23 / 11 / 2024

Silikon Vadisi'nde nasıl başarılı olunur?

Silikon Vadisi'nde nasıl başarılı olunur?

Kamu girişimcilere ne kadar destek oluyor? Girişimci ruh nasıl ortaya çıkar? Başarısız olma korkusu ortadan kalktığında…İşte Girişimcilik Sırları’nda son bölüm...




Türkiye’de girişimciliğin temel taşlarından biri devlet. Her yıl çok sayıda fikre KOSGEB ve TÜBİTAK aracılığıyla destek veriliyor, yüksek teknolojik imkanlara sahip ve vergi avantajı sağlayan Teknokent’ler kuruluyor, yatırımcılara vergi avantajı sağlanıyor, AR-GE destekleri veriliyor, yatırım fonlarına destek olunuyor. Monitise’ın CEO’su Fatih İşbecer’e devletin bu konuda üzerine düşeni yapıp yapmadığını sorduğumda, girişimciliğe katkı sağlamak açısından özel sektörden çok daha aktif olduğu yanıtını alıyorum: “Bence iş dünyası bu alanda kamunun çok daha gerisinde. Biz kurulduğumuz dönemde KOSGEB destekleri kullandık, TÜBİTAK destekleri kullandık, bu konuda kamu şaşırtıcı derecede agresif.” Bu ‘agresifliğin’ aslında dünya ekonomisinin geçirdiği radikal değişiklikten kaynaklanan bir mecburiyet olduğu da ortada: “ Dünyadaki iş sahalarının yüzde 90’ını son 20 senede açılan firmalar sağlamış. Eskisi gibi Ford T modeli, koy üretim bandına, her cıvatayı bir adam sıksın, 1 milyon kişiye iş vereyim dönemi bitti. Teknoloji ön planda. Butik firmalar iş yapmak zorunda . Bu devletin yapabileceği birşey değil, siz yapın diye sizi öne çıkarıyor.”



Melek yatırımcı Hasan Aslanoba ise devletin bu konuda yaptığı kaynak aktarımının daha uzman isimlerce yapılması gerektiğini savunuyor: “Bu kaynakları dağıtacak olan insanlar bürokratlar ya da akademisyenler olmamalı. Gerçekten internet işini bilen, tecrübeli, dijital zekası olan insanlar bu komisyonlarda yer bulmalı. Bu gerçekten çok farklı birşey. Ne bürokratın, ne siyasetçinin ne de akademisyenin tam olarak anlayabileceği birşey değil.” Mynet’in kurucusu Emre Kurttepeli ise devletin korumacılığını azaltması gerektiğini belirtiyor. Örnek olarak ise daha önce bahsettiğimiz Uber’i veriyor: “ Uber Türkiye’de var ama sadece lüks araç ve taksi çağırma servisi olarak faaliyet gösterebiliyor. Asıl işini yapamıyor çünkü burada yolcu taşımak için özel lisanslara ihtiyacınız var.” Bir başka örneği ise Amerika’da son ayların en popüler uygulaması olan ödeme sistemleri platformu Square: “İki dakikada hesap açıyorsunuz, bir ödeme yaparken paranızı buradan ödüyorsunuz, bankanın verdiği kredi kartına göre çok daha ucuza geliyor. Türkiye’de böyle bir şirketi kurmak için yüz milyonlarca dolarlık banka lisansına ihtiyacınız var, Amerika’da bedava.” Her ne kadar devletin verdiği maddi destekler önemli de olsa, asıl katkının bu korumacı uygulamaları terk edip ortaya yeni rekabet alanları çıkararak yapılabileceğini söylüyor.



‘GİRİŞİMCİLİK MEKANİZMALARI ERKEN YAŞTA ÖĞRETİLMELİ’

Markafoni’nin kurucusu Sina Afra’ya göre devletin bu alanda sunabileceği en önemli katkı girişimcilik kültürünü eğitim sistemimize entegre etmek: “Eğitim düzeyinde, girişimcilik mekanizmaları ne kadar erken öğretilirse o kadar büyük bir gelişme sağlayabiliriz.” Bu konuda İsveç’in oldukça ileri olduğunu, çok genç yaşlarda ‘bir inovasyon yapmalıyım’ bilincinin çocuklara kazandırıldığını anlatıyor. Gerçekten de İsveç’in eğitim politikalarında girişimciliğe verdiği pay bugün tüm dünyada konuşuluyor. Ortaokul öğrencilerinin günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunları bir icat ile çözmeye teşvik edildiği Finn Up ve lise çağındaki öğrencilerin kendi şirketlerini yönetme deneyimini tecrübe etmelerine yönelik Young Entrepreneurship (Genç Girişimcilik) programları bunlardan sadece bazıları. İsveç’te bu organizasyonlara katılım çok büyük. Bunun temelinde de öğretmenlerin öğrencilerini inovasyon ve girişimcilik konusunda sürekli olarak bilinçlendirmesi ve teşvik etmesi yatıyor. Genç yaşlarda kazandırılan bu bilinç ve becerilerin işe yaradığı ortada. Nüfusu 10 milyonun altında olan İsveç bugün dünyada en çok teknoloji ve internet girişimcisi çıkaran ülkelerden biri haline gelmiş durumda.



