Yapı Denetim Yasası günün ihtiyaçlarına yanıt vermiyor!
Sektörüde mevcut aksaklıkların giderilmesi için tüm tarafların katkısıyla, yeni bir 'Yapı Denetim Yasası' hazırlanması beklentisi hakim
Yüzölçümünün yüzde 92'si nüfusunun ise yüzde 95'i deprem kuşağında yer alan Türkiye'de 17 Ağustos 1999'da yaