20 / 11 / 2024

Ümit Boyner: Kentsel dönüşümde bölge dokusuna zarar verilmemeli!

Ümit Boyner: Kentsel dönüşümde bölge dokusuna zarar verilmemeli!

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner: ''Ülkemizde çarpık kentleşme ve afetlere karşı bugüne kadar geliştirilen politikalar, mevzuat çalışmaları ve gerçekleştirilen uygulamalar maalesef yetersiz kalmıştır''




 -''Kentsel dönüşüm projeleri gerçekleştirilirken bölgenin dokusuna zarar vermeden, kentin tarihi, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıyla uyumlu olarak gerçekleştirilmesi oldukça önemli'' -''İnşaat sektörü, Türkiye'nin rekabet gücünün artması ve kalkınmanın sürdürülebilir kılınması açısından kritik bir öneme sahip'' -''Sürdürülebilir şehirler için en temel gereklilik çevre dostu, enerji verimli ve kullanışlı sürdürülebilir binalar, bir diğer deyişle yeşil binalardır'' 



 Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'de çarpık kentleşme ve afetlere karşı bugüne kadar geliştirilen politikalar, mevzuat çalışmaları ve gerçekleştirilen uygulamaların yetersiz kaldığını belirtti. 

     Boyner, İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) ve TÜSİAD işbirliğiyle gerçekleştirilen ''4. Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi''nin açılışında yaptığı konuşmada, TÜSİAD olarak iş dünyasının üzerine düşen sorumlulukların bilincinde olarak sürdürülebilir kalkınmayı ana öncelikleri olarak belirlediklerini söyledi. 

     Bu doğrultuda, geçen sene, sürdürülebilir bir geleceğin bugünle bağlantısını kurmak amacıyla iş dünyası bakış açısıyla ''Vizyon 2050 Türkiye'' raporunu hazırlayarak iş dünyasının karşılaşacağı zorlukları, fırsatları ve izlenmesi gereken yol haritasını ortaya koyduklarını anlatan Boyner, Vizyon 2050 Türkiye Vizyonu çerçevesinde ekonomiyi etkileyen sektörlerin sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalar kapsamında ''Sürdürülebilir Turizm'' raporunu Eylül ayında kamuoyuyla paylaştıklarını anımsattı. 

     Boyner, şunları söyledi: 

     ''Vizyon 2050 Türkiye' raporumuzun Şehirleşme Başlığı altında 'Ekolojik Şehir' ve 'Akıllı Şehir' kavramlarına değinerek, sürdürülebilir şehirlere ulaşmamız için atılması gereken adımları tespit ettik. Sürdürülebilir şehirler için en temel gereklilik çevre dostu, enerji verimli ve kullanışlı sürdürülebilir binalar, bir diğer deyişle yeşil binalardır. İMSAD, UNG ve TÜSİAD işbirliğinde hazırlanan ve bugün sizlerle paylaştığımız 'İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik, Yeşil Binalar ve Nanoteknoloji' raporumuzda inşaat sektörünün geleceğini belirleyecek temel eğilimler ve stratejileri irdeleyerek bu eğilimlerden en önemlisi olan sürdürülebilir binaların tasarımı üzerinde duruldu. 

     Sürdürülebilir bir inşaat sektörü için nanoteknolojinin inşaat sektöründe kullanımı ve yarattığı değer ele alınarak, inşaat sektörünün teknoloji odaklı ve katma değeri yüksek bir sektöre dönüşmesi için atılması gereken adımlar ve izlenmesi gereken stratejiler belirlendi.'' 

     

     -''İnşaat sektörü kritik öneme sahip''- 

     

     Boyner, inşaat sektörünün 2011 yılında gerçekleştirdiği yüzde 11,2'lik büyüme ile ekonomiye sağladığı katkının yanı sıra toplam üretim, dış ticaret ve istihdamdaki payı da göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin rekabet gücünün artması ve kalkınmanın sürdürülebilir kılınması açısından kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. 

     Türk inşaat firmalarının son yıllarda Afrika, Avrasya ve Ortadoğu'da müteahhitlikten yapı malzemeleri imalatı, konut, sanayi ve turizme kadar çok çeşitli alanlarda kazandığı tecrübe ve bilgi birikiminin Türkiye'ye önemli bir rekabet gücü kazandırdığını aktaran Boyner, dünyadaki trende paralel olarak Türkiye'de kentleşme oranının her geçen gün arttığını hatırlattı. 

     Boyner, nüfus artışı ve köyden kente göçün de etkisiyle bugün yüzde 75 dolaylarında olan kentleşme oranının 2050 yılında yüzde 85'e ulaşacağı yönündeki tahmini dile getirdi. 

     Bunun sonucunda konut ihtiyacının da her geçen gün artmasının inşaat sektörü için fırsatlar yaratacağına dikkati çeken Boyner, inşaat sektörünün çevre üzerinde ise ciddi baskılar oluşturduğuna işaret etti. 

     Bugün dünyada üretilen enerjinin yüzde 40'ının, suyun yüzde 17'sinin ve ormanların yüzde 25'inin binalar tarafından tüketildiğini kaydeden Boyner, binaların çevre ve insan sağlığına olan etkilerinin azaltılması amacıyla çevreye karşı sorumlu ve enerji verimli yeşil bina kriterleri geliştirildiğini belirtti. 

     Boyner, ''Ortalama binalara oranla yüzde 30 daha az enerji harcayan ve yüzde 50'ye yakın su tasarrufu sağlayan yeşil binalar, getirdikleri yaratıcı çözümlerle bina kullanıcılarına da daha sağlıklı ve verimli ortamlar sunmaktadır'' dedi. 

     

     -''Yeşil binaların maliyetli olduğu inancı doğru değil''- 

     

     Kamuoyunda yeşil binaların maliyetli olduğuna dair bir inanç bulunduğundan yakınan Boyner, ''Yeşil binalar hakkında kamuoyundaki genel inancın aksine, yapılan araştırmalar yeşil bina uygulamalarının ilk aşamada sadece yüzde 2'lik bir ek maliyet oluşturduğunu göstermektedir. Bununla birlikte yapılan bu ilave yatırımla elde edilecek tasarruf sayesinde binanın yaşam süresi boyunca maliyetinin 10 katına kadar kazanç sağladığı da ortaya konulmuştur'' diye konuştu. 

     Cari açığın yüzde 67'sinin enerji ithalatından kaynaklandığını vurgulayan Boyner, bu sorunla başa çıkabilmek için enerjinin verimli kullanılmasının büyük önem taşıdığını anlattı. 

     Türkiye'deki enerji harcamalarının yaklaşık yüzde 40'ının binalardan kaynaklandığına, bu enerjinin büyük çoğunluğunun ise ısıtma ve soğutma amaçlı tüketildiğine dikkati çeken Boyner, ''Isı yalıtımlı bir binanın yüzde 50'ye varan ısı yalıtımı sağladığı bilinmesine rağmen bugün Türkiye'de yalıtımı yapılmış binaların oranı yüzde 10'u geçmiyor. Ülkemizdeki 19 milyon konutun enerji tasarruflu yeşil binaya dönüştürülmesi sonucunda enerji ithalatında sağlayacağımız yüzde yüzde 40'lara varan tasarrufun, cari denge başta olmak üzere ekonomimize olan olumlu katkısı aşikardır'' görüşünü dile getirdi. 

     

     -''Çarpık kentleşme ve afetlere karşı politikalar, mevzuat ve uygulamalar yetersiz''- 

     

     Boyner, ''Topraklarının yüzde 92'sinin birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde olduğu, nüfusun ise yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ülkemizde çarpık kentleşme ve afetlere karşı bugüne kadar geliştirilen politikalar, mevzuat çalışmaları ve gerçekleştirilen uygulamalar maalesef yetersiz kalmıştır'' diye konuştu. 

     Ülkemizdeki mevcut yapıları incelediğimizde büyük bir kısmının eski mevzuat uyarınca inşa edildiğini ve dolayısıyla dayanıksız ve sağlıksız olduğunu görüyoruz. Bu binaların depreme dayanıklı olarak yenilenmesi veya yeniden inşası için çözümlerin geliştirilmesi ülkemizin ve inşaat sektörünün en önemli gündem maddelerinden biri.'' 

     Boyner, kamuoyunda kısaca ''Kentsel Dönüşüm Yasası'' olarak da bilinen afet riski altındaki binaların iyileştirme, tasfiye ve yenilemelerine ilişkin düzenlemeyi ise bu kapsamda önemli bulduklarını vurguladı. 

     

     -''Kentsel dönüşüm yeşil binalara dönüşüm için de fırsat''- 

     

     Kentsel dönüşümün, bölgenin dokusuna zarar vermeden, kentin tarihi, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıyla uyumlu olmasının önemine değinen Boyner, ''Kentsel dönüşüm projeleri sadece afete hazırlık olarak değil, sürdürülebilirliği de kapsayacak şekilde ele alındığı takdirde mevcut binaların yeşil binalara dönüşümü açısından büyük bir fırsat yaratacaktır. Söz konusu bakım, yenileme ve yıkım süreçlerinde binaların sürdürülebilirlik prensiplerine uygun olarak tasarlanması, daha güvenli binalara kavuşmanın yanı sıra daha kullanışlı, daha verimli ve çevreyle dost şehirlerde yaşamamızı sağlayacaktır'' şeklinde konuştu. 

     

     -İMSAD Sürdürülebilirlik Farkındalık Anketi- 

     

     İMSAD Sürdürülebilirlik Farkındalık Anketi'nin üye şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılığının yüksek olduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Boyner, sözlerini şöyle tamamladı: 

     ''Bununla birlikte çalışma, şirketlerimizdeki sürdürülebilirlik stratejisi ve uygulamalarındaki eksiklikleri de bizlere göstermektedir. Unutmamalıyız ki sürdürülebilirlik kısa vadeli bir strateji değil, uzun bir yol haritası, bir vizyon. Bu yolda eksikliklerimiz var, ancak tüm paydaşların katılımı ile bugünden gerekli politikaları oluşturduğumuz ve uyguladığımız takdirde, doğal kaynakların dengeli kullanıldığı, ekonomik ve sosyal alanda sürdürülebilir gelişmeye sahip yaşanabilir bir dünya için geç kalmış değiliz.'' 

     AA


Geri Dön