Kanal İstanbul projesi nasıl işleyecek?
Kanal İstanbul projesi için kamu-özel işbirliği modelinin uygulanacağı öngörülüyor. Yani projeye dahil olan şirketlere devlet bazı garantiler sunuyor. Fakat işletmesinin uzun senelere dayandırılması hedeflenen projede, gelecek senelerde uyuşmazlıkların oluşması da ihtimaller arasında.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kanal İstanbul'un inşasına ya da finansmanına girecek olan şirketlere uyarılarda bulunarak, iktidara gelmeleri durumunda bu şirketlere para ödemeyeceklerine dikkat çekti.
Euronews'ten Kamuran Samar'ın haberine göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan ise böyle bir durumda tahkime gidecek olan şirketlerin paralarını söke söke alma haklarının olduğuna vurgu yaptı.
Uzmanlar çoğunlukla devlet garantisi sebebiyle projeye giren şirketlerin Türkiye'yi, uluslararası mahkemelerde mahkum edebileceğini savunuyor. Fakat siyasiler ve hukukçular, ekolojik dengeye verilecek zararın altını çizerek projenin hukukun genel ilkelerine aykırı olduğuna dikkat çekiyor.
Kanal İstanbul projesi için kamu-özel işbirliği modelinin uygulanacağı öngörülüyor. Yani projeye dahil olan şirketlere devlet bazı garantiler sunuyor.
Fakat işletmesinin uzun senelere dayandırılması hedeflenen projede, gelecek senelerde uyuşmazlıkların oluşması da ihtimaller arasında yer alıyor. Bu durumda meydana gelecek olan ihtilafta şirketlerin Türkiye'yi tahkime şikayet edebilir. Bu muhtemel senaryo için hukukçu ve uzmanlar görüşlerini paylaştı.
Hukukçu Memet Kılıç, LL.M. (Heidelberg Üniversitesi) Karlsruhe/Almanya ve Ankara Baroları Üyesi. 17’inci dönem Almanya Federal Parlamentosu Milletvekili:
"Devletin devamlılığı ilkesi, hukukun devamlılığını da beraberinde getirir. Kanunlar da kişi ve yöneticilerden bağımsız olarak usulüne uygun olarak yürürlükte kalırlar. Aynı ilke gereği bir devletin borçları da iktidar ve kişilerden bağımsız olarak var olmaya devam ederler. Ancak bu borçlar yetkili organlar ve uluslararası hukuka uygun olarak yapılmış ise alacaklılar ‘iyi niyetli alacaklılar’ olarak, alacaklarını talep edebilirler. Örneğin bir bakkal ‘gel bizim mahalleye havaalanı yap, parasını devlet ödeyecek’ derse, o havaalanını yapan ‘devletin ödeyeceğine güvendim’ diyerek uluslararası tahkimde bu talepte bulunamaz. _Uluslararası hukuka da uygun olmalıdır o borçlanma. Bu nedenle, hayatlarını ilkesizlik üzerine kuran yöneticiler, bu önemli devlette devamlılık ilkesini kendilerini ve yakınlarını zenginleştirme, ulusu borçlandırma aracı olarak kullanmak isteyebilirler. Ve bunda başarılı da olabilirler._
Bu durumda halk iki konu üzerinde durabilir:
1. Yapılan borçlanmalar, yetkili organlar tarafından yapılmamış veya uluslararası kurallara (insan hakları, çevre koruma vs.) uygun yapılmamış ise, ödeme yapmamak.
2. Bu projeler ile yöneticiler ve yakınları kendilerini zenginleştirmiş iseler, onları ve paraları aktardıkları kişileri tüm dünyada kovuşturup, mallarına el koymak."
