Türkiye ve deprem: Binalar ne kadar dayanıklı?
30 Ekim'de İzmir'de meydana gelen ve yıkıma sebep olan depremin ardından gözler tekrar Türkiye ve deprem gerçeğine çevrildi. Peki binalar ne kadar dayanıklı?
Busa Haber Gazetesi yazarı Muharrem Karabulur, bugünkü köşesinde Türkiye'nin deprem gerçeğini kaleme aldı.
İşte Muharrem Karabulut'un 'Deprem ve Türkiye' başlıklı yazısı...
İnsanlık tarihinin en büyük salgını ile mücadele ettiğimiz bu günlerde, akıllarımıza takılan bir başka konu ise, içinde yaşadığımız binaların güvenirliliği ne kadar?
Çünkü, koronavirüsten korunma adına getirilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle bizler, günlerce evlere kapalı yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu durumda, insanlarımız ister istemez, özellikle de İzmir’de yaşanılan 30 Ekim depreminin ardından bu sorularla daha sık karşılaşıyoruz.
Oturduğumuz ev, güvenli mi?
Bunun cevabını verebilecek tek kurum var. Belediyeler. Çünkü, İmar Kanunu gereğince, binanın ruhsatının verilmesinden, denetlenmesine, “bu bina projesine uygun ve sağlam olarak yapılmıştır” anlamına gelen yapı kullanma belgesi verilmesine kadar bütün sorumluluk belediyelere ait. Yani, binaların yapımı, kaçak yapılması, projeye uygun olmadan yapılması, ruhsata uygun olmadan inşa edilmesi, yapı kullanma izni belgesi alındıktan sonra tadilatlarla binanın şekli ve şemalinin değiştirilmesinin hepsinden sorumlu tutulması gereken, kanunlarda yazdığına göre kamu kurumu Belediyeler.
Bu olumsuzlukları belirlenip, tespit edecek, cezalandıracak ve yıkımını gerçekleştirilecek olan tek kamu kurumu da belediyeler.
Belediyeler, malum görev yapısı itibariyle İçişleri Bakanlığına bağlı. İmar mevzuatı ve denetlenmesi açısından ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı. Çünkü, Belediyelerin yaptıkları imar planlarının bölgeye uyum sağlayıp sağlamadığını, yapılan alanların gerçekten inşaat alanımı, tarım alanımı, tehlikeli bölgeler mi? Sorularına cevap aranması yer de bu bakanlık.
Şimdi, yetki, görev ve sorumluluk tanımını yaptıktan sonra gelelim. Kamuoyunda tartışılan ve halkımızın da korkularına yol açan reel durumlara.
TMMOB, “Türkiye’de Deprem Gerçeği ve TMMOB Makina Mühendisleri Odasının Önerileri Oda Raporu” nda yer alan verilere göre, 1999 Marmara Depreminden sonra inşaat hatalarından dolayı çöken binalarda oluşan ölüm ve yaralanmalara sebebiyet vermekten dolayı binaların müteahhitlerine yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı. Bu davalardan bin 800’ü Şartlı Salıverme Yasası ve hukuki boşluklardan dolayı cezasız kaldı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarına ceza verilse de çoğu ertelendi. Diğer davalar ise 16 Şubat 2007 günü 7 buçuk yıllık zaman aşımı sürelerini doldurdu ve düştü.
Yaşanan cezasızlık politikası deprem kuşağında olan Türkiye’de her geçen gün yeni bir felakete yol açtı. Van, Elazığ ve İzmir’de yaşanan depremlerde yüzlerce yurttaş hayatını kaybetti, binlerce yurttaş ise evlerinde ağır hasarlar meydana geldi.
Şimdi gelelim günümüze.
En son ölümlü depremin yaşandığı İzmir’e göz atalım.
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, yaşanan depremler sonrası sorumluların yargılanmasının önündeki engelleri yorumladı.
Depremler ile birlikte ortaya çıkan yıkımlarda sadece müteahhitlerin yargılandığını belirten Yücel, yıkımdan, binaya onay veren, kontrol eden ve bu hatalı imalatta rol alanların hepsinin sorumlu olduğunu söyledi. Yücel, bu sorumluların tespit edilmesi için savcılığın titiz çalışması gerektiğini aktardı. İzmir Barosu olarak, İzmir’de yaşanan depreme ilişkin açılan dava için başvurduklarını kaydeden Yücel, gerçek sorumluların ceza alabilmesi için ellerindeki tüm delilleri savcılığa vereceklerini dile getirdi.
İzmir’de 30 Ekim’de meydana gelen deprem nedeniyle 114 kişi yaşamını yitirirken, ölenlerin 112’si dokuz binanın enkazından çıkarıldı.
Depremde yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesullerin de aralarında bulunduğu dokuz kişi, gözaltına işlemlerinin ardından bugün adliyeye sevk edildi.
Peki, sorumlular cezalandırılacak mı? Halkımızın merakla beklediği soru ve cevap bu.
Bu soru daha önce de soruldu. Merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos depreminde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetmiş, 600 bin kişi evsiz kalmıştı. 1999 depreminde haklarında dava açılanların akıbetini yukarıda Mühendisler Odası’nın raporunda belirtildiği şekli ile hatırlatma için yazdım.
BBC Türkçe'nin yayınlarına göre, 1999 Körfez Depreminin ardından 170 kamu görevlisi hakkında görevi ihmal suçlamasıyla dava açıldı. Bu kişilerin bazıları görevden uzaklaştırılırken, bazı davalar da zaman aşımı nedeniyle düştü.
Ayrıca, yıkılan ya da zarar gören binaların müteahhitleriyle ilgili 2 bin 100 dava açıldı. Ancak, bu davalarda verilen hükümler ertelendi veya zaman aşımı nedeniyle düştü.
Yalova'da inşa ettiği binaların önemli bir kısmı çöken ve 200'ye yakın insanın hayatını kaybetmesine neden olan müteahhit Veli Göçer'le ilgili yargı süreci sembol davaya dönüştü. Göçer, 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. 7,5 yıl hapis yattıktan sonra 2011'de tahliye oldu ve geçen yıl kurduğu şirketle yeniden inşaat sektöründe faaliyet göstermeye başladı.
İstanbul'un Avcılar ilçesinde enkaz altından canlı çıkarılan ve boynunun üzerine düşen kolonla çekilen fotoğrafı nedeniyle depremin sembol isimlerinden birine dönüşen Ömür Kınay'ın 20 yıl süren hukuk mücadelesi de Nisan 2019'da sonuçlandı.
Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında bireysel başvuru yapan Kınay'ın depremde enkaz altında kaldığı binanın ruhsatsız ve kaçak yapı olduğunun tespit edilmesiyle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi ve kendisine 27 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Türkiye'nin birincil ve temel sorunu depreme dayanıklı konut!