23 / 11 / 2024
fuzul

Kentsel dönüşüm 1950 sonrası kırdan kente göç gibi olmasın!

Kentsel dönüşüm 1950 sonrası kırdan kente göç gibi olmasın!

Tarihin tekerrürden ibaret olup olmadığını toplumca göreceğimiz günlerden geçerken, 1950 sonrası yaşadığımız kırdan kente göçü, hesapsız-kitapsız yaşamış olmanın sonuçlarını hala üzerimizden atabilmiş değiliz.




Tarihin tekerrürden ibaret olup olmadığını toplumca göreceğimiz günlerden geçerken, 1950 sonrası yaşadığımız kırdan kente göçü, ülkece kervan yolda düzülür mantıksızlığıyla hesapsız-kitapsız yaşamış olmanın sonuçlarını hala üzerimizden atabilmiş değiliz. Hatta bizzat bugün kentsel dönüşüm ihtiyacı duymamızın nedeni, kırdan yoğun göç alan kentlerimizde, karar alıcıların bu içgöçün gerektirdiği sosyolojik, ekonomik ve siyasi şartları sağla(ya)mamış ve vatandaşlarımızı adeta kaderlerine terketmiş olmalarıdır. Kentsel dönüşümde de aynı kervan yolda düzülür mantıksızlığının gerçekleşmesinin kaybedeni hepimiz oluruz. Şöyle ki, kendi insanlarımızın aş-iş ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarına çözümler üretmeden şehirlerimizi iç göçe açarak toplum olarak zaten kırdan kente göç dalgası altında kaldık. Bu acı tecrübemiz ışığında şimdi kentsel dönüşümde de bir sosyal enkazın altında kalmayalım istiyoruz. O yüzden artık kentsel dönüşümün; sosyolojik, ekonomik ve siyasi şartları devlet ve/veya özel sektör tarafından hazırlandıktan sonra söylem ve eyleme dönüşmesi gerekmektedir. Yani; 


Bir bölgede, sosyo-ekonomik ve siyasi şartlar kentsel dönüşüme el veriyor mu bakmadan, 

Bağlı olunan belediye o bölgede kentsel dönüşüm planlıyor mu ya da ne zaman planlıyor araştırmadan, 

Bölge, müteahhitler için cazip bir bölge mi veya cazip olması için karar alıcıların attıkları bir adım var mı incelemeden,

O bölgedeki bir kentsel dönüşüm için en uygun finansman modelinin ne olduğunu araştırmadan,

Asprin çözümler yerine, her bir bölgeye özgü, o bölgede yaşayanların sosyo-ekonomik ve siyasi tercihleri çerçevesinde en uygun kentsel dönüşüm yöntemi nedir diye, her bölge için ayrı ayrı araştırmadan,

Tüm bu konuları o bölgede gerçekleştirilecek bir kentsel dönüşümün istisnasız tüm taraflarıyla istişare etmeden


insanlarımızı evlerinden soğutacak söylem ve eylemlerde bulunmak, iş yapmak değil olsa olsa işgüzarlıktır. 

Böyleyken kentsel dönüşüm konusunda Bursa’da ve ülkemizde iş işten geçti diyenleri duyar gibiyiz. Ancak hiç değilse bundan sonra, kentsel dönüşümün barındırdığı sosyal riskleri sosyolog olarak burada belirterek, ateşle oynanmaması gerektiğini dilimiz döndüğünce anlatmak istiyoruz. Çünkü söylemeye bile gerek olmayan gerçek, hiçbir şahsın, hiçbir firmanın, hiçbir sektörün ülkemizin iç barışından daha önemli olmadığıdır. 

Ancak bunları söylüyoruz diye, şimdi Allah muhafaza bir deprem olsa, insanlarımız zarar görürse ne olacak diyenlere de cevap verelim. Sosyolog olarak bizim görevimiz, halkımızı kentsel dönüşümün bizim anomi/sosyal patlama dediğimiz, toplumsal normların çökmesi, etkisizleşmesi ve bu durumdan kaynaklanan karışıklık ve çatışma durumuna neden olması riskine dikkat çekmek ve olabildiğince bunları engelleyebilecek çözümleri de ortaya koymaktır. Dolayısıyla, depremin fiziki risklerini teknik uzmanlar, toplumsal risklerini de biz sosyologlar olarak ortaya koymak ve çözüm yolu gösterme görevini üstlenmek durumundayız. Yapmaya çalıştığımız da budur. Ancak bunun için, artık deprem ve dolayısıyla kentsel dönüşüm konusunun artık sadece teknik ve finansman ile ilgili bir konu olarak görülmemesi gerekmektedir. Sadece Sosyoloji de değil, birçok farklı disiplinin kendi uzmanlıkları çerçevesinde kentsel dönüşüm konusuna odaklanarak, gördükleri riskleri ortaya koymaları ve olabildiğince de çözüm üretmeleri için teşvik edilmeleri gerekmektedir. 

Tabi bu satırları okuyan birbirinden iyi niyetli okurlarımızın, ama insanlarımız depreme karşı güvensiz yapılarda mı yaşasınlar diye haklı olarak serzenişte bulunduklarını duyar gibiyim. Elbette ki haklısınız, tabiki siz ve sevdikleriniz muhakkak depreme karşı güvenli evlerde yaşamalısınız. Çünkü; 

Biri güvenli konutlarda oturur biri bakar, bütün kavga bundan çıkar. 

Söylediğimizin özü budur.


Sosyolog Faruk Özcan


Geri Dön