Nevzat Sayın: Görünce sinirlendiğim yapılar var!
Dünya giderek çeşitlilikler çöplüğüne döndükçe o daha da sadeleşmeyi tercih ediyor. Mimarlıktaki 33. yılını o kendine has çizgisinden ödün vermeden dolduran Nevzat Sayın ile Milliyet Emlak yazarı Yasemin Aksoy söyleşi yaptı...
Mimar olma nedenini Dünyayı değiştirme isteğiyle mimar olma isteği eşzamanlı oldu; biri diğerinin nedeni değildi, ama iç içe geçmiş oldular ve hep iç içe kaldılar diye açıklayan Nevzat Sayın 1985ten beri Kuzguncuktaki kendi mimarlık atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor. Adını Emirganda yaptığı the Seed konser salonu, Santral İstanbul, Mesa Çengelköy evleri gibi ses getiren projelerden bildiğimiz Nevzat Sayın tüm samimiyetiyle karşınızda
- Mimar her şeyin başı mıdır İç mimarlık, endüstriyel tasarım gibi meslekler hakkında ne düşünüyorsunuz
Nevzat Sayın: İç mimarlık eğitiminin, mimarlık eğitimi alındıktan sonra bir yüksek lisans eğitimi olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. İç mimarlığı mimarlıktan ayırmak mümkün değil. Endüstriyel tasarım biraz daha farklı bir şey. Seri üretim işin içine girdiği zaman mimarlıktan başka türlü bir problem tanımı ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği üç mesleği, evrensel meslekler kategorisine alıyor: Hukuk, tıp ve mimarlık Bu üç mesleği yapabilmek için mutlaka eğitimini almış olmak gerekir diyor. Bu üç mesleği diğerlerinden ayıran budur. Bu sebeple mimarlık eğitiminin kalitesi çok önemli
- Kent bütün zorlamalara rağmen kendi bildiği gibi dönüşür demişsiniz. Bunu biraz açabilir misiniz
N.S.: Hayatın çok hızlı devam ettiği, çok gergin ve enerjik bir yer kent Siz onu istediğiniz yere çekmeye çalışın, sonunda o bildiğini okuyor. En azından kendi ömrüm içinde İstiklal Caddesinin trafiğe açık, sadece yayaya açık, içinden tramvay geçen, yola ağaçları dikilmiş, ağaçları sökülmüş hallerine şahit oldum. Sürekli değiştiriliyor, çünkü bünyesi kabul etmiyor. Kentin en mutena semtlerinden birisi olduğunu düşünüyorsunuz oranın, ama bir zaman sonra çökmeye başlıyor. Sonra küçük bir müdahaleyle yeniden büyümeye başlıyor. Bunu kimse programlıyor olamaz. Böyle bir akışkanlar mekaniği var. Bir yer boşalıyor, sonra tekrar doluyor.
SOLCU PLANLAMACILAR MÜTHİŞ BİR SAFLIKLA...
Soru: Yani her bölge önünde sonunda orijinine dönecektir demek doğru mu
N.S.: Hayır, orijinine dönmek zorunda değil, neye dönüşeceğini bilemeyiz ve bunu kontrol edemeyiz. 1960-70li yıllarda benim de içinde olduğum bir dünyanın adamları olan sol görüşlü planlamacılar, müthiş bir saflıkla bütün şehirleri planlayabileceklerini düşündüler. Bugün bu tezin tam karşısında duran şey; şehrin bir bütün olarak planlanamayacağı, ancak akupunktur noktaları olarak tanımlayabileceğimiz, şehrin içindeki bazı bölgelerde planlama yapılıp, sonra etrafını oluşturması için şehre izin verilmesi gerektiği, dibine kadar tasarlanmış bir şehrin çok da yaşanabilir olmadığı, dahası yapılabilir bir şey olmadığıdır.
HER ŞEY BUGÜNKÜ ANKARA İÇİN MİYDİ
- Bu bağlamda Ankara sizin için ne ifade ediyor
N.S.: 1960lardan önce şehir planlaması mümkündü. Ankara bunun en iyi örneklerinden biridir. Tuttu. Modernist şehir planlamacılığının dünyadaki eşsiz örneklerinden biridir. Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı Köşkü dünyanın en sakin, basit ve kolay devlet yapılarındandır. Bu tabii, çok ilkesel bir şey Osmanlı olmayan yeni bir yol ararken, dünyanın modernizmle kavrulduğu bir dönemde, tam da protest bir kültür olan modernitenin devlet eliyle icra edilen bir öğretiye dönüşmüş olmasının sonucudur. O anlamda olağanüstü güzel bir örnektir Ankara Ama geldiği yere bak Ankara üzerine yapılan bütün çabalar, bugünkü Ankara için miydi Değildi ama öyle oldu.
