Genel

Şehirlerin geleceği, STK'larla birlikte ele alındı!

Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından Üsküdar Belediyesinin ev sahipliğindeki, 'Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar' sempozyumunda şehir ve insan için yapılan tespitler, sorunlar ve çözümlerle ilgili değerlendirmeler yapıldı

Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından Üsküdar Belediyesinin ev sahipliğinde düzenlenen, 'Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar' sempozyumunda Şehir ve İnsan için yapılan tespitler, sorunlar ve çözümlerle  ilgili önemli değerlendirmelerde bulunuldu.

Çok sayıda davetlinin katılımıyla Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen sempozyumun açılışında bir konuşma yapan M MG Genel Başkanı Avni Çebi kentsel dönüşümden veya imar planlarında yapılan değişikliklerinden oluşan rantın, kesinlikle kamuya aktarılacağı adil bir paylaşım sisteminin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Konuşmasında, şehirlerin, medeniyetlerin kurulduğu, insanların kendilerini ifade ettiği, toplumsal olarak yaşadığı, ihtiyaçlarını karşıladığı önemli merkezler olduğunu söyleyen Başkan Çebi Anadolu medeniyetinin, şehirlerini, insan ve Rabbani merkezli kurduğunu ve şehirlerin, camilerin, medreselerin, çarşıların etrafında oluştuğunu dile getirerek, bunun en güzel örneğinin Sultanahmet ve Süleymaniye çevresinde görülebileceğini belirtti.

Anadolu şehirlerinin, insanları bölen değil, buluşturan mekanlar olduğunu anlatan Avni Çebi, yeni yapılan şehirlerin insanları ayıran mekanlara doğru gittiğini söyledi. Bugün depremin konuşulduğunu, fark etmeden önümüzdeki dönemlerde daha büyük sosyal depremler oluşturacak şehirlerin inşa edilmemesi gerektiğini vurgulayan Avni Çebi, sözlerini şöyle sürdürdü: 'İstanbul gibi büyük şehirlerimizin, maalesef çok büyük riski bulunmaktadır.

Aynı zamanda da modern şehrin ihtiyaçlarını karşılayamamakta, gerekli sosyal donatı alanlarına da sahip olamamaktadır. Dolayısıyla bu binaların büyük bir kısmının yenilenmesi gerekmektedir. İstanbul'da yaşanabilecek depremde meydana gelecek kayıplar, yüz milyarlarca dolarlarla ifade edilecek bir değerdir. İstanbul'da şehir merkezindeki kamuya ait sosyal donatı alanı olabilecek yerlerin, alışveriş merkezi, rezidans yapımı veya devlete, TOKİ'ye gelir arttırıcı projeler mantığı içinde kullanılmaması lazım. Buraların elde tutulması lazım, buralar bizim için altın alanlar. Bu alanların bir afet zamanında insanlarımızın buluşabileceği, iskan edebileceği yerler olarak elde tutulması gerekir.'

Yeni mimari yaklaşımların geliştirilmesinde kentsel dönüşümü fırsata çevirmeliyiz
Kentsel dönüşüm konuşulurken, TOKİ'nin gündeme geldiğini, TOKİ'nin,  İstanbul başta olmak üzere Anadolu'nun birçok şehrinde yaptığı projelerde, estetikten yoksun, aynılaştırılmış tek tip binaların yapıldığını ifade eden Başkan Çebi; 'Mimariyi geliştirecek, yerel dokuyu ve özgün yapıyı taşıyacak, modern malzeme ve algılamayı da birleştirecek yeni mimari yaklaşımların geliştirilmesinde kentsel dönüşümü bir fırsata çevirmemiz lazım. Bölgesel anlamda kentsel dönüşüm yapılmazsa, insanlar bulundukları yerlerden çok uzak mekanlara taşınırsa, bu kentsel dönüşümün başarılı olmasını engelleyecek en önemli nedenlerden biridir. Eğer biz kentsel dönüşüm yaparken insanları tutup Kayabaşı'na, Haramidere'ye taşırsak o insanlar bu değişimi yaşayamaz, döndüklerinde kendi evlerini bulamaz. Bunu yaparken sosyal dokuya çok ciddi zararlar verebiliriz.'  Avni Çebi, son dönemde yapılan kentsel dönüşüm projelerinde veya sitelerde Türkçenin ihmal edildiğini, yabancı isimlerle bu yapıların pazarlandığını belirterek, 'Bu, Türkiye için önümüzde görülmeyen bir sıkıntıya neden olabilir.  Türkçe isimlerin muhafaza edilmesini sağlamamız lazım, bunu bir markalaşma veya satış unsuru haline çevirmememiz lazım' dedi. 'Kentsel dönüşümden veya imar planlarında yapılan değişikliklerden oluşan rantın, kesinlikle kamuya aktarılacağı adil bir paylaşım sisteminin geliştirilmesi lazım' diye konuşan Çebi;

