Köşe yazıları

Tüm binalara kimlik verilmeli!

Türkiye'de son zamanlarda yaşanan deprem felaketlerinde yaşanan bina yıkımları ülkedeki binaların sağlık yapısını yeniden tartışılır hale getirdi. Aydın Belediyesi eski Başkanı Hüseyin Aksu, ülkede her binanın kimlik numarası olması ve buna göre her binaya karne verilmesi gerektiğini dile getirdi.

İzmir'de yaşanan deprem sonrasında yaşanan yıkımlar, ülke genelinde büyük yankı uyandırdı. Birçok uzman yıkımların nedenini tartışırken Aydın Belediyesi eski Başkanı Hüseyin Aksu, Aydın Gazetesi'ndeki köşe yazısında binalara kimlik numarasının verilmesine yönelik önerilerde bulundu. İşte Aksu'nun o yazısı...

Şehircilik bilimi yönünden Kentsel Dönüşüm kavramı, bir kentin veya kent parçasının dokusunun dönüşümüdür. Yani, uygun olmayan bir kent dokusunun, binalar başta olmak üzere, yollar, otoparklar, yeşil alanlar, sosyal donatı alanları ve doğal olarak teknik altyapısı ile birlikte, bir “Kentsel Tasarım” projesi olarak ele alınarak değiştirilmesidir. Bu anlamda, ülkemizdeki 2012 yılından itibaren kanunla düzenlenen uygulamaların “Kentsel Dönüşüm” olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Yapılmakta olan uygulama; isteğe bağlı, kentsel rantın öncelikleri belirlediği rastgele ve oluşan rantın tetiklediği bir uygulamadır. Bu yönü ile başta deprem ve diğer her türlü risklere karşı hem etkisiz hem de ekonomik yönden faydadan uzaktır.

Devlet, Şişli’de oturan zenginin, 40 yıl önce yapılmış apartmanının dönüşümü için trilyoner mal sahiplerine kira ödüyor. Zengin mal sahipleri Şişli’deki binayı müteahhite verip, kat karşılığı yenileyebiliyor. Üste biraz para veriyorlar, altındaki dükkânlar çok değerli, müteahhit dükkânları ve kat maliklerinin verdiği paraları alıp, binayı yeniden yapıyor. Buna Kentsel Dönüşüm diyorlar. Kenar mahallelere hiçbir müteahhit dönüp bakmıyor. Fakirin dairesi çürük ve çürük kalıyor. Zenginler dönüşüyor. Fakirler depremi ve ölümü bekliyor. Böyle bir dönüşüm kabul edilemez.

Yapıların, afetler karşısında dayanıklı ve hasar görmeyecek şekilde çürüklük önceliği saptanarak dönüştürülmesi gerekir.

Elbette, kent ölçeğinde yaklaşım ve planlama vazgeçilmez bir unsurdur. Bu anlamda, yapıların yıkılarak yerine yenilerinin yapılması değil, yıkılacak yapıların yeni bölgelere taşınması ve boşalan arsaların, kentlerin yoğunlaşmış ve neredeyse yaşanmaz hale gelmiş dokusunun geliştirilmesi için kullanılması tercih edilmelidir. Bu çalışmanın konusu; “Kentsel Dönüşüm” veya “Yeni Kentleşme Modelleri” değildir. Bu çalışmada, ulusal düzeyde, tüm yapıların, her türlü afete dayanıklı hale getirilmesi için bir süreç ve model önerilmektedir.

Yeni kanuna ihtiyaç var 

Ulusal boyutta, tüm yapıların afetler karşısında, insanların yaşamını, sağlığını ve mal emniyetini tehdit etmemesi için yapılması gereken, tüm yapı stokunun kapsamlı ve entegre bir model içinde ele alınmasıdır. Bu amaçla, “Ulusal Yapı Tescil, Adres, Plaka ve Muayene Sistemi ve Sürdürülebilir Yapı Güvenliği Kanunu”nun hazırlanarak yürürlüğe girmesi sağlanmalı ve sistemin tüm ayrıntıları ile kanuna bağlı yönetmeliklerle uygulama usul ve esasları belirlenmelidir.

Bu amaçla yapılacak ilk işlem, tüm yapıların kayıt altına alınması ve detaylı olarak yapı özelliklerini içeren bir “Yapı Envanteri’nin elde edilmesidir. Türkiye’de binalar kayıt dışıdır. İsteyen istediği gibi bina ile oynar. Arabanızın dikiz aynası olmasa ilk muayenede takılırsınız. İneğinizin küpesi yoksa bir yerden bir yere götüremezsiniz. Ama binalarınızda istediğiniz her şeyi yaparsınız. Kolonları kesersiniz. Duvarları değiştirirsiniz. Üstüne kat çıkarsınız. Dış cephesine istediğiniz kadar tabela asarsınız. Yangın merpenlerini kilitlersiniz ya da depo olarak değerlendirirsiniz. Sıvasız ve boyasız kullanırsınız. Projesiz istinat duvarları yaparsınız. Kimseden izin almadan, dış cephesine sundurmalar yaparsınız, klima cihazları takarsınız, balkonları, terasları kapatırsınız. Yani, binalarımız başıboş sürüler gibidir. Değneği nereden vurursanız, istediğiniz yere gider.

Ülkemizde, öncelik bina envanterinin çıkartılmasıdır. Bina envanteri söz konusu olduğunda, yine, öncelik her binanın bir kimlik numarası almasıdır. Bina envanterinden kastedilen; binaların tamamına (ayni zamanda adresi gösteren) resmi bir plaka verilmesi; bir kimlik ve sicili dosyası açılması ve en fazla iki yılda bir teknik muayeneden geçirilmesidir. Tabi ki, öncelikli olarak, depreme dayanıklılık durumunun ortaya konulmasıdır.

Binalarda; insan yaşamını tehdit eden, binayı güvensiz ve kullanışsız kılan, narınan insanlara maddi ve manevi zarar veren, abonelikleri istismar ederek (kaçak kullanım), başkalarının haklarına tecavüz eden, mevzuatı ihlal ederek yasak olan (kaçak yapı ve tadilat) işleri konu alan tüm unsurların “Bina Sicili”nde yer alması gerekiyor.

Bu unsurların bazıları doğal afetlerle ilişkilidir, bazıları ise binanın yapısal unsurlarıdır. Bu unsurların tümü için bir “Yapı Karnesi” düzenlenmesi ve her başlıkta not veren bir sistem önerilmektedir. Bu “Karne” bir yapının, sürdürülebilir şekilde güvenli, konforlu ve ekonomik kullanımını sağlamak için gözetilmesi ve izlenmesi gereken başlıkları içermektedir.

Bunlar:

Binanın Afetler Karnesi ve Notları 

1. Depreme Dayanıklılık Notu. 

2. Sel ve Su Baskını Riski Notu. 

3. Heyelan Tehlikesi Notu.
4. Çığ Tehlikesi Notu. 

5. Fırtına ve Kasırga Tehlikesi Notu. 

6. Yangın, Orman Yangını ve Bina Yangını Notu.

Yapıya Ait Özellikler Karnesi ve Notları 

1. Isı Yalıtımı Notu.

2. Asansör Notu. 

3. Akustik Notu.

4. Yıldırım Notu – Paratoner.

5. Kaçak Kat Veya Eklenti Notu.

6. Dış Cephe Unsurları-Kaplama-Tabela- vs Notu.

7. Çatı Notu. 

8. Su Tecriti Notu. 

9. Otopark Notu.

10. Bahçe ve Unsurları Notu. 

11. Hırsızlık ve Güvenlik Notu. 

12. Sivil Savunma ve Sığınak Notu. 

13. Sayaçlar (Su-Elektrik-Doğal Gaz-Telekom) Altyapı Bağlantıları Notu.

Karne sistemi kaçınılmaz 

Binaya bu başlıklara ilişkin olarak ayrı ayrı birden 10’a kadar not verilecektir. Bu not değerlerinin ne anlama geldiği, “Yapı Karnesi Yönetmeliği” ile belirlenecektir. Bu sisteme göre, ilk dört başlıkta notu “1” olan binaların kullanılmasına izin verilmeyecektir. Bu yapılar devlet eliyle mühürlenecek ve yıkılarak acilen dönüştürülecektir. Önerilen bu model ile getirilen, “Karne” ve “Not” sisteminin kaçınılmaz olduğu görülmelidir. Mevcut uygulamalarda, binalara depreme dayanıklılık konusunda; yapılan araştırma, inceleme ve testler sonucunda herhangi bir not verilmemektedir. Sadece, “güçlendirilebilir”, veya “yıkılmalıdır” kararı verilmektedir. Bugün uygulanan “Sağlam”, ”Güçlendirilmeli”, ”Yıkılmalı” şeklinde verilen kararlarda, örneğin sağlam raporu verilen tüm binalar ayni kategoride görülmektedir. Halbuki sağlam raporu alan binaların sağlamlık düzeyi konusunda bir fikre sahip olunamamaktadır. Sağlam raporu alan bazı binaların depremde yıkılma risklerini hâlâ taşıdığını söylemek hatalı olmayacaktır. Hakeza, bir binanın “yıkılmalı” kararı verildiğinde, ne kadar dayanıksız olduğu konusunda bir fikir ve öncelik belirlenmemektedir. “Çürük raporu” verilen binaların taşıdığı deprem risklerinin de çok farklı olacağı tartışmasızdır. Bir binanın belli bir sınırın üzerinde sağlam, altında çürük olması kavramı çok subjektiftir. Tespiti yapan yetkili mühendis ekibinin inisiyatiflerine göre değişebilir. Bu nedenle, “Karne” ve “Not” sistemi ile binaların dönüşümünde, öncelikler kademeli olarak belirlenebilecektir. Daha sonra, belirlenen önceliklere (notlara) göre, 10 yıllık bir “Ulusal Dönüşüm Planı” uygulanması önerilmektedir.

