23 / 11 / 2024
fuzul

Sis Dağı'nda imar affı ve yıkım!

Sis Dağı'nda imar affı ve yıkım!

Sis Dağı'nda kaçak olarak inşa edilen yapılar imar barışı uygulaması kapsamında tek tek yıkılıyor.




Günebakış Gazetesi köşe yazarı Abdullah Gülay, bugünkü yazısında Sis Dağı'nda imar barışını ve yıkımı anlattı. İşte o haber...

Hafta sonu Sis Dağı’ndaydım. Yıkılan evleri gördüm, sahipleri ile konuştum…

Bu ziyareti üç nedenle yaptım. Birincisi, Sis Dağı Yaylaları Kültür, Turizm, Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği (SİSDER) kurucu başkanı ve halen yönetim kurulu üyesi olarak; ikincisi, basın mensubu olarak; üçüncüsü de vatandaş olarak…

Adı üstünde “imar barışı” yasası ile devlet, kaçak yapılara -özel kanunla korunan alanlardakiler hariç olmak üzere- geçici yapı kullanma belgesi vererek halkıyla imar barışı sağlamıştı. Böylece kayıt dışılığı kayıt altına almış, 31.12.2017 tarihini milat olarak belirlemiş; “bundan sonra artık yanlış yapmayın” demişti! Bu tarihten sonraki kaçak yapılaşmanın uydu görüntüleriyle tespit edileceğini ve izin verilmeyeceğini kesin bir dille açıklamıştı. Ancak böyle olmadı! Yaylalara bu yasadan sonra bir daha ev yapamam, şimdi apar topar yaparsam imar barışı kanunu kapsamına alınır umudu ile yeni evler yapıldı. Sis Dağı Yaylası’nda evi yıkılanların anlattıklarına göre yerelde bazı ileri gelenler, akil adamlar, hatta yetkililer; “canım ne olacak, siz yapın, geçmişte ne olduysa sizinki de öyle olur!” türünde ifadeler kullandılar.

Ev yapmak niyetinde olan vatandaşları cesaretlendirdiler; önünü açtılar. Bu şekilde yeni evler yapılmaya devam edildi; yapımı engellenmedi. Sonra bunlardan kimisi görevlilerce tespit edildi, kimisini kendi komşusu şikayet etti. Sonra kimisi yıkıldı, kimisi süreç devam ettiği için zamana bırakıldı. Evlerin yapım öyküsü böyle…

Gelelim Yıkım Öyküsüne: Sis Dağı Yaylası’ndaki Trabzon toprağında geçtiğimiz cuma günü büyük bir direniş beklentisi nedeniyle çok ciddi sayıdaki güvenlik kuvveti eşliğinde iş makineleri sekiz adet evi yıktı. Tam tersi hiç bir direnişle, hiç bir tepki ile karşılaşılmadı. Devlet evleri yıktı vatandaş göz yaşları içinde baktı. Sonra yıkıntı içine oturup şunu dedi: “Ben bu devlete ne kötülük yaptım da devlet evimi yıktı?” Barış bozuldu, güven sarsıldı! Yani halk devletine sığınmıştı, “devlet babadır affeder, cezamızı verir ama evimizi yıkmaz” diye düşünüyordu. Bu ifadeleri evi yıkılanlardan bizzat dinledim. Çok üzgündüler; çocukları ve eşleri hıçkırıklarla ağlıyorlardı ama devlet görevlilerine hiç saygısızlık etmiyorlardı. Bu asalet, bu sadakat gözden kaçmamalı; devletine bu bağlılığın, bu sığınmanın bir şefkati, bir ödülü olmalı! Sıkıntılı vatandaşlar, “Uzungöl’de ve Taşköprü Yaylası’nda olduğu gibi bu sorun evleri yıkmadan ceza ile halledilebilir.” Diyorlar.      

Bir yasa dışı durum halkın lehine olacaksa başka bir kanunla çözülebilir, yasal hale getirilebilir. Çözüm yıkım olmamalı. Bu konuda daha kalıcı ve uygulanabilir çözümler üretilmelidir. Bu insanlar yayla çocuğudur. Bu dağlarda doğmuş, bu dağlarda büyümüştür! Anıları bu dağlarda saklanmaktadır. Buralardan kopamazlar! Devletine karşı görevlerini yerine getirmiş, askerliğini yapmış, vergilerini vermiş, bu şehit ve gazi torunları işlerini bitirmiş veya devretmiş, emekli olmuş köyüne dönmüştür; çocukluk hatıralarına, yaylasına, obasına dönmüştür. Turistik amaçlı değil, eskiden olduğu gibi kültürüne, ata dede toprağına sahip çıkmak amacıyla kıt kanaat biriktirdiği üç beş kuruşuyla derme çatma teneke ev yapmaktadır. Bu evler gökten bir anda inmedi; inşaatları aylarca devam etti. Girişim aşamasında yapılmasına engel olunabilirdi; kamyonlar çakıl taşırken nereye gittiği sorulabilirdi! Vatandaşa umut verenler, yapıma engel olmak dururken şirin görünme konuşmaları yapmak yerine kesin bir dille yasak olduğunu söylemeleri, yetkililerin de yapılmaması için önlemlerini almaları gerekirdi! Doğanın korunması için yayla imarı yapılmalı Korunan alanlar ile yayla statüsündeki imar alanı arasına hat çekilmeli, İsviçre dağlarında olduğu gibi tip evler, düzenli ve planlı alt yapılarla yerli yerine yerleştirilmeli, su gözeleri kirlenmekten korunmalı ve böylece vatandaşla devletin gerçek barışı sağlanmalıdır. O zaman vatandaşın doğayı gözü gibi koruduğu ve yeşile sahip çıktığı görülecektir.


Geri Dön