'Bu da Türkiye'nin başını ağrıtan, aynı zamanda gelir adaletini bozan önemli konulardan birisidir. Kentsel dönüşümden, adeta bir şehir çıkarmalıyız.  Şehirlerimizin yenilenmesi aşamasında, siluetine çok değer vermeliyiz.  İstanbul'un siluetini maalesef her geçen gün kaybetmekteyiz. İstanbul'un, kendi varlığıyla çok büyük bir değer, marka olması için plazalara ve alışveriş merkezlerine ihtiyacı yok. İstanbul'un silueti gibi dünyada hiçbir siluet yok. İstanbul'un siluetini koruyabilsek ve pazarlasak çok daha şey kazanırız. İstanbul siluetini bozan ucube binaların yıkılması veya görüntüyü bozmayacak seviyeye çekilmesi gerekmektedir. Bir kısım insanlar para kazanacaklar diye bu yapıların tutulmasını, bu şehre yapılmış bir ihanet olarak görüyoruz.'

TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı İdris Güllüce, sempozyumda ki konuşmasında hep kentsel dönüşümden söz edildiğini, ancak köysel dönüşümün de sorun olarak görülmesi gerektiğini ifade ederek; "Anadolunun çoğu köyleri kendiliğinden yıkılacak. Bazı bölgelerde depreme de lüzum yok. Orta Anadoludan yukarıdaki bütün köylerdeki konutlar perişan" dedi.

Güllüce konuşmasında, yer biliminin, özellikle Türkiye için çok önemli bir bilim dalı olduğunu medyada, yer bilimcilerine depremin nasıl olduğunun anlattırıldığını ancak depremin, milletin başına neler getireceğinin ve nasıl çözüleceğinin uygulamacılar ve yerel yöneticiler tarafından tartışılması gerektiğini söyledi.

Deprem Komisyonu Başkanlığı yaptığını, ama kendilerine sadece depremin nasıl olacağının anlatıldığını dile getiren Güllüce, "İyi de bizim karşımızda bir İstanbul, bir Türkiye var, 34 bin yerleşim köyü var. Hep kentsel dönüşüm diyoruz, ama köysel dönüşüm de dert. Anadolunun çoğu köyleri, kendiliğinden yıkılacak. Depreme de lüzum yok bazı yerlerde. Orta Anadoludan yukarıdaki bütün köylerdeki konutlar perişan" diye konuştu.

Depremin kendi ilminin başka bir konu, açacağı derdi çözmenin ise farklı bir konu olduğunu belirten Güllüce; "Bir ideolojiye körü körüne bağlanıp ve kendi ideolojisinde olmayan insanların bütün söylediklerini doğru bulmayan bir kesim var ülkemizde. Bunlar, teknikten çok da siyasetle uğraşırlar. Okyanus ötesinde bir gerillanın ölüm yıl dönümünü kutlarlar da depremle ilgili çözümlere gelince 20 kelimeden fazla konuşacak şeyleri olmaz. Dün gece de benzer bir tartışma olmuş; İdris Güllüce, demokraside kentsel çözüm olmaz dedi denmiş. Bir kelime eksik söylediğiniz ya da ilave ettiğiniz zaman, çok çirkin şeyler ortaya çıkar. Bu sözün bir kelimesi var. Demokrasi olan yerlerde zor çözülür bu iş demiştim. Evet, Çinde bu iş, dünyanın en kolay çözülen ülkesi. Asırlardır mülkiyet hukukuna saygılı bir milletin idaresinde bu topraklar. Biz tarih boyunca milliyet hukukuna saygılı inançtan ve milletten geliyoruz. Ayrıca uluslararası evrensel hukukla idare edilen bir ülkeyiz. Yapacağımız her şey hukuka dayanmalı."

