23 / 11 / 2024
fuzul

Suriye'deki vatan toprağı: Süleyman Şah Türbesi!

Suriye'deki vatan toprağı: Süleyman Şah Türbesi!

Araştırmacı yazar Ertuğrul Özbilen’in kaleme aldığı 'Suriye’deki Türkiye Toprağı' başlığıyla verilen makalede Süleyman Şah, türbesi ve başka bir ülkenin toprağının vatan toprağı yapacak kadar önemli hususiyetleri ele alındı...





Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, şubat sayısında Suriye toprakları içinde kalan Süleyman Şah’ın mezarına dair önemli bilgilere yer verdi. Araştırmacı yazar Ertuğrul Özbilen’in kaleme aldığı 'Suriye’deki Türkiye Toprağı' başlığıyla verilen makalede Süleyman Şah, türbesi ve başka bir ülkenin toprağının vatan toprağı yapacak kadar önemli hususiyetleri ele alındı. 


Birinci Dünya Savaşı sonunda Ca’ber Kalesi ile birlikte Suriye’nin sınırları içinde kalan ve Fransa’nın mandasına verilen Süleyman Şah Türbesi ve civarı, Fransa ile yapılan anlaşma gereğince 1921 yılında Türkiye toprağı olarak kabul edildi. Şubat sayısında bu konuyu ele alan Yedikıta'da konuyla ilgili yayınlanan makalede şöyle deniliyor: 


"Suriye sınırları içinde kalan Ca’ber Kalesi yanında bir türbe mevcuttur. Bu türbede senelerdir Mehmetçiklerimiz nöbet tutar, Türk bayrağı dalgalanır. Burası, kendisinde milletimize mal olmuş tarihî bir şahsiyet medfun olduğu için Türkiye toprağı sayılmıştır. Peki, başka bir ülke toprağını kıyamete kadar milletine mal eden bu şahsiyet kimdir?" 


SÜLEYMAN ŞAH VE TÜRBESİ


Özbilen’in kaleme aldığı makalede Ca’ber’de medfun olan bu tarihi şahsiyetin Süleyman Şah olduğu, Şah'ın Fırat suyunda boğularak şehid olduktan sonra Ca’ber Kalesi yakınındaki bir yere defnedildiği ifade edilerek, ilk dönem eserlerinde sıkça zikredilen bu boğulma hadisesi ve Süleyman Şah’ın fetih hareketinin Oruç Bey Tarihi’nde şöyle anlatıldığı aktarılıyor: 


"Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah, Mahan şehrinin padişahı idi. Bunlar konargöçer Yörükler idi. Vardılar Acem beyleri ile ittifak ettiler. Cengiz Han’dan kalmış konargöçer Tatar evleri, Süleyman Şah’a koştular. Elli bin Tatar, evlerini çıkarıp varıp Rum ve Arap vilayetine havale oldular. Âl-i Selçuk ve Âl-i Abbas tefrika olunca Süleyman Şah elli bin konargöçer Tatar evleriyle Mahan şehrinden göçtü. Vilayet-i Rum’a (Anadolu) gelmeye ve Arap diyarına niyet ettiler. Işittiler ki Rum vilayetinde gazalar olurmuş. Bunlar o itikat ile gelip inançlı Yörükler idi. Acem vilayetinden göçüp Erzincan’a geldiler. Erzincan’dan göçüp Rum vilayetine girdiler. Amasya tarafı Rumlarındı, orada çok cenkler ettiler. Rum vilayetinden göçüp Âbilistan vilayetinden geçip Halep Kalesi önüne geldiler. Halep nahiyesinde bir kale vardır, ona Ca’ber Kalesi derler. Gelip önüne kondular. Birkaç gün durup oradan da göçtüler. Fırat Irmağı önlerine geldiler. Fırat Irmağı suyunu geçmek istediler. Yol iz bilmez, göçmen yörük tâifesi. Bunca halk gafil olarak Fırat ırmağına girdiler. Süleyman Şah’ı at tepti, Fırat Irmağı’na düştü. Geçmek istedi. Kazâ-yı âsmânî, hükm-i rabbânî ecele karşı gelmek olmaz. Fırat Irmağı geçit versin diye Süleyman Şah Fırat Irmağı’nda boğuldu, şehid oldu. Süleyman Şah merhumu Fırat Irmağı’ndan çıkardılar, Ca’ber Kalesi önüne defnettiler. Şimdi oraya mezar-ı Türk derler. Süleyman Şah şehid olunca kendisiyle beraber gelen konargöçer Tatar evleri her tarafa dağıldılar.” 