Devlet kadar sivil toplumun da girişimcilik kültürüne büyük katkıları olabiliyor. ABD başkanı Barack Obama’nın eski danışmanlarından Van Jones’un kurduğu YesWeCode isimli organizasyon, dar gelirli ailelerin çocuklarına, bilgisayar yazılımları için kod yazmayı öğretiyor. Bu sayede bu çocuklara hem geleceğin teknoloji ağırlıklı dünyasında kendilerinden daha iyi eğitim alan çocuklarla rekabet etme şansı tanınırken hem de teknoloji konusunda girişimci olmaları teşvik ediliyor. Dünyada hem devlet politikası hem de sivil toplum politikaları incelenirse Türkiye’de girişimcilik kültürümüzü geliştirmek ve yeni nesillerimizi geleceğe hazırlamak için çıkarılabilecek çok ders var. Ders çıkarılacak yerlerden biri de kuşkusuz dünyanın teknoloji başkenti sayılan ABD Kaliforniya’daki Silikon Vadisi.



SİLİKON VADİSİ VE TÜRKİYE

Airties’ın kurucusu Bülent Çelebi, 20 yıldan uzun süre Silikon Vadisi’nde yaşamış. Bu süre boyunca vadinin geçirdiği müthiş değişime de tanıklık etmiş. Garaj çocukları hareketinin doğuşuna, Apple’ı kuran Steve Jobs ve arkadaşları gibi evlerinin garajında şirket kurup milyarlarca dolarlık değerlere taşıyan girişimcilerin maceralarına tanıklık etmiş. Çıkarılacak çok ders olduğunu söylüyor. Silikon Vadisi bugün dünyanın en varlıklı internet yatırımcılarının, teknoloji alanında en büyük şirketlerin ve en başarılı üniversitelerin bulunduğu yer ama Çelebi’ye göre öncelikli olan Vadi’nin kendine has kültürü: “Siz hangi ülkeden gelirseniz gelin, hangi ırktan olursanız olun, ne olursanız olun benimsediğiniz yaşam tarzını özgürce sürdürebiliyorsunuz ve orası sizi her halükarda kucaklıyor. Böyle olunca ne oluyor, her ülkeden en zeki ve yaratıcı insanlar gelip orada olmak istiyor. Dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacağınız bir tolerans ortamı ve kültürü oluşmuş durumda.” Bu ortamın doğal bir sonucunun da ‘hata yapma kültürü’nün ortaya çıkması olduğunu belirtiyor. Çelebi’ye göre Silikon Vadisi’nden almamız gereken en önemli ders de burada: “Risk almaya hiçbir engel yok. Birşey yaptığınızda batarsa, bu hiç problem değil. Hatta gurur duyuyor insanlar, ben denedim diyorlar. Hata yapmak ayıp sayılmıyor hatta teşvik ediliyor çünkü hata yapmadan öğrenemezsiniz, bu deneyim olarak görülüyor. Bu başarısız olma korkusunu ortadan kaldırdığınız zaman da yaratıcılık tavan yapıyor.”



Kurttepeli ise Türkiye ile Silikon Vadisi arasında ‘hata yapma algısı’ bakımından ciddi bir fark olduğunu belirtiyor: “ Türkiye’de inanılmaz bir başarısız olma fobisi var. İnsanlar çevrelerine mahcup olmaktan korkuyorlar. Yatırımcı gözünde de başarısızlık olarak görülüyor. Halbuki bu adam bedavaya deneyim edinmiş. Deneyimini başkaları finanse etmiş bile. Hiçbirşey görmeden geleceğine bu deneyimlerden geçmiş olarak gelmesi aynı hataları tekrar etmeyeceğini gösterir, bu Amerika’da tercih sebebidir.”