Kentsel dönüşüm konusunda çok tartışılarak yeni tarzların oluşturulması, ondan sonra uygulanması gerektiğini anlatan Güllüce, "Bugünkü siluet tartışmasını, keşke 50 sene önce yapsaymışız" dedi. Güllüce, "Türkiye kültürel bir soykırıma uğratılmış bir ülke, hala da uğratılıyor. Dil konusu bizim başımızın derdi konumuna gelmiş durumda. Bizi millet eden dilimizdir, kültürümüzdür. Kentsel dönüşüm ne kadar elzemse, bugünkü kültürel dönüşümden de dönüşüm o kadar elzem" diye konuştu.

Şehirlerin geleceğini tehdit eden en önemli husus çarpık yapılaşma
AK Parti Kayseri Milletvekili TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır da 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinin üzerinden geçen 12 yılda, hükümetlerce önemli çalışmaların yapıldığını, ancak mevcut yapı stokunun rehabilitasyonu doğrultusunda atılması gereken cesur ve kararlı adımların bulunduğunu söyledi.
Bir deprem ülkesi olan Türkiyede şehirlerin geleceğini tehdit eden en önemli hususlardan birinin çarpık yapılaşma olduğunu belirten Bakır, kentsel dönüşüm alanı olarak bir bölgeyi ilan edebilmek için, en çok miktarda hazine ve belediye mülki alanı olan bölgelerin tespit edilmesi suretiyle işe başlanmasının temel prensip olması gerektiğini ifade etti.

Bölgenin seçiminde azami gayret gösterilmesi gerektiğini anlatan Bakır, "Mevcut durumun tespiti de çok önemlidir. İşgalci, tapu tahsisli vatandaşların sayısının tespit edilmesi gerekmektedir. Tapu tahsisli, tapu sahibi ve tamamıyla belgesiz vatandaşlarımıza ayrı ayrı çözümler getirilmelidir. Kentsel dönüşüme Herkese tek beden gömlek uyar mantığıyla yaklaşmayı doğru bulmuyorum" diye konuştu.

İstanbulun her ilçesinin kendine özgü olduğunu, her birinin farklı problemleri bulunduğunu, bu ilçelerde uygulanacak reçetelerin de farklı olması gerektiğini belirten Bakır, "Fatih, Eminönü ve Suriçi gibi tarihi semtlerde uygulanacak çözümler ile Bağdat Caddesi, Yeşilköy, Ulus gibi semtlerde uygulanacak çözümler birbirinden ayrıdır. Bağdat Caddesi ve Yeşilköy gibi planlı bölgelerde fazla imar hakkı tanınması suretiyle kentsel dönüşüm teşvik edilebilir" dedi.

Bayrampaşa, Esenler, Güngören, Bağcılar, Fikirtepe gibi semtlerde parsel bazında değil, ada bazında kentsel dönüşüm projelerinin uygulanması gerektiğine dikkati çeken Bakır, kentsel dönüşüm bölgesi ilan edilecek alanlarda transfer binalarının yapılabileceği boş hazine ve kamu arazisi olmasının büyük önem taşıdığını söyledi.

"Binalar Türk-Osmanlı mimarisini yansıtmalı"
Bakır, kentsel dönüşüm kapsamında yapılacak binaların, Türk-Osmanlı mimarisini yansıtması, estetik kaygıların göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ederek, "Bir bölge, kentsel dönüşüm alanı ilan edildikten sonra, toplamda 10 sene tapu mülkiyet değişikliğine müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde, belediyelerimiz, orijinal yapı sahipleriyle değil, konutlarını onlardan ucuza satın alan profesyonel emlak simsarlarıyla pazarlığa oturmak zorunda kalmaktadırlar" dedi.

