23 / 12 / 2024

Silk&Cashmere 2011'de 101'inci mağazasını Çin'de açıyor!

Silk&Cashmere 2011'de 101'inci mağazasını Çin'de açıyor!

Dünyanın en büyük kaşmir koleksiyonuna sahip olan ve farklı ülkelerden girişimciliği nedeniyle ödüller alan başarı öyküsü üniversitelerde okutulan Ayşen Zamanpur, Silk&Cashmere’le şimdi kaşmir



2011’de 101’inci mağazasını açacağını belirten Zamanpur, henüz dünya markası olmadıklarını söylüyor. Zamanpur’a göre, “Dünya markası olmak için Belçikalı da, Alman da Rus da ortaya konulan üründe bir anlam bulabilmeli, ürün evrensel olmalı”

 AYŞEN Zamanpur bundan 18 yıl önce gitti Çin’e. İç Moğolistan’da, kaşmirin anavatanında bir marka yaratabileceğine inandı. Silk&Cashmere emin adımlarla büyüdü. Belçika’dan Cezayir’e uzandı, farklı coğrafyalarda mağazalaştı. Dünyanın en büyük kaşmir koleksiyonuna sahip Silk&Cashmere’in başarı öyküsü üniversitelerde okutuldu, okutuluyor. Ayşen Zamanpur dünyanın farklı ülkelerinden sayısız ödül aldı.

Ve krizin adından yine büyüyor Silk&Cashmere... Yeni başarılara imza atmaya hazırlanıyor. Başarılı girişimci Ayşen Zamanpur’la sohbet her zamanki gibi çok keyifliydi. Bir süredir Ayşen Zamanpur markasının kuruluş öyküsünü yazıyor. Yazmakta olduğu kitabını en kısa zamanda bitirmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Bir kadın girişimcinin bundan 18 yıl önce Çin’de yaşadığı deneyimlerin her ayrıntısını çok merak ediyorum.

18 yıl önce bir hayalin peşinden gittiniz Çin’e. Şimdi orada mağaza açıyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda ne düşünüyorsunuz, nereden nereye diyor musunuz?

Çin’deki yerimiz 101’inci mağazamız olacak. Mayıs 2011’de açılacak. Çok sayıda ‘corner’ımız da var, hem yurtdışında hem de yurtiçinde. Ama Çin farklı. Aslında uzun zamandır düşünüyorduk ama olmamıştı.

Fiba Holding’in Shenyang’taki yatırımı mı size cesaret verdi?

Evet. Fiba Holding Hüsnü Özyeğin Turkmall ile birlikte Shenyang Plaza’yı yapıyor. Çok güzel bir proje. Biz ilk giren Türk markası olduk. Çok güzel bir yerimiz oldu. Zara, Mango gibi markalar da var.

Krizde hızlı büyümedik

Lüks tüketimde büyük düşüş oldu 2008 krizinde. Siz nasıl geçirdiniz krizi?

Lüks etkilendi ama ‘ulaşılabilir lükse’ krizin faydası oldu. Biz ulaşılabilir lüks diyoruz markamıza. Lüksten artan talep bize yansıdı. Hızlı büyüyorduk krizde hızlı büyümedik.

Ne kadarlık bir düşüş oldu?

Yüzde 18-23 büyüyorduk. Krizde yüzde 13 büyüdük. Büyüme hızını kaybettik. İnsanlar krizde ‘Çok şey alamıyorum ama bir şey alacaksam kaliteli olsun’ dedi. Bu da bizim satışlarımıza yansıdı. Ben ‘ulaşılabilir lüks’ lafını ilk 1993’te ettim. Bizim için söylenmiş çok doğru bir tanımlama.

Silk&Cashmere çok klasik, her yerde her zaman makbul... En büyük avantajı bu mu?

Klasik havamız var ama trendiyiz. Grace Kelly, ‘Bana bir kaşmir şal, bir de bir sıra inci verin her ortamda en şık ben olurum’ demiş. Ben kotumun üzerine 1993’te aldığım şalı atsam, siz de salaş bir hırkamı alıp giyseniz, beline de kemer taksanız, bir kemerle bu senenin modasına gelirsiniz. Şalı farklı bağlarım ben de, bu senenin modası olur.

Ürünleriniz modaya kolay adapte oluyor...

Hem trendiyiz hem de şık ve klasik. Senenin çizgilerini uygulamamız çok kolay oluyor.

Neler var bu sene diye soralım o zaman?

Örneğin bu sene empirme etekler var. O eteğin üzerine lacivert bir hırka giy, renkli bir ayakkabı giy en trendisin. Bu sene modayla dalga geçmek trendiymiş. Tasarımcılarım yeni geldi Paris’ten. Mesela militarist olacaksın yeşiller filan, altına dantel, aba kumaştan gelinlik, leopar seksi amazon kadınının etek uçlarına fırfır. Kabayla zarif, seksiyle sevimli birarada...

Modaya uymadan ya da modayı takip etmeden de olmuyor mu?

Eskiden küçüktük, ben gençtim, tutar mı tutmaz mı bilmiyordım. Büyüdükçe yenilikler yaptık. Çok modelimiz oldu. Modayı da içine koyduk. 448 tane saf kaşmirle dünyadaki en büyük koleksiyonuz. Biz tek buna odaklandığımız için bu zenginliğe sahibiz. Eskiden 10 model batsa batardım, şimdi risk alıyorum.

Kaç tasarımcınız var?

3 tasarımcımız var. Bir Fransız, bir Hong Kong’lu bir de onların başında bir Türk tasarımcımız var. Toplam 14 kişi, destekçileriyle birlikte.

Kaşmir’i hala İç Moğolistan’dan alıyorsunuz değil mi?

Hepsini İç Moğolistan’dan alıyoruz. Zaten kaşmir başka yerde yok. Eskiden orada bir yerden alırdım, büyüdük, şimdi bizle çalışan 80 yer oldu.

Çin’i ilk siz keşfettiniz...

Çin’i çok iyi biliyoruz. İpek eşarbı kim iyi yapıyor, kare eşarbı, uzun eşarbı kim iyi yapıyor biliyoruz.

Kareyi yapan uzun eşarbı yapamıyor mu?

Yapar ama en iyisini kim yapıyor? Bunları bulmakta uzmanız. Deli işi bizimki, detay çok. Siz bir eşarp gibi görüyorsunuz. Ama değil. İpek kaşmir bizde çok gelişti. Koleksiyonun yüzde 75’i oldu. 4 mevsim giyildiği için çok tuttu. Farklı üreticilere en iyi yaptıkları şeyi yaptırıyoruz. Çin’in gitmediğimiz yeri yok.

İşçilerle banyo sırası

1992’den bu yana Çin çok değişti. Nereden nereye diye sorsam...

Büyük değişim yaşandı. Ben oradaydım o değişim yaşanırken. Romanımda da yazıyorum.

Ne zaman bitiyor kitap?

148 sayfa yazdım. Biraz beklemede. Ama bitireceğim.

Bekliyoruz sabırsızlıkla. Hikayenize dönersek, Çin’in değişimini siz de yakından izlediniz...

Biz gittiğimizde bakirdi Çin. İnanın İç Moğolistan’da gördükleri ilk yuvarlak gözlü insandım. Halka olup bize bakıyorlardı. Kalacak otel çok kötüydü. Fabrikanın yatakhanesinde işçilerle yattık.

Ne yiyip içtiniz?

Yosunlar, lapalar yedik. İşçilerle banyo sırasında bekledik. 1995’ten sonra yabancılar gelmeye başladı. O güne kadar biz onlarla çalışana kadar kendilerine üretim yapıyorlardı. Biz onlara ‘dünyaya satacağız’ dediğimizde çok şaşırıyorlardı. Dizayn nedir bilmiyorlardı. Bütün gün sipariş verdiğimi sanıyordum bir bakıyordum hiçbir şey anlatamamışım. Benim tek şansım vardı. Ben oraya ucuz diye gitmedim. Kaşmirin olduğu tek adres oradaydı. Ana hammadde oradaydı.