TÜRBEDE ABDÜLHAMID HAN’IN İMZASI 


Makalede, Osmanlı’nın kuruluşunun 600. yılı münasebetiyle ecdadının türbe ve hatıralarını ihya eden Sultan Ikinci Abdülhamid Han'ın 1884 yılında büyük atasının açık alandaki harabe haline gelmiş kabrine muntazam bir türbe inşa ettirdiği de yer aldı. Abdülhamid Han, buraya sadece türbe yaptırmakla kalmamış, bir onbaşı takımı ile türbenin sürekli korunmasını, bir türbedar ile de temizliğinin yapılmasını da emretmiş. Görevliler için de ayrıca odalar inşa edilmiş. Masraflar ise Başkâtip Ali Rıza Paşa’nın tezkeresine göre Cebel-i Iys’deki Çiftlikât-ı Hümâyûn’un (Devlet Çiftliği) gelirlerinden karşılanmış. 


“BÜYÜK ATAMIN AÇIK ALANDAKI MEZARI TÜRBE HALINE GETIRILSIN” 


Osmanlı Arşivi’nden çıkan 28 Temmuz 1884 tarihli Sadrazam Said Paşa imzalı, Sultan Ikinci Abdülhamid Han’ın emrini bildiren, belgede şöyle deniliyor: 


“Padişahımızın büyük atalarından Zor Sancağı’na bağlı Rakka Kazası’ndaki Ca’ber Kalesi’nde Süleyman Şah medfun bulunmaktadır. Nurlu makamlarının yüce efendimizin şanına yakışacak surette muntazam bir türbe içine alınması padişahımızın iradesi gereğidir. Padişahımızın iradesi mahalline bildirilmiş, türbenin inşaat ve tefrişatı için 49 bin 145 kuruş masrafa lüzum olduğu anlaşılmıştır. Korunması için Ca’ber’e bir on başı takımı konulması, temizlik ve bakımını sağlamak için yüz kuruş maaşla bir de türbedar tayini gerekmektedir. Bu masrafların 1884 yılı bütçesinden ödenmesi hakkındaki mazbata, mazbataya bitişik keşif defteri ve resim arz edilmiştir.” 


TÜRBE ALANI NASIL Türkiye TOPRAĞI OLDU?


Sultanın emriyle Halep Valisi Cemil Hüseyin Paşa tarafından 12x7 ebadında dikdörtgen şeklinde yaptırılan türbe ve müştemilatı anıt mezar olarak telakki edilmiş ve toplum nezdinde fevkalade bir mevki kazanmış. Birinci Dünya Savaşı sonunda Ca’ber Kalesi ile birlikte Suriye’nin sınırları içinde kalan ve Fransa’nın mandasına verilen türbe, Anadolu Türkleri için büyük bir manevî değer taşıdığı için 20 Ekim 1921 tarihinde TBMM hükümetiyle Fransa hükümeti arasında imzalanan  Ankara  Itilâfnâmesi’nin 9. maddesi gereğince Türkiye’ye bırakılmış. 


TÜRBEYI TÜRK ASKERI KORUYOR 


Türbe çevresindeki 8 bin 797 metrekarelik Türkiye Cumhuriyeti toprağında Türk bayrağını dalgalandırma görevini yürüten bir jandarma karakolu bulunuyordu. 1974 yılında Tabya Barajı’nın suları altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye hükümetiyle varılan anlaşma uyarınca biraz daha kuzeydeki Karakozak mevkiine nakledilerek üzerine modern Islâm mimarisinde kesme taştan bir türbe ve onun yanına da aynı malzemeden bir karakol binası yapıldı. Türbe, 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı 2. Hudut Taburuna bağlı bir manga asker tarafından korunuyor. Suriye’de yaşanan iç karışıklık nedeniyle güvenlik üst düzeye çıkarılmış durumda. 


ERTUĞRUL GAZI’NIN BABASI Süleyman Şah MI, GÜNDÜZ ALP MI? 


Osmanlı’nın ilk dönem kaynakları Osman Gazi’nin babasının Ertuğrul Gazi olduğu konusunda müttefiktir. Yalnız Ertuğrul Gazi’nin babasının kim olduğu konusu tartışmalıdır. Âşıkpaşazâde ve Neşrî gibi tarihçilerle bu tarihçilerin eserlerinden istifadeyle hazırlanan son dönem arşiv belgelerinde Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah olarak geçmektedir. Ilk Osmanlı tarihçilerinden Ahmedî, Enverî ve Karamânî Mehmed Paşa ise Ertuğrul Gazi’nin babasının Gündüz Alp olduğunu yazarlar. Bu ikinci kaynak grubunda verilen bilgilerin doğru olduğu bugün kesinleşmiş gibidir. Nitekim ele geçen Osman Bey’e ait bir sikkede “Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp” ibaresinin bulunması bu fikri daha da güçlendirmiştir. Dolayısıyla son bilgilere göre Ertuğrul Gazi’nin babası Gündüz Alp’tir. 



Bugün


Geri Dön