Profesyonel mühendislik sistemine hızla geçilmesi gerektiğini vurgulayan Bakır, deprem olduğunda profesyonel mühendisin sorumlu olduğu yapıların kontrolünü gerçekleştirmesi gerektiğini kaydetti.

Bakır, Vandaki Bayram Otelin 5.6 büyüklüğündeki depremde yıkılmasına ilişkin, "Betonarme taşıyıcı elemanların her birinde, kılcal dahi olsa çatlak bulunan tüm kamu ve özel mülkiyetli binalar, az değil, orta hasarlı sınıfına sokulmalıdır. Orta hasarlı yapılara ise deprem sonrası girilmez. Onarılıp, güçlendirilmedikçe depremden sonra iskan edilemez" diye konuştu

'Yapılması gereken vatandaşları sağlam konutlara kavuşturmak'
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin de sempozyumda yaptığı konuşmasında kentsel dönüşümün bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti.1999 depreminden sonra hem üniversitelerin hem de kamu kurumlarının önemli çalışmalar yaptığını, İTÜ olarak Amerika Acil Durum Yönetimi Kurumu ile  2000 yılında iş birliği yaparak, 31 öğretim elemanını 'afet eğitmeni' olarak, sertifikalandırdıklarını anlatan Şahin, İçişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Dairesi desteğiyle 10 binin üzerinde sivil toplum kuruluşu yöneticisinin ve kamu yöneticisinin eğitildiğini söyledi.

Şahin, 'Şu andan sonra yapılması gereken, vatandaşlarımızı sağlam konutlara kavuşturmak. Burada en büyük sorumluluk bize göre sivil toplum kuruluşlarına düşüyor. Geçmişte kentsel dönüşüm sözünü eden belediye başkanları seçim kaybetmiştir. Onun için adım atamıyorlar. Devletin gerek merkezi yönetimi,  gerekse yerel yönetimi bu dönüşümde farklı bir rant beklememelidir. Devletin bu işten en büyük rantı, vatandaşlarının çağdaş ve güvenli konutlarda yaşaması olmalıdır. Depremde yaşanan can kayıpları asla kader değildir' diye konuştu.

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tamer Yılmaz da şehirler bir yandan insanı ve toplumu, doğrudan ve dolaylı olarak etkilerken, diğer yandan da toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal değişimlerden etkilendiğini dile getirdi. Değişimin yönü ve gücünün, o toplumun karakteristik özelliklerinden ve ortam koşullarına göre şekillendiğini, şehirlerdeki değişimlerin de buna bağlı olarak zamana ve zemine göre farklılıklar gösterdiğini anlatan Yılmaz, günümüzdeki küreselleşme döneminde şehirlerin algılanması ve yorumlanmasının ciddi bir biçimde değişime uğradığını, kentsel politikaların değişimin tam odağında yer aldığını söyledi.

Üsküdar Kaymakamı Süleyman Erdoğan da Türkiye için yapılması gereken en önemli konulardan birinin çarpık ve depreme dayanıksız yapıların yıkılması olduğunu belirterek, 'Binaları boş alanlarda kolay yapıyoruz, ama yıkamıyoruz. Bu konutlar bugün, yarın evlatlarımızın, torunlarımızın üzerine yıkılmadan biz yıkalım, sonra ağıtlar yakmayalım diyorum. Hepimizin bu konuda topyekûn çalışma yapmamız gerekiyor. Aksi takdirde hepimiz ağlayacağız' diye konuştu. Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara da şehirlerin hayatı kuşatan ve kavrayan bir içeriğe sahip olduğunu, insanların bununla beraber sağladıkları uyumla şehirle bütünleştiğini ifade etti. Günümüzde şehirlerin metropollere dönüştüğünü, küreselleşen ekonomiden, küreselleşen kültürden ve bireyselleşen insandan şehirlerin de nasibini aldığını anlatan Kara, insanları mutlu edemeyen bir şehir için yeni standartların yaratılmaya başlanıldığını belirtti. Şehirlerin moda haftalarıyla, küresel konuların konuşulduğu toplantılarla, protestolarla, savaşlarla anıldığını ifade eden Kar, bu değişimin devam ettiğini ve bu değişimin önünde durmanın mümkün olmadığını söyledi.
MMG Genel Başkan Yardımcıları Doçent Doktor Ömer Faruk Kültür, Kadem Ekşi ve MMG Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özdemirin başkanlığında Afet Deprem ve Risk Analizleri, Kentsel Dönüşüm Politikaları, Şehir İnsan ve Toplum başlıkları altında üç oturum olarak gerçekleştirilen sempozyumda konusunda uzman konuşmacılar önemli başlıklar altında değerli görüşlerini bildirdiler. Sempozyumun ardından Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından Sempozyum Sonuç Bildirisi yazılı medya yoluyla kamuoyuna duyurulmuştur.