Şimdi her şeyi tasarlıyorlar, üretiyorlar...

Kapıda kendi tasarımcıları karşılıyor artık. Biz yine her seferinde ‘bizim tasarımlarımız’ diyoruz. Pekin’den İç Moğolistan’a 18 saatlik trenlerle gidiyordum. Dış satım, pazarlama, toplantı nedir bilmiyorlardı. Bir jenerasyon büyüdü, hızla değiştiler. Şimdi Çin’e gitmek Amsterdam’a gitmek gibi.

GÜNEY AFRİKA’YA AÇILIYORUZ

Silk&Cashmere ürünlerini İsviçre, Belçika ve Avusturyalıların çok beğendiklerini söyleyen Ayşen Zamanpur, “Litvanya, Sibirya, Cezayir, İspanya her yerde varız... Kanada’da açıyoruz yakın zamanda. Güney Afrika’yı düşünüyoruz” dedi.

Çinliler’in iş yapma kültürü farklı ‘hayır’ demez ama işi aksatırlar

Dünyanın farklı yerlerinde mağaza açtınız. İş yapma biçimleri kuşkusuz farklı. Çin’e gidenler çok zorlanıyor, sizce en büyük zorluk nedir?

Çinlilerle iş yapma kültürü farklı. Fiziksel uzaklık kadar kültürel farklılık da var. Yurtdışında istediğiniz kadar iş yapmış olun Çin’de iş yapmak filmi baştan almaktır. İsviçreliler Belçikalılara benzer, Yunanlılar Türkler gibidir. Çinliler çok farklı. Saygı çok önemli. Sizi sevmeleri de önemli. Hayır demezler ama işi aksatırlar. Batılılardaki ‘ucuz yerden alıyorum’ havasını hiç sevmiyorlar.

Size bu konularda çok danışan vardır...

Danışmanlık şirketi açsam daha iyi para kazanabilirim.

‘Alman da Rus da ürününüzde bir anlam bulmalı’

Türkiye’de hazırgiyimde son 10 yıldır çok marka oldu. Neredeyse hepsi ‘dünya markası olacağız’ diyor. Siz ne diyorsunuz?

Biz dünya markası değiliz. Dünyada mağazalar açmak başka şey. Biz de olacağız inşallah. Ama hiç de kolay değil.

Bakanlık 100 dünya markası hedefi koydu...

Bir markanın dünyada başarılı olması için yaptığı ürün yalnızca bir şeydir, felsefesinin ve evrensel geçerliliğinin olması gerekir. Alıp iyi malları güzel raflarda sunmak marka olmak değildir. 500 mağazan olabilir ama marka olamayabilirsin. Bir Belçikalı da bir Alman da bir Rus da ortaya koyduğun üründe bir anlam bulmalı. Şiirde, romanda olduğu gibi. Tasarım markanın bir boyutudur, içinde mağazacılık, sunum, kitlesel iletişim araçlarını kullanmak vardır, 5 yıllık plan yapmak vardır, 24 saat sürekli eğitilen eleman demektir, elemanlar da marka kültürünü içselleştirmeli...

Siz kendinizi nerede görüyorsunuz?

Silk&Cashmere bunu güzel buldu. İpek kaşmir ikisi birarada... Biri yazın biri kışın, ikisi baharda. Aristokrat havası var. Dünyanın her yerine ulaşıyor, iyi bir zincir kurmuş.. Bunlar biraraya geldiğinde o markanın dışarıya açılma planları olmalı. ‘Dünyanın en güzel ürününü yapıyorum, büyük üretim merkezi kurdum, yurtdışında da şık bir mağaza açayım’ demekle olmuyor. Yurtdışında olmak için azmetmek gerekiyor. Tasarımcılara para akıtılarak, yalnızca mağaza açarak marka olunmuyor.
Vatan/Elif ERGÜ


Geri Dön