TARZA İTİRAZ EDİYOR ÇÜNKÜ YAPAY BULUYOR
- Tarzınız ile ilgili sorulan sorulara hep itiraz ediyorsunuz
N.S.: Bu biraz karışık bir konu Her insanın bir tarzı vardır ama bu üslupçu bir şey değildir. İçinde yaşanılan dönemin gereklerine uygun tasarım yapmak üslupçuluktur. Tarz ise, bir kişinin bir şeyi nasıl yaptığıdır. Sonunda yaptığınız şey başkaları tarafından okunup, bazı tanımlar içinde değerlendirilebilir. Ancak siz kendinizi bir üslupla çevreledikçe, o öyle olmamak için elinden geleni yapacaktır. Yapaydır çünkü
- Kıskandığınız, bakıp da Ah keşke ben yapsaydım dediğiniz bir yapı var mı
N.S.: Kıskandığım yapı değil, yapılar var. Hasetlik taşımayan kıskançlık tabii ki, ama görünce ortadan çatladığım yapılar... Mesela Alvar Aaltonun Helsinki yakınlarındaki Otaniemi Teknik Üniversitesi kampüsü Kafanızı nereye çevirirseniz çevirin, inanılmaz bir şeye değersiniz. Ya da David Chipperfieldın yakın zamanda Berlinde yaptığı Neues Museumu -ki gördüğümde henüz bitmemişti- önce şöyle hafifçe bir çökertir, sonra sinirlendirir insanı Çok kışkırtıcı bir yapıdır bu anlamda Cengiz Bektaşın Ankaradaki Türk Dil Kurumu binasının iç mekânını gördüğümde de bu hisse kapıldığımı çok net hatırlıyorum. Bursa Ulu Cami, Didim Apollon Tapınağı Daha sonra bu yapıları kendi yapılarınız içinde de bulursunuz. O lezzeti oraya taşımaktan bahsediyorum. Bazı metinlerde alıntı yapılır ya onun gibi bir şey Elimde olsa, yapılarıma referans plaketleri çakmak isterdim. Üzerinde burası Chipperfield, burası Ulucami, burası Bektaştan yazan
- Ortak noktaları var mı bu projelerin
N.S.: Hepsinin ortak noktası, durmadan tekrar eden şeylerin düzeni üzerine kurgulanmış olmaları, tanıdığınız tanımlar üzerinden tanımadığınız yeniyi bulup çıkarmış olmaları, bu kadar tanıdık bir yeninin olup olamayacağı meselesini tartışmış olmaları
- Buradaki yeni tanımını biraz açabilir misiniz
N.S: Öyle bir şeyi daha önce hiç görmemişsiniz, ama bir yerden hatırlıyorsunuz Tanıdık yeni Bu binanın iyi olup olmadığını tanımlamaz. nsan ve yapı arasında çok özel bir ilişkinin kapısını aralar. Bu bambaşka bir fazdır.
ENDÜSTRİ YAPILARI TUTKUSU
- Kendi yapılarınız içinde ilk kez kendinizi mimar gibi hissetmenize sebep olan bina hangisi
N.S.: Gön 1 yapısını yaptığımda, tamam bu iş oldu galiba demiştim.
- Bir endüstri yapısı, çok zor üstelik
N.S: Tabii, bugün de bana tercih et deseler, endüstri ve eğitim yapıları arasında kalırım.
'SÜLEYMANİYE'NİN BURADA NE İŞİ VAR', DİYEBİLİR MİYİZ
- İkon binalara karşı mısınız
N. S.: Hayır. Bu binanın nerede yapıldığına bağlı Getirip böyle bir binayı İstanbul gibi zaten ikon binalarla dolu bir şehre yapmakla, örneğin Bilbao gibi geçmişte mimari değerleriyle öne çıkmamış bir şehre yapmak arasındaki farkı vurgulamak istiyorum. Süleymaniye Camiine bu ne devasa yapı, ne âlemi vardı bunu yapmanın diyebilir miyiz Diyemememizin önemli nedenlerinden biri, bir imparatorluğun bir başka imparatorluğun yerini alırken, orada dünyanın en önemli yapılarından birini, Ayasofyayı bulup, onunla arasındaki ilişkiyi hem onu izleyerek, hem de inkâr ederek kurmaya çalıştığı olağanüstü bir yapı olması
NEVZAT SAYIN KİMDİR
1954 Hatay doğumlu... EÜGSF Mimarlık Bölümü mezunu. 1980-1984 yılları arasında okul sonrası mimarlık eğitimi için Cengiz Bektaş ile çalıştı. 1985'ten beri kendi mimarlık atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor. Bilgi Üniversitesi mimarlık yüksek lisans programının kurucu üyesi Ürgüp "Yeraltında Bir Boşluk" (1990), Gön Deri Fabrikası 1 (1992), Gön Deri Fabrikası 2 (1996) , Tekirdağ/Saray "Boşluktaki Beyaz Ev" (1998) projeleri ile Mimarlar Odası ödülleri aldı. Dikili Yahşibey Köyünde mevcut yapıların restorasyonu ve yeni yapılarla oluşturulan ürünler nedeniyle Ağa Han mimarlık ödüllerine 2 defa aday gösterildi. 2004 yılında "Nevzat Sayın Düşler Düşünceler İşler" adıyla kitabı yayımlandı. 2010da EAA ile birlikte gerçekleştirdiği Santralistanbul Çağdaş Sanatlar Müzesi ile The Chicago Athenaeum'un düzenlediği International Architecture Awards for the Best New Global Design ödüllerini kazandı.
www.nsmh.com
Yasemin Aksoy/Milliyet Emlak