşı gibi İstanbul'un modern yüzü olmayı hak etmiş bir bölge, böylesine kısa zamanda önemini yitirebilir mi? Pek sanmıyorum. Tıpkı bir zamanların Bağdat Caddesinde olduğu gibi imaj aşınması filan olmaz; çevresindeki yoğun kültür merkezleri olası bir tehlikeye geçit vermez.
Ama yine de "moda içerikli alışveriş turizmi" açısından durup şöyle bir düşünelim şimdi: İstanbul'un başka nesi var? Bu konuda fazla şanslı bir metropol olduğu söylenemez. Biraz İstiklal Caddesi ve biraz da Şişli belki! Etiler'i saymıyorum bile, son zamanlarda tamamen AVM'lere teslim olmaya başladı.
Kısacası, "Dünya Kültür Başkenti" adaylığı açısından bakıldığında İstanbul'un dünyaca tanınmış ünlü caddesi yok gibi. Oysa "Kültür Başkenti" dendi mi "moda"nın mutlaka "kültür" olgusuyla yan yana olması lazım. Paris, Londra, Berlin, New York, Roma mesela!
Tüm yollar Roma'ya çıkmamalı
Örneğin İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş Roma'yı ele alalım: Ünlü "Via Veneto" (Vittoria Veneto Caddesi) Roma'nın kültür turizmini tamamlayan ünlü alışveriş merkezidir! Tıpkı Beyoğlu gibi bir bölgesinin ortak adıdır aynı zamanda. Alışveriş caddeleri "Via del Corso" ve "Via Condotti" bu sistemin içindeki diğer önemli simgelerdir. Bölgenin hemen tam ortasında "Piazza di Spagna" (İspanya Meydanı) yer alır. Tıpkı bizim Taksim gibi! Ortam aslında İstanbul'la epey benzerlik gösterir. Farklı olan taraf, Beyoğlu ve Şişli'nin muazzam tarihi dokunun dışında kalmasıdır.
Şimdi yeni trend dünyada hem alışveriş bölgelerini hem de tarihi dokuyu yan yana koyuyor. Örneğin Roma Belediyesi daha 1800'lerde "alışveriş" ile "tarihi" birleştirerek bölgeyi otantik otellerle doldurmuş. "Hotel Medici" ve "Hotel de Petris" gibi mütevazı olanından "Hotel Splendide Royal" ve "Hotel Regina Baglioni" gibi şaşaalı olanlarına kadar her yer tarihi dokuyla yan yana!
Talimhane'deki gelişme belki de bunun ilk adımı. Tabii simgesel yapı daha bol Roma'da! Hepsi de iyi korunmuş. "Pantehon", "Fontana di Trevi" (Aşk Çeşmesi) gibi onlarca anıt var ki alışveriş dünyasıyla iç içe. Örneğin ünlü "Colesseum"dan itibaren yürümeye başladığınızda yalnız kentin simgeleri ve tarihi anıtlarıyla değil, şaşaalı alışveriş mekânlarının vitrinleriyle de karşılaşıyorsunuz. "Capitolini Müzesi" örneğin "Via Veneto"ya iki adım mesafede. "Villa Borghese" de öyle.
Şimdi buraya bakınca anıtsallık açısından Beyoğlu ve Şişli epey fakir kalıyor. Sistem Karaköy üzerinden Eminönü ve Sultanahmet'le nasıl birleştirilebilir? Belki yer altından ya da yer üstünden. Saha biraz genişlese de ortaya harika bir kompleks çıkabilir. Üstelik "Batı"nın "Doğu"yla birleşmesi sonucu Mısır Çarşısı ve Kapalı Çarşı'yı da sisteme katarsınız!
Geçmişin yanında geleceği yansıtmak
"Zaten öyle değil mi?" diyenlere yanıtım ise şöyle olur: Moda olayı her şeyden önce kentlere özgüdür ve bir bütündür. O kentin yalnız geçmişini değil, "geleceğini" de aksettirir. Böyle bir proje dünyanın en büyük alışveriş bölgesini yaratacaktır. Böylesine bol malzemeyle İstanbul'u Roma'ya rakip olarak düşünmek için ne gibi bir engel olabilir?
Merkez olarak önce Taksim'i ele alalım örneğin. Gezi parkı adam edildikten sonra Taksim Anıtı'na yeni bir form verildiğini düşünün. Hiçbir turistik özelliği olmayan Taksim Anıtı'nın estetiğini bozmadan onlarca basamakla epey bir yükseğe çıkarmak mesela! Blok kaidede oluşacak geniş merdiven platformlarında yüzlerce ziyaretçiye oturacak yer açılmış olacak. Özellikle de gençler için! Roma'daki "İspanyol Merdivenleri" gibi! Biraz kıvrımlı oldukça estetik basamaklar! Ve tepede Taksim Cumhuriyet anıtıyla birlikte yeni Türkiye'yi simgeleyen artistik ufak bir kompleks! Sonra, çirkinlikleri yok edip Tarlabaşı'nı, Şişhane ve Karaköy'ü dünyanın alışverişine açmak! Eminönü, Mısırçarşısı, Kapalıçarşı derken muazzam bir kompleksin içinde anıtlar, müzeler ve simge yapılarla tüm ziyaretçilere zaman içinde bir yolculuk yaptırmak!
"İki Roma"nın yarışması acaba nasıl bir rüzgâr yaratır dünyada?
Şimdi bir düşünelim Amerikan tipi "mall" yapaylığı Roma gibi kültür ağırlığı olan kentlerim tam ortasında acaba neden yer almaz? Çünkü "Kültür Başkenti" lafı öyle kolay söylenecek bir kelam değildir de ondan. Bence rant hesaplarını bir yana bırakıp İstanbul'u dünyanın en büyük kültür, sanat ve alışveriş merkezine dönüştürmeliyiz. Hem de Bakanlar Kurulu hiyerarşisinde ilk beş sıranın içine girecek bir "İstanbul Bakanlığı" kurarak!
Nur Demirok/Referans