23 / 12 / 2024

Mimarların anayasa paketine hayır gerekçeleri!

Mimarların anayasa paketine hayır gerekçeleri!

Mimarların anayasa paketine "hayır" gerekçelerini önceki yazılarımızda aktarmıştık



Merkez yönetim kurulu özetle diyordu ki:
"2002 yılından sonra artan yağmaya karşı 'kent-çevre-kamu suçu' niteliğindeki karar ve uygulamaların iptali amacıyla davalar açılmıştır. Bu davalarda iptal kararları veren yargı, toplumsal değerlerin güvencesi olmuştur. Anayasa değişikliği ile ülke kaynaklarının yağmalanması ve pazarlanmasının önünde engel görülen 'bağımsız yargı'nın tasfiyesi amaçlanmaktadır."

Mimarlar Odası Antalya Şubesi de şunu vurgulamıştı: "Yargının bağımsızlığının ortadan kaldırılması ve siyasallaştırılması, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Anayasa değişikliğinde iktidarın asıl hedefinin bu olduğu açıktır."

Peki, bütün bunlar, ne anlama geliyor?

Anayasa eğer iktidarın halkoyuna sunduğu şekilde olsaydı, başımıza neler gelecekti?..
Soruyu son yıllardaki "dava konusu" olmuş, "mahkemelerce bilime, hukuka aykırı bulunarak engellenmiş" kimi yatırım kararlarıyla aydınlatmaya çalışalım.

Örneğin İstanbul'daki Galata-Port projesi... Karaköy ile Salıpazarı arasındaki kıyı kesiminde "yolcu gemilerine liman" yapımı bahanesiyle "satılık yalı apartmanları" ve "deniz kenarında iş-ofis binaları, alışveriş merkezi" yapılmasını öngören proje, hem Kıyı Yasası 'na, hem Boğaziçi Yasası'na, hem de SİT kurallarına aykırı olduğu için "bağımsız yargı" tarafından iptal edildi.

Eğer aynı yargı şimdi iktidarın istediği şekilde "hükümete bağımlı" olsaydı, ihaleyi alan Musevi işadamı, İstanbul'un en değerli kıyı kuşağını çoktan halka kapatmış olacaktı.

Diğer bir ünlü örnek Haydarpaşa... Harem'le Kadıköy arasına 7 gökdelenin dikilmesini ve tarihi gar binasının otele dönüştürülmesini engelleyecek yegâne güvence, 12 Eylül'de "hayır" çıkması..,. Eğer tersi olursa çağın en büyük kent yağması, üstelik "yargı kararı"yla gerçekleşebilecek.

Kıyılar 'Beton'laşacak...
Referanduma umut bağlayanlar arasında Ege ve Akdeniz'deki "Kültür ve Turizm Bölgesi" ilan edilmiş alanlarda "imar hakkı" bekleyen arazi sahipleri de var... ya da aynı yerlerdeki orman ve Hazine ve arazilerinden "tahsis" için söz almış yatırımcılar..

Açılan davalarda yargının şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı bularak iptal ettiği turizm merkezleri, referandumda "evet" çıkması halinde derhal betonlaşacak... çünkü bu yağmaya da "hayır" diyen bağımsız yargıçların yerini "siyasetin atadığı" mahkemeler alacak... böylece orman ve kıyı talanına dur diyen hukuk sistemi sona erecek. Referandumdaki "bağımlı yargı beklentisi"nin son yıllarda doruğa çıkan özlemleri arasında en yaygını ise ülkedeki hemen tüm akarsulara göz dikilen HES projeleri...

Türkiye ölçeğinde 2 bine yakın santrala izin verildiği söyleniyor. "Karadeniz İsyandadır Platformu" diyor ki: "Bunların büyük çoğunluğunda asıl amaç, elektrik üretmek bahanesiyle 'su'ya sahip olmak ve hatta pazarlamak."
Anadolu'nun tüm bölgelerinde yöre halkının ve köylülerin örgütlenerek karşı çıktıkları HES'ler için açılan yaklaşık "1000 dava"nın çoğunda yine "bağımsız mahkemeler ardı ardına iptal kararları veriyor. 12 Eylül'de işte bu hukuk sürecinin de tersine dönmesini, HES'lere onay verecek mahkemelerin yaratılmasını isteyenler de var...
Denebilir ki hiçbir referandumda "gerçek niyet'ler bu denli açık olmamıştı... bakalım halkımız da fark edebilecek mi?
Oktay Ekinci/Cumhuriyet


Geri Dön