Tarihi yerlerdeki restorasyon tarihi dokuya zarar vermemeli!
Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Mutlu, "Tarihi yerlerle ilgili yapılacak restorasyon aslına uygun olarak, binaların tarihi dokusuna zarar vermeden yapılmalı" dedi.
Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Mutlu, "Tarihi yerlerle ilgili yapılacak restorasyon aslına uygun olarak, binaların tarihi dokusuna zarar vermeden yapılmalı" dedi.
Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Yüksel Mutlu son günlerde gündeme gelen Kentsel Dönüşüm ve tarihi yerlerin restorasyonu ile ilgili gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Şehir merkezinde aslında uygun bir restorasyona olumlu baktıklarını dile getiren Mutlu, restorasyonu gerçekleştirilen yerlerin ticari alanlar haline getirilmesine ise karşı olduklarını söyledi. İşte Eşbaşkan Mutlu'nun değerlendirmelerinden öne çıkan satır başları;
Son zamanlarda Mersin'in tarihi alanları ve özellikle Akdeniz Belediyesi sınırları içersinde kalan yerler için bir dönüşüm başlatılacağı dile getirildi. Siz ilçe Belediyesi olarak buna nasıl bakıyorsunuz?
Akdeniz Belediyesi sınırları içerisinde sit alanı olarak işaretlenmiş, korunmaya değer yapılar var. Bu yapıların korunması bizim içinde önemli. Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlar Kurulu kararı ile böyle bir karar çıkmış bizimde haberimiz oldu bundan. Şimdi bir yenileme, bir restorasyon yaparken aslına uygun yapılmalı. Sanat tarihçileri açısından bu çok önemli. Bu şehirde de bunun önemli örnekleri var. Kötü restorasyonlar, sadece para kazanmak için yapılan restorasyonlar binayı katletmek gibi bir şeydir. Bir diğer önemli nokta ise mal sahipleri değer kaybına uğramdan bir sonuca varılmalıdır. Diğer yandan bu alanlarda oturanlar kiracı ise ki bir kısmı kiracı, bu kiracılar zarara uğrayacak. Bu zararlar nasıl tanzim edilecek. Büyükşehir bu konuda ne yapacak açıkçası pek bir hakimiyetimiz yok. Nasıl bir karar aldıklarını bilmiyoruz. Çünkü bahsedilen yerlerde oturan kiracılar, ucuz kiralarla oturuyor. Bir restorasyon olduğunda kent merkezi değişecek. Bu binalar güzel gözükecek, mülk sahipleri de daha fazla kira isteyecek ve muhtemelen kiracılarda bunu karşılayamayacak. Bu önemli bir sorun.
Bu tarihi yapıların aslına uygun olarak yapılmasının olumlu yanları nelerdir. Kente ne gibi katkılar sağlar?
Ama iyi yanları da var restorasyonun. Hem kent estetiği açısında iyi bir karşılığı var hem de geçmişten günümüze gelen binaların halka tekrar, aslına uygun olarak sunulması iyi bir şey. Bu binalar kent merkezinde olduğu için hem kent estetiğini hem de turizmi geliştirecek olmasından dolayı olumlu buluyoruz. Bunlar iyi şeyler. Çünkü kent merkezi gün geçtikçe değer kaybediyor ve insanlar kent merkezinden uzaklaşıyor. Ama bütün bunlar yapılırken zarara uğraması muhtemel olan binaların korunması bizim açımızdan önemli.
Peki sizin bu tarihi mekanlar için projeleriniz var mı?
Bu tarihi evlerle ilgili çok güzel fikirlerimiz, projelerimiz var. Mesela bir tanesi, Gençlik Merkezleri açmak. Gençleri madde bağımlılığından uzak tutmak, hayata bağlamak, beceri kursları ile müziğe sanata yöneltmek hedeflerimiz arasında. Bu tarihi binalar sergi salonları, müzik atölyeleri olarak kullanılabilir. Çünkü eski yapıların mimarisi müzik yapmaya el verişlidir. Akustiği uygundur. Buraları tüketime dayalı bir yar haline getirmektense, bu binaları toplumun kendini ifade edebileceği, sosyal donatı alanları olarak görmek daha önemli. Yoksa orayı bir rant haline getirirseniz, büyük tüccarlar, büyük iş adamları oraya gelip büyük paralar kazanır. Yoksullar yine ne oraya girebilir nede oraya kiracı olabilir. Biz buna karşıyız.
Birde TOKİ meselesi var. Sizin TOKİ'ye bakış açınız nedir?
Bizim sadece Çay, Çilek, Özgürlük değil bu kentin tümü için ve özellikle Akdeniz Belediyesi alanlarında TOKİ'yi istemiyoruz. Bu çok net. Uzun yıllardır bunun mücadelesini veriyoruz ve mücadelede de belli bir noktaya ulaşmış durumdayız. Sanırım bunu TOKİ de hükümette anladı. Akdeniz Belediyesi'nin bir duruşu var. Ve aynı zamanda bu duruşun bir karşılığı arka planı var. Bu arka planda halkın büyük zorluklarla yaşadığı alanlar kent merkezi olarak görülüyor. Yoksulları, ötekileri daha da öteye, kentin dışına iten bir yaklaşım. Biz bunu kabul etmiyoruz. TOKİ'nin tek tipçiliğine karşıyız. Mahkemeler açtık. ATAŞ'la ilgili bir mahkemeyi kazandık. Danıştay'da devam eden mahkememiz var. Tabi ki ileride bir kentsel yenileme olabilir mi, olabilir. Ama buna halkın kendisi karar verecek. Ben evimi şu koşullarda vereceğim diyebilir. Kent merkezinde ki eski, yıkılma tehlikesi olan evler için bir çalışma yapılabilir. Fakat Çay, Çilek ve Özgürlük Mahallelerinde siyasi bir hesap var. Kürt nüfusu demografik olarak dağıtma hesabı var. Biz bu hesapları bozduk. Bundan sonra da bozmaya devam edeceğiz. Bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Eğer orada bir rant elde edilecekse bu ranttan o tozu toprağı yoksulluğu çeken insanlar kazanmalı.
Geçtiğimiz günlerde Başkan Kocamaz'la helikopterle şehir turu attınız. Mersin'e yukarıdan baktığınızda ilk olarak gözünüze çarpan şey ne oldu?
Kapitalist modernitenin kentleri hiyerarşiktir. Kentlerin ortaya çıkışı da böyledir. Dünyadaki bir çok kent dikeydir ve hiyerarşiktir. Buda doğal topluma, köy toplumuna uygun değildir. Ama ne yazık ki ülkemizde de durum böyle. Her yerde modernleşme yüksek ve akıllı binalar kurarak ölçülüyor. Mersin'de de çok büyük bir çarptık kentleşme var. Helikopterle Mersin'in üzerinde dolaşma şansı buldum. Kenti yukarıdan görme fırsatım oldu Hem deniz kirliliğini hem de çarptık kentleşmeyi çok net gördük. Deniz kenarına kurulan yüksek binaların denizi nasıl kapattığını gördük. Aslında hiyerarşi dediğim şey budur. Yoksul orayı görmesin. Yoksul oraya girmesin demektir. Şöyle bir örnek verebilirim, İtalya'da bir kentin insanları kendi kentinin sınırına hep beraber karar vermiş ve o kentin çevresini yeşillendirip orman yapmışlar. Sonra 'Yapmak istediklerinizi bu ormanın bu kentin içine yapacaksınız. Bu ormanın dışında bir çivi dahi çakılmayacak' demişler. Ben bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Mersin'de sınıf farkı var. Bu gelir düzeyi ile alakalı. Zaten bu ülkede zenginle yoksul, ezenle ezilen arasında büyük bir sınıf farkı var. Görünen o ki hiçbir kentte köylere geri dönüş yok. İnsanlar köylerine sadece yaz tatilinde yada sadece anlılarını tazelemek için gidecek. Çünkü Türkiye'de tarım politikası yok. Türkiye'de hayvancılık politikası yok. Bu ve bundan önceki hükümetler döneminde bitirildiği için, tarım ve hayvancılık yapamıyorlar. Geçimlerini sağlamak için kentlere yığılıyorlar. Kentle beraber büyük sorunlar başlıyor. Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi batılar daima gelişmiş doğular geri kalmış durumdadır. Helikopterden çok net görünen de buydu.
Peki dile getirdiğiniz İtalya örneğini Mersin'de ya da diğer kentlerde uygulamaya engel olan nedir?
Belediyeler kendi yaşamlarını kendi hizmetlerini sürdürebilmek için imardan beklenti içendeler. Herkes bana şunu soruyor; 'İmardan size bir şey gelmiyorsa o zaman siz nasıl hizmet yapıyorsunuz?' Belediyeleri bu duruma getirmenin başlı başına kendisi sıkıntılı. Diyelim ki imar yok ama ben belediye olarak kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeliyim. Merkezi hükmet bana bu bütçeyi vermelidir. Çünkü merkezi hükümetin vesayeti altında olan bir belediyecilik yapıyoruz. O da yetmez bir de Büyükşehir Belediyesinin vesayeti altında belediyecilik yapıyoruz. Yasalar buna cevazı vermiyor ve ilçelere kaynak gelmiyor. Zor durumdalar. Çünkü belediyecilik şöyle işliyor: Belediyede bir havuz oluşuyor . Halkın verdiği vergilerle bütçe oluşuyor ve siz o bütçeyle adaletli eşit bir şekilde halka hizmet dağıtacaksınız. Ancak kaynak olmayınca da siz belediyecilik yapamaz hale geliyorsunuz.
Birde sahil kısmında ki kafelere dair sorunlar var. Sizin bu kafelerin yıkılması ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kafeler çok büyük yapılmış ve ona bir şey diyemiyoruz. Çünkü insanların nefes alma alanları bu yeşil alanlar. Kafeler küçültülebilinir. Yatay olarak yayılmış ve kocaman restaurantlar, lokantalar, kafeler oluşmuş. Biraz önce ifade ettiğim gibi kentler ekonomik durumu ne olursa olsun herkese hitap etmeli. Sosyal belediyecilik anlayışı da bunu gerektirir. Eğer belli bir kesime itap ediliyorsa doğru olmaz. Metre karesi büyükse küçültülebilir ama içindeki kişi mağdur etmeden yapılmalı.
Sayın Mutlu röportaj için teşekkür ederiz. Son olarak kente dair dile getirmek istediğiniz bir şey var mı?
Akkuyu Nükleer Santrali çok bütük sorun. Yani bir iktidar kendi toprağını kendi doğasını ancak bu kadar talan edebilir. Kapitalist sistem bile bundan vazgeçti ama Putin'in Türkiye'ye gelmesine saatler kala hükümet bu anlaşmayı imzalıyor. Akkuyu Nükleer Santrali mücadelesi bu kentte büyüyerek sürmeli. Ama ne yazık ki bu kentte muhalefet beklenen mücadelede değil. Onlarda zaten zamana yayıp unutturmaya çalışıyor ama bilinmelidir ki önümüzde ki kuşaklar bunun acısını çekecek.
Mersin İmece Gazetesi