Genel

Murat Belge: İstanbul bir şantiyedir, inşaat durmaz!

Taraf Gazetesi yazarlarından Murat belge bugünkü köşe yazısında;" İstanbul bir şantiyedir" sözlerine yer verdi. Belge, İstanbul'da inşaatın hiçbir zaman durmadığını, mutlaka bir inşaat yapıldığını belirtti...

 İstanbul bir "şantiye"dir. İnşaat durmaz. Oturduğunuz sokakta mutlaka bir inşaat yapılmaktadır. İki gün geçer, geçmez, yenisi başlar. Bir an gelir, "Yer kalmadı. Artık bir şey yapamazlar," dersiniz. Olanlardan birini yıkarlar, yenisini yapmaya başlarlar. İnşaat bitmez. Belli ki ahali de genellikle hoşnuttur bu durumdan. O anda inşaatı olmayanlar sürmekte olan inşaattan şikâyet edebilir, gürültüsünden, tozundan vb. Ama her İstanbullu'nun inşaatının i sırası gelir; geldiğinde, şikâyetçi olmaz. Böyle gider. 


AKP de inşaata özellikle önem veren bir parti. Ekonomik başarısının önemli bir kısmı da zaten buna bağlı. İnşaat ekonomide başka i birçok iş dalını da harekete geçirebilen, öncü ' rolü oynayabilen bir sektör. Türkiye'de nüfus hızla arttı. Bu artışın kendini inşaat alanında göstermesi çok normal. Nüfus artışıyla birlikte çekirdek ailenin normal , haline gelmesi inşaatı kamçıladı. 'Ama Türkiye'de konut inşaatını ne devlet üstlendi, ne de --yakın zamanlara kadar— üstlenebilecek boya bosa erişmiş bir sermaye birikimi gerçekleşti. Böylece gayret dayıya, yani i "halkımız"a kaldı. "Halkımız"ın da eti budu ' malûm. Devlet başka taraflara bakar gibi yaparken başta hazine arazileri, topraklar kapışıldı ve l geceden konma mahalleler, kentler bitiverdi. En ucuz malzemeyle, olabilecek en beter biçimde. 

Biraz daha paranın dökülebildiği yerlerde de ' daha iyi sonuç alınmadı. Hattâ ortaya çıkan yeni binaların daha zevksiz olduğunu da söyleyebiliriz. 


Bütün bu işlerde başı İstanbul çekti, öteki büyük şehirler de yükü belirli ölçülerde I paylaştı. Ama bunların olmadığı bir yer kalmadı ' aslında. Yazıya "İstanbul bir 'şantiye'dir" diyerek başlamıştım. Bunu düzeltelim: "Türkiye l bir şantiyedir." Nüfus artışı son birkaç yıldır durulur gibi oldu. Türkiye genel olarak normalleşirken, burada da ardından yetişilemeyen çoğalma sakinledi. Bunda şüphesiz hem hayat koşullarının payı l var (fazla çocuk sahibi olmak bir yük haline geldi; fazla nüfusun bir kazanç sayıldığı kırsal hayat ve köylülük hızla küçülüyor); hem de, I doğum kontrolünün kolaylaşması, halkın bu imkânlara daha rahat erişebilmesi etkili oluyor. Başbakan'ın bütün tersine çabalarına rağmen bunun böyle devam edeceğini sanıyorum. 


Bu durum, Türkiye'de "hayat kalitesini" yükseltecek bir etkendir. Ekonomi, eğitim, herhangi bir şey, nüfusun ardında nefes nefese, l yetişemiyordu. Artış, verilen hizmeti anında yutuyordu. Bu durulmayla, insanlar her alanda I olanın daha iyisini aramaya, istemeye ve anlamaya başlayabilirler. Önümüzdeki dönemde inşaat alanında l bir daralma olmayabileceğini düşünüyorum. "Bir an önce kendimize bir dam bulup altına sığınalım" dönemi ya kapandı, ya da yakınlarda I kapanacak. Ama bununla aynı zamanda, "Yahu, şu altında durduğumuz dam ne menem l bir dam?" döneminin başlayacağı kanısındayım. 


İnsanların, olanın daha iyisini aramaları bence sağlıklı bir işaret. Ama bu arayışlarında, I şimdiye kadar yaşanan senaryonun yeniden üretilmesi pek de hoş sonuç vermeyecektir. Bütün bu kentleşme sürecinde en zayıf nokta, aranmadığı için bulunmayan nesne, estetik.Bir zamanlar sahip olduğu, zorlanmadan ortaya çıkarıverdiği estetiği, onu elde etmenin yöntemlerini unutmuş ve kaybetmiş bir toplum. 

Oysa estetik bir fazlalık değil, olmasa da olur bir şey değil. Olmasa da, bir şeyler oluyor, ama bütünde eksiklik kalıyor, kendini belli ediyor.  Hayatın dokusuna estetiği yerleştiremeyen toplum ham kalıyor, nitelikli bir varoluş biçimi kuramıyor, yaptığı işlere de niteliği dâhil edemiyor. Ne demek istediğim belli: paldır küldür I yaptığımız birçok şey yapılmamalıydı ama yapıldı. Şimdi, yavaş yavaş, en beterlerinden l başlayarak bunları yıkıp yeniden yapabiliriz. Bu ekonomik takat noktasına vardık ya da yaklaştık. 

Ama bunu yaparken "Karadenizli müteahhit estetiği"ni terkedip onun yerine "TOKİ estetiği"ne geçmekle yetinirsek, sözgelişi l yirmi, otuz yıl sonra yeniden yıkılması gerekecek bir mezbele daha yaratmış oluruz. 

"Plan" ve "katılım", çok zaman, birbirlerini I dışlayan şeylerdir. Bunları birbirini tamamlar hale getirmenin yollarını bulmalıyız. 


Murat Belge/Taraf Gazetesi