SEMPOZYUM SONUÇ BİLDİRİSİ
Şehirlerimizin içinde bulunduğu mevcut yapısal problemler ile karşı karşıya olduğu doğal afet riskleri, şehirleşme strateji ve politikalarımızı ciddi bir şekilde masaya yatırarak, akılcı, bilimsel, sosyal ve kültürel değerlerimizi dikkate alan bir şehircilik felsefesi üzerine tartışmamızı mecburi hale getirmiştir.

Bu maksatla düzenlemiş olduğumuz Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar başlıklı sempozyumumuzda, Kamu idaresi, Üniversite ve Meslek mensuplarından uzmanlar bir araya gelerek Afet, Deprem ve Risk Analizleri,  Kentsel Dönüşüm Politikaları ile  Şehir, İnsan ve Toplum başlıklı oturumlarda  konuyu etraflıca tartışma imkanı bulmuştur.

Başta 17 Ağustos depremi olmak üzere, son Van depremleri de göstermiştir ki, özellikle mevcut yapı stokumuzun iyileştirilmesi ve güvenlikli konut üretimi konusu çok büyük önem arz etmektedir. Bunun için;

1. Öncelikli olarak yapı müteahhitliği herkesin el attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı, belli nitelik, teknik eleman, donanım  ve mali şartlar aranmalıdır.
2. Şehirlerin planlanması ve bina projelerinin yapım aşamasında görev alan mühendis ve mimarların eğitimlerinde sosyal disiplin bakış acısı kazandıracak eğitimler arttırılarak, şehirlerimizi insanımızın gelişim ve huzurunu sağlayacak mekanlar şeklinde inşa edecek kültürel birikim sağlanmalıdır.
3. İnşaatlarda çalışan usta, işçi ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır.
4. Yapı kontrol sistemi değiştirilerek tüm bina ve müteahhitler Mecburi Yapı Sigortası kapsamında denetlenmelidir.
5. Sektörü düzenleyen devlet, yerel yönetimler, üniversite ve mesleki sivil örgüt ayakları olan bir üst kurul oluşturulmalıdır.
6. Şehirlerimiz kurulduğu bölgenin kültürel ve topografik dokusuna uygun, bölgenin kendine has mimari özeliklerinin yansıtıldığı, yerel malzemenin kullanıldığı, mimari ve estetiğin öne çıktığı, sosyal donatı alanlarının geniş ve erişilebilir olduğu, birbirini tekrar etmeyen kimlikli şehirler olarak inşa edilmelidir.
7. Deprem ve afet yönetimiyle ilgili eğitimler, eğitimin her aşamasında verilmeli ve halkın gönüllü katılımı teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Afet sonrası halkın toplanacağı ve ihtiyaçlarının karşılanacağı geniş kullanım alanlı, çok fonksiyonlu açık ve kapalı mekânlar oluşturulmalı ve her an afete hazır tutulmalıdır.

Van Depremi sonrası Sayın Başbakanımızın, Bu tabloları defaatle yaşamaktansa iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır cümlesiyle başlayan kentsel dönüşüm hamlesi, doğru uygulandığında ülkemiz ve şehirlerimiz açısından çok önemli bir fırsattır. Ancak bu süreçte, sadece deprem odaklı sağlam binalar inşa etmek noktasında yoğunlaşmak, çok dar bir perspektiften olaya bakarak güvenlikli ancak, niteliksiz, kimliksiz ve gayri insani şehirler ortaya çıkması neticesini doğurabilir. Bu bağlamda şehirleşme konusu çok kapsamlı bir şekilde ele alınarak bütüncül bir şehircilik anlayışı ortaya konulmalıdır. Sağlıklı bir şehir yapılanması için, sosyologlar, tarihçiler, çevre bilimciler, sivil toplum örgütleri ve halk mutlaka bu sürece dahil edilmelidir. Şehirlerimizin siyasi ve ekonomik rant odaklı olarak planlamaktan çıkarılıp, insan ve çevre odaklı planlanması, iktisadi ve maddi boyutlardan ziyade, inanç, ahlak ve kültürel boyutları ön planda tutan yaklaşımların hayata geçirilmesi, kentsel dönüşümden oluşacak rantın kamuya aktarılması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Son dönemlerde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarında, mevcut arsalara verilen emsal artışlarıyla rant odaklı yüksek katlı yapılaşmaya olanak sağlanarak, insan ruhuna ve fıtratına aykırı beton bloklardan oluşan şehir siluetleri ortaya çıkmış, kat sayısı ve bina yüksekliği arttıkça, kalitenin ve modernliğin arttığı gibi yanlış bir algıya düşülmüştür. Modern şehir algısı, isimlerinde Türkçenin kaybolduğu AVMler, yüksek binalar, site ve rezidansların varlığına hapsolmuştur. Şehrin kültürüne, iklimine, doğal şartlarına bakılmaksızın, tüm şehirlerde aynı türden, aynı malzemelerden, aynı mimaride binalar inşa edilmiş, kentsel ve sosyal doku, hızlı bir şekilde dönüştürülmüş ve tahrip edilmiştir. Hatta olay öyle boyutlara ulaşmıştır ki, İstanbulun yüzlerce yılda oluşan tarihi siluetine, gökdelenler hançer gibi saplanmış, Sultanahmet,  Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi değerlerimizi gölgesine hapsetmiştir.

Yüksek bloklar inşa ederek nüfus yoğunluğunu artırmak, altyapı, ulaşım gibi teknik sorunların yanı sıra, birçok sosyal problemi de beraberinde getirmektedir. Bunun yerine yapılması gereken, şehirlerimizi, yoğunluğunu azaltarak mümkün mertebe az katlı ve bahçeli konutlardan müteşekkil, eskiden olduğu gibi zengini fakiri, doğulusu batılısı her bireyinin birlikte yaşadığı, paylaşmaktan ve diğerinin varlığından güç aldığı, sosyal barışını sağlamış medeni ve mutlu birey ve ailelerin olduğu, çocuk, yaşlı, özürlü gibi tüm sakinlerinin çevre, estetik ve sosyal danatı imkanlarından istifade edebildiği, mekanlara dönüştürmektir.

Elbette ki yılların birikimi olan problemler bir sempozyum süresince tamamen tartışılıp çözümlenebilecek değildir. Gördüklerimize ve duyduklarımıza ilgisiz kalmadan, yaşadığı çağın tanıkları olan bizler , iyiliğin ve güzelliğin söylenmesi ve yayılması konusunda sesimizi yükseltmeli, şehre, insana ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Yanlış giden konularda ilgili ve sorumlu makam ve kişileri uyarmalıyız. Şehri insana, doğaya saygılı bir şekilde onu bir rant aracı olarak değil Allahın bize bir emaneti olarak korumalı ve güzelleştirmeliyiz. O bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin görevidir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı sağlayacak şehirleri yeni bir idrak ile inşa ve ihya ederken, şehirlerimizi yeni bir medeniyetin taşıyıcıları olarak geleceğe taşımalı, bugün yaptığımız şehirlerle yarınlarımızı belirlediğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.

Konu ile doğrudan ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulmuş olmasını oldukça önemsiyor, üstlenmiş olduğu büyük sorumluluk ve vebali bu vesile bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur,

Mimar ve Mühendisler Grubu