Wilma Elles, Tünel'deki evinin kapılarını açtı!
InStyle Home dergisi, Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinin Carolin'i, Alman oyuncu Wilma Elles'in Tünel'deki evini ziyaret etti
Güzel oyuncu, zamanın kendisi için durduğu bu yalın dairede, sevimli kedisi Jazz, sevdiği kitaplar, DVD’ler ve siyah-beyaz fotoğraflar ile sakin bir yaşam sürüyor. Wilma Elles, 2004’te Köln’deki Theaterschule Celan, Arturo Schauspielschule’den mezun oldu, 2008’de “Türk Usulü” adlı sinema filminde başrol oynadı. Şimdilerde Kanal D’nin reyting rekortmeni dizisi “Öyle Bir Geçer Zaman ki”nin Carolin’i olarak izleyici karşısına çıkıyor. Önümüzdeki ay da Ali Vatansever’in yönettiği “El Yazısı” adlı filmi vizyona girecek. İstanbul’un karlara büründüğü bir gün bu başarılı oyuncunun Tünel’deki evini ziyaret ediyoruz. Apartmanın zilini adeta donmuş bir vaziyette çalıyoruz. Bizi kucağında kedisi Jazz ve içimizi anında ısıtan sıcak gülüşüyle kapıda karşılıyor. Diziden alışık olduğumuz aksanlı Türkçesiyle “Hoşgeldiniz” diyerek içeri buyur ediyor. BEYOĞLU’NDA MÜTHİŞ BİR ENERJİ VAR Hazırladığı güzel atıştırmalıklar ve çaylar eşliğinde mutfakta koyu bir sohbete dalıyoruz. Karşımızda üzerinde eşofmanları, hafif dağınık toplanmış saçları ve spor ayakkabıları ile “fettan kadın Carolin” görüntüsünden çok uzak, harika bir ev sahibesi var. Bu eve bir sene önce taşınmış Elles... “Mutfak ve banyolar şu anda tadilatta. Burası tarihi bir apartman çünkü. Ve harikulade bir manzarası var” diye anlatmaya başlıyor. Beyoğlu, onun Nişantaşı ve Arnavutköy gibi en sevdiği semtler arasında... “Burada oyunculuğumu besleyen müthiş bir enerji var” diyor. 30 KUZENİM VAR HEPSİ BAŞKA YERDE Türkiye’ye 1,5 yıl önce gelmiş ve İstanbul’a görür görmez aşık olmuş. Kalabalık bir ailede büyüdüğünden bahsediyor. Büyük dedesi dışında ailede bir tek o oyuncu olmuş. “İki erkek, iki kız kardeşim ve 30 kuzenim var. Hepsi de dünyanın farklı yerlerinde yaşıyorlar şimdi” diye anlatmayı sürdürüyor. Köln doğumlu olan Wilma Elles, 10 yaşından beri okulda tiyatro ve dans dersleri aldığından bahsediyor. Bir de sabah çok erken kalkanlardan olduğundan: “Uyanır uyanmaz ilk işim büyük bir bardakta bitki çayı içmek olur. İşim gereği uyku düzenime önem veriyorum. Gece en geç 01.00 dedin mi yataktayım.” Sabahları evinin salonunda yoga ile güne başlıyor. İşi gereği fiziğine ve yediğine içtiğine çok dikkat ediyor. Tam bir Alman disiplini sergiliyor bu konularda... FAZLA MOBİLYA VE AKSESUVAR SEVMEM 400 m2’lik yüksek tavanlı ev, son derece ferah bir salon, uzun bir koridor, beş oda, iki banyo ve mutfaktan oluşuyor. “Minimal tarzda döşenmiş evleri çok beğenirim. O yüzden, burayı dekore ederken, etrafta çok fazla mobilya ve gereksiz aksesuvar olsun istemedim” diyor. Swarovski’nin kristal ev objelerine bayılıyor ama... “Özellikle de bu melekli olanı çok şeker” diyerek The Woo’dan aldığı ahşap kitaplık üzerindeki kristal cam meleği işaret ediyor. Ahşap parkeli, beyaza boyanmış salonunun tam ortasında mor kadife kumaşla kaplanmış geniş ve rahat L bir kanepe dikkat çekiyor. Oyunculuk ve İstanbul üzerine olan kitaplarını da ortadaki beyaz sehpasına yerleştirmiş Elles... Üzerinde mor renkli cam aksesuvarlar var. Uzun yemek masası üzerinde ise yine mor orkideler dikkat çekiyor: “Renklerin gücüne inanırım. Özellikle mor, benim en sevdiğim renktir evde. Girdiği ortama farklı bir enerji katıyor. Kıyafetlerde ve dekorasyon seçimlerimde elim ilk bu renge gider hep...” OKUDUĞUM İLK TÜRKÇE KİTAP “KÜÇÜK PRENS” Evin koridor ve salon duvarlarına yaslanmış duran siyah-beyaz fotoğraflar gözümüze çarpıyor. Bunlar yazar ve fotoğrafçı arkadaşı Levent Özçelik tarafından çekilmiş. “Geçen yıl Fransız Kültür Merkezi’nde Paradis adlı bir sergi açmıştı. Hepsi de Paris’i konu alıyor” diyor. Koleksiyon Mobilya’dan alınan kitaplıkta ise oyunculuk ve tiyatro üzerine kitapları var. “Artık Türkçe okuduğum kitapları daha rahat anlayabiliyorum” diyen oyuncu, Türkçe olarak ilk “Küçük Prens”i okumuş. Şimdi elinde, geçenlerde sette bulduğu “Bir Dilek Tut” var. İSTİKLAL’DE YÜRÜMEK ÇOK GÜZEL Setten eve geldiğinde yorgunluğunu kitap okuyarak ve DVD izleyerek atıyor. Mor kanepesine yayıldığında da ayak ucuna ilişen kedisi Jazz eşlik ediyor ona... Audrey Hepburn’ün “Tiffany’de Kahvaltı” filmini defalarca izlemek de hoşuna gidiyor. Hele de karın lapa lapa yağdığı böyle bir İstanbul kış gününde... “Ya da İstiklal’de kalabalığın arasına karışıp yürümek de çok güzel olur” diyor gülümseyerek Wilma Elles... Instyle Dergisi/ Yazı: Serra AKAR Fotoğraflar: Serra Mübeccel GÜLTÜRK - Ceren SEMERCİ Styling: Zeynep ESENİL