Türkiye bina envateri  

Önerilen “Türkiye Bina Envanteri” gerçekleştirildiği takdirde, ülkedeki tüm binaların her türlü afet ve kullanım risklerine karşı ayrı ayrı “notları” belirlenmiş olacaktır. İşte bu tespitlerde, deprem notu “1” olan tüm binaların anında mühürlenmesi gerekir. Derhal devlet eliyle dönüştürülmeleri gerekiyor. Bunların sayısının Türkiye genelinde (kırsal binalar hariç) kentsel alanda 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Elazığ'da tamamen yıkılan 5 bina bunların arasındaydı. İzmir'de yıkılan 17 bina da bunların arasındadır. Önerdiğimiz proje uygulansaydı, son Elazığ ve İzmir depremlerinde büyük ihtimalle hiç can kaybı olmayacaktı.

Yapı Envanteri Sistemi ve Ulusal Dönüşüm Planı konusunda, Sayın İdris Güllüce, Bakanlığı döneminde bu projeye ilişkin kısa bir sunumumuzu izleyerek büyük ilgi göstermişti. Projenin uygulamaya geçirilmesi için; CBS Genel Müdürlüğüne talimat vermişti. Çalışmaları başlatmıştık. Ancak, Sayın Bakan görevden ayrılınca, proje ortada kaldı. Bürokrat “bilgiç”lerin elinde buharlaştırıldı. Çünkü onlar, Avrupa Fonlarından paralı proje alıp yapmaya meraklılardı...

“Yapı Tescil ve Muayene Sistemi” kurulmadan ve “Türkiye Yapı Envanteri” çıkartılarak, tüm binaların notları belirlenmeden, plakaları asılmadan, muayene cüzdanları tanzim edilmeden, “Kentsel Dönüşüm” uygulamak bizce mümkün değildir. Bugün uygulanan Kentsel dönüşümün ciddi bir faydası olmadığı, ancak devlete maliyetinin çok yüksek olduğu artık kabul edilmelidir.

Türkiye'nin Afet Eylem Planının, Kentsel Dönüşüm Kanunu’nun, Yapı Denetim Sistemi’nin temeli bu projedir. Bu çalışmada önerilen kavramlar yaşama geçirilmeden yapıların tümü ile mevcut durumunun ortaya konulması sağlanmadan, yani tüm binaların durumu ve bilgileri tam olarak toplanıp, bir resmi plaka verilip, iki yılda bir muayeneden geçirilmesi sağlanmadan; mevcut sistemle afetlerin yıkıcı etkisi önlenemez ve Kentsel Dönüşüm de doğru biçimde yapılamaz.

Bina plakası şart 

Türkiye'de resmi bir tespit olmamakla birlikte; tahminen toplam 11 milyon yapı bulunmaktadır. Bunun 7.5 milyonu kentsel yapılar, 3.5 milyonu ise kırsal (köy ve bağ evleri dahil) yapılar olduğu anlaşılmaktadır.

Bunların yüzde 60'ı yasal olmayan, halen kentlerdeki ruhsatsız, kaçak, köy binası veya bağ ve tarımsal yapılardır. Yani 6.5 milyon binanın varlığından bile devletin haberi yoktur. Bu kaçak ve ruhsatsız yapıların devlette hiçbir kaydı yoktur.

İnşaat ruhsatlı yapıların ise, inşaat bittikten sonra ne olduğunu devlet bilmez ve izlemez. İnşaat ruhsatı bulunan yapıların yüzde 30’unun ise iskân ruhsatı dahi alınmamıştır.

Devlette kaydı bulunan inşaat ruhsatı ile yapılmış yapıların, yani 4.5 milyon binanın, yüzde 85'inin projeye aykırı yapıldığı veya bina bittikten sonra projeye aykırı şekilde değişiklik, ilave vs yapıldığı bilinmektedir.

Bu sahipsizlik ve denetimsizlik tablosunun doğal sonucu olarak binalar sadece depremde değil, başka nedenlerle de “can almakta” insanların yaralanmasına veya sakat kalmasına, milli ekonomide ise büyük kayıplara neden olabilmektedir. Tarih boyunca, bu topraklarda yaşayan milletimizin başındaki en önemli sorunlardan biri olan deprem gerçeğinden yola çıkarak, insanların barınmasını sağlayan ve yaşamının en büyük bölümünün geçtiği binaların insan yaşamına en uygun biçimde ve sürdürülebilir bir sistemle yapılmasını ve korunmasını sağlayan bir sistemin artık kaçınılmaz olduğunun kabul edilmesi gerekiyor.

Sonuç ve öneri  

Yukarıda açıklanan nedenlerle Türkiye’de “Ulusal Yapı Tescil, Adres, Plaka ve Muayene Sistemi ve Sürdürülebilir Yapı Güvenliği Kanunu” ile tüm binaların kayıt altına alınarak, risk taşıyan tüm unsurların düzeltilmesi için orta vadeli bir “Dönüşüm Planı” uygulanarak, ülkemizdeki yapıların tamamının sürdürülebilir biçimde, zarar vermeyen, sağlam, güvenli ve ekonomik hale getirilmesi gerekiyor.

Ulusal kentsel dönüşümün toplam maliyetinin ise ülke genelinde kırsal alanlar dahil, 1 milyon yapının yenilenmesi olarak hesaplandığında, ortalama 300 bin dolar/bina x 1 milyon bina kabulü ile, yaklaşık değerinin 300 milyar dolar olacağı hesaplanabilir. Bu dönüşümün yapılması halinde milli ekonomiye geri dönüşü çok kısa olmasına rağmen projenin ön finansmanının sistematik bir model içinde, devlet tarafından çözülmesi gerekiyor. Devletin 300 milyar dolar tutarında bir finansmanı bularak bu projeyi uygulaması olanaksız görünmektedir. Zaten, 1999 depreminden bu yana, dönüşüm anlamında mesafe alınamamasının temel nedeni de rant bölgeleri dışında kalan ve gerçekten dönüşüme en fazla ihtiyacı olan yapı alanları için bu finansmanın bulunamamasıdır. Gereksinim duyulan bu 300 milyar doları bulan finansmanın tek kaynağı yine kentsel rant alanlarının devlet tarafından yaratılması ve bu alanlarda oluşan arsa rantından yararlanarak kentlerin bütüncül bölgeler halinde bu alanlara taşınarak dönüştürülmesidir. Bu öneri, ayrı bir proje konusudur.

Bu dönüşümün kaçak yapılar, depremler, seller, heyelanlar, yangınlar ve özellikle binaların ısı kayıpları nedeni ile ülkeye maliyetinin yaklaşık 38 milyar dolar/yıl olarak hesaplandığı  değerlendirilirse; 10 yıllık bir süreçte, tüm yapıların dönüşümün planlanması uygun olacaktır.

Kanun ve yönetmeliklerin (mevzuatların) hazırlanması ve yürürlüğe girmesi.
Kamuda kurumsal teşkilatlanma ve eğitim.
Ulusal bina envanteri ve bina tescil ve muayene sisteminin kurulması.
Afet ve sivil savunma eylem planının hazırlanması.
10 yıllık ulusal dönüşüm planının yapılması ve onayı.
Etaplar halinde uygulama.
Bu suretle, Türkiye dünyanın en güvenli binalarına sahip ülkesi haline gelecektir. İstisnai olaylar dışında depremde veya başka doğal afetlerde can ve mal kayıpları önlenecektir.

Özeti şudur: Türkiye’de olabilecek tüm depremlerde can kaybı sıfır olacaktır (arızi kayıplar hariç).

Ayrıca, binaların diğer yapısal fonksiyonlarının en iyi düzeye yükseltilmesi ile ekonomik kayıplar önlenecek, afetler dışında asayiş ve güvenlik en üst düzeye çıkacaktır.

Kurulacak sistemin milli ekonomiye katkısı, yaklaşık 40 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Bu kaynağın tasarruf edilmesi ile Ülke kalkınmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
 

Yaşadığınız bina depreme dayanıklı mı?