Diplomasi ve Ekonomi Enstitüsü (instituDE) üyesi ve uluslararası tahkim alınında uzman hukukçu Hakan Kaplankaya:
"Bu proje kapsamında yurt dışından gelecek yatırım ve yatırımcılar, yatırım sözleşmelerinde ayrıntılı tahkim klozlarının bulunmasını arayacaklardır. Devlet ve yatırımcı arasında imzalanan sözleşmede böyle bir hüküm olmasa dahi, birçok yabancı yatırımcı tahkime başvurma hakkı tanıyan Türkiye’nin imzaladığı karşılıklı yatırımların teşvikine dair ikili anlaşmalar kapsamında korunmaktadır. Böylelikle yabancı yatırımcılar için yatırımlarına bağlı olarak doğacak uyuşmazlıklarda uluslararası tahkim yolu açık olacaktır. Yatırım sözleşmeleri yatırımların korunması için yatırımcı lehine kapsamlı hükümler içerebilir.
İkili anlaşmalar ve uluslararası hukuk Devlet’e yatırımcıya karşı “adil ve eşit muamele” borcu yükler. Yabancı yatırımcı bu ilke gereğince yatırımına ilişkin “meşru beklentilere” sahip olur. Aynı hukuki çerçevede, “doğrudan veya dolaylı kamulaştırma” olarak adlandırılan Devletçe sonradan yapılacak haksız müdahalelere karşı yabancı yatırımcı korunur. Yabancı yatırımcının malvarlığının kaybı sonucunu doğuran müdahalelerden doğan zararın tazmin edilmesi genel bir kural gibi kabul edilebilir. Ancak evsahibi Devletin, düzenleyici yetkisi kapsamında kanunlarında sonradan değişiklik yapma hakkı da bulunmaktadır. Özellikle çevrenin korunması gibi kamu yararı gereği yapılacak mevzuat değişiklikleri meşru görülmektedir. Bu ihtimalin yatırım sözleşmesine ekonomik denge ve dondurucu klozların eklenmesi suretiyle bertaraf edilmesi mümkündür.
Uluslararası hukuka göre yabancı yatırımcının yatırıma bağlı “meşru beklentilerinin” korunmasının yanı sıra, hükümetlerin politikalarında ve mevzuatlarında makul değişikliler yapması beklenebilir bir durumdur. Bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun ileri sürdüğü iklim politikası argümanı projenin sona erdirilmesi için meşru bir sebep olabilir. Benzer şekilde projenin çevreye zararları ya da uluslararası hukuka aykırılığı gibi argümanlar da ileri sürülebilecektir. Bu tür kamu yararını hedefleyen sebeplere bağlı olarak ileride alınacak karar ve tedbirler dolayısıyla tazminat ödemek gerekmekle beraber, bazı teorilere göre tazminat ödenmemesi de mümkün olabilmektedir. Muhalefetin bu konudaki açıklamaları yatırımcının meşru beklentilerinin korunması anlamında yatırımcı aleyhine yorumlanabilir.
Özetleyecek olursak, her iki liderin görüşleri de temelsiz olmamakla birlikte, projenin ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olmadığımızdan genel bir ilke olarak, yabancı yatırımcıların haksız müdahaleler sonucunda yaşadıkları kayıpları uluslararası tahkim yoluyla tazminatlarını alarak telafi edebileceklerini söylemek uygun olacaktır."
Ankara Barosu Toplumsal Davalar ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Başkanı Doğan Erkan ise hükümetin Kanal İstanbul projesinin yabancı sermaye ile yapacağını kesin olarak ortaya koyduğunu, dolayısıyla ilerleyen süreçte tahkime gidilmesi durumunda Türkiye aleyhine bir karar çıkabileceğini ancak Türkiye anayasasında bunun bir yaptırımı olmadığını belirtiyor.
Projenin çevre hakkı, mülkiyet hakkı gibi etkilerine dikkat çeken Doğan Erkan, Anayasa'nın 129. maddesine atıfta bulunarak bunun bir hizmet kusuru sayılabileceğini söylüyor. Projenin etkileri nedeniyle zarara uğradıklarını kanıtlamaları durumunda da tazminat konusunun gündeme gelebileceğini ancak bunun kararı alan/uygulayan kamu görevlilerinin sorumluluğunu yaratacağını ve yine aynı anayasa maddesi uyarınca zararların onlara rücu edilebileceğine dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kanal İstanbul'la ilgili bir adım atmamız şart!