Ancak hata yapmak ile hatada ısrar etmek arasında fark olduğunu söylüyor: “Amerika’da bir firmanın başarısızlığının anlaşıldığı süreç 6 ay ile 1 yıl arasında olur. Başarılıysa devam eder, fikir tutmadıysa kapanır. Zaten 6 ay ya da 1 yıl için fon bulunur, başarılı olmazsa gerisi için bulunamaz. Türkiye’de ise bu çok daha uzundur. Bir firma kurulur, 7 yıl boyunca ayakta kalmaya çalışır. Maliyetler daha düşük olduğu için adam ya tek başına idare eder ya yanına birini bulur, borç alır, bir şekilde zorlamaya çalışır. Firmaya bakıyorsunuz geleceği olduğuna inanılmıyor ama bu kadar emek harcadıktan sonra ve etraftan ne derler diye çekindiği için kapatmak da istemiyor. Böyle olunca ikinci girişiminde belki çok daha başarılı olacakken, bir sonraki aşamaya geçememiş oluyor. Amerika’da ise bakıyorsunuz 5 yılda 4 girişim yapmış. Her dakika yer değiştirmiş. Dolayısıyla bu denge Türkiye’de ters işliyor. Bu anlamda kendi yağıyla kavrulmak insanın düşmanı haline gelebiliyor.”



TERSİNE BEYİN GÖÇÜ

Türkiye’de yetişen mühendislerin kalitesine olan güveni, Bülent Çelebi’ye Silikon Vadisi’nden Türkiye’ye taşınarak burada teknoloji geliştirip dünyaya satma kararı aldırmış. Yetiştirdiğimiz genç mühendislerin ne kadar yetenekli olduğunu anlatabilmek için eski adresi olan Silikon Vadisi’ne işaret ediyor: “Silikon Vadisi’nde binlerce Türk mühendis var. Bu insanlar orada çok başarılı. Demek ki Türkiye yetiştirmeyi başarıyor. Buradan alıp oraya götürdüğünüz zaman çok muvaffak oluyor insanlar. Demek ki bir yetenek havuzu var.” Meselenin yetenek sahibi olmakta değil bu yeteneği doğru yönlendirebilmekte olduğunu görmüş Çelebi: “ Buradakiler belki doğru yönetilemiyor, takım çalışmasının ve inovasyonun önemi yeteri kadar öğretilmiyor belki de. Biz de bunu yapabiliriz diye düşündük. Ana amacımız Türkiye’de teknoloji üretip dünyaya satmaktı. Bunun yapılabileceğini dünyaya ispat etmekti.”



Sadece buradaki yetenek havuzuna fırsat yaratmakla kalmamış, Silikon Vadisi’nde çalışan birçok Türk mühendisin de Türkiye’ye dönmesinde etkili olmuş, “hala da gelmeye devam ediyorlar” diyor. Başlamasına katkıda bulunduğu bu ‘tersine beyin göçü’ hikayesi, Türkiye ekonomisinin gelişmesiyle paralel gidiyor aslında: “Birçok Türk mühendis geri dönüp burada yaşamak ve çalışmak istiyorlardı ama burada yapabilecekleri pek bir iş yoktu o günlerde. Adam doktora yapmış, Silikon Vadisi’nde teknoloji üretirken gelip burada satış uzmanı olarak çalışacak hali yoktu. Biz böyle insanlardan oluşan bir ekip olarak başladık. Şu anda Türkiye çok hızlı büyüyen, çok daha çekici bir ekonomi. Ciddi fırsatlar var, teknoloji üretimi ve ihracatı oldukça gelişti, bu yüzden insanlar daha çok geliyorlar.”



Kurttepeli de yurtdışında çalışan beyinlerimizin Türkiye için en büyük avantajlardan biri olduğunu anlatıyor: “Ülke olarak nüfusumuz yüksek ve son 15-20 yılda çok sayıda genci yurtdışına eğitime yolladık. Dünyayı gören, global firmalarda çalışan, yeni girişimlerde zaman geçiren birçok genç var. Bence zaten Türkiye’nin ilk yapması gereken bu adamları geri kazanmak. Adam kalkıp Silikon Vadisi’nde veya Londra’da bu işi yapacağına, Çin’de yapacağına niye burada yapmasın?” Peki bu gençlere Türkiye’yi dünyanın önde gelen teknoloji merkezlerinden daha çekici göstermeyi nasıl başaracağız? Kurttepeli umutlu: “Amerika’dan sürekli büyük başarı hikayeleri görüyoruz ama başarısız olmuş da binlerce girişim var. Biz sadece krem tabakasını görüyoruz ama başarılı olmak çok zor. Çok fazla rekabet var. Günün sonunda girişimci Amerika’da başarılı olma şansından daha büyük başarı şansı sunduğunuz zaman buraya gelir. Almamız gereken çok yol var ama bunu başarmak mümkün bence.”



GERÇEKÇİ OLMAK

Girişimciliğin üstad isimlerine, kendi yollarından gidecek olan gençlere son tavsiyelerini sordum. İşbecer ve Kurttepeli her zaman gerçekçi olmanın öneminden bahsediyorlar. İşbecer istatistiklerin yanıltıcı olabileceğini belirtiyor: “Pazar büyüklüğüne bakınca nedir 76 milyon, süper. Ama bunun içinde 6 milyon kişi en son teknolojik yeniliklerden yararlanıyorsa, 70 milyonu bu teknolojileri kullanmıyor. Dolayısıyla girişimcinin kendini kandırmıyor olması lazım. E-ticaret sitesi kuruyorum hedef kitlem 70 milyon diyemezsin, hedef kitlen taş çatlasa 2 milyon insan. Ona göre plan yapman lazım.” Kurttepeli de aynı noktaya dikkat çekiyor: “Girişimcilerin, hedefledikleri segmentin büyüklüğünün hayallerini gerçekleştirmek için yeterli olup olmadığına mutlaka bakmaları gerekiyor.”



İLK OLMANIN ÖNEMİ

Peki girişimcilikte ilk olmanın önemi yok mu? Bir fikri ilk bulan olmak, ilk hayata geçirip işe dönüştüren olmak başarının anahtarlarının başında gelmez mi? Afra hem katılıyor hem katılmıyor: “İlk olmak kesinlikle çok önemlidir. Ama ilk olmak tepede kalacağınız anlamına gelmez. İlk olarak çıkıp sonra benzerleri tarafından geçilen çok şirket vardır. Ürününüzün, servisinizin, hizmetinizin kalitesini en tepede tutamazsanız, her zaman inovatif olamazsanız mutlaka geçilirsiniz. Köşe başları tutulmuş olarak görebileceğiniz bazı işler vardır, örneğin e-ticaretin böyle olduğunu düşünebiliriz ancak inovatif olan, yenilikçi düşünen her zaman başarılı olabilir.”



DÜNYAYI TAKİP ETMEK

Aslanoba ve İşbecer’in bir tavsiyeleri de dünyayı yakından takip etmek. Aslanoba gençlerin sadece yakın çevreleri veya kendi ekosistemlerindeki gelişmeleri değil, dünyayı an be an takip etmelerinin önemine değiniyor: “ Dünyada kim yatırım almışsa en iyi işler onlardır. Özellikle Silikon Vadisi’ndekiler. Kim iyi yatırım alıyorsa, fazla yatırım alıyorsa en iyi projeler onlardır. Çünkü onlara karar veren küme dijital zekası inanılmaz gelişmiş insanlar.” İşbecer de katılıyor ancak abartılmaması gerektiğini söylüyor: “ Webrazzi isimli internet sitesi sayesinde Silikon Vadisi’nden tüm haberler aynı gün burada yayınlanıyor. Amerika’da henüz başarılı olup olmadığı belli olmayan bir girişim yatırım alıyor, 1 hafta sonra 5 kişi bunun klonuyla size geliyor ‘bir fikrimiz var’ diye. Bazıları o kadar oraya özgü fikirler ki, California’daki pul koleksiyonerlerini hedef kitle olarak alan fikirler var, getirip size bunu anlatıyor. Diyorsun ki burada öyle bir senaryo yok, öyle bir pazar yok, şaşırıyor. Biraz eleyerek ve araştırmalarını yaparak gelmeleri lazım yatırımcıların önüne.” İşbecer ayrıca sadece yatırım alanları değil, teknoloji alanındaki yenilikleri de sürekli takip etmek gerektiğini söylüyor: “ Bu iş tıp gibi oldu. Bir mühendis çıkıp ben işi çözdüm diyebilse bile 6 ay doküman takip etmediğinde anında demode olur. Çok iyi literatür takip etmek gerekiyor.”



SUYA ATLAMAK

Kurttepeli ‘suya atlamanın önemi’ ile bitiriyor : “ İstediğiniz kadar plan yapın, bir şekilde suya atlamadan olmaz. Çok iyi bir fikriniz olabilir ama siz hayata geçirene kadar başkası yaparsa bir anlamı kalmaz. Korkmayın, çekingen olmayın. Bu alandaki işlerin çoğu daha hiç başlamadan batar diyebiliriz, çünkü bir sebeple hayata geçirilmez. Bir şekilde suya atlayıp yapmaya başlayınca işi öğrenmeye başlıyorsunuz, dışarıdan istediğiniz kadar fikir üretin, yapmadan öğrenemezsiniz.”



Habertürk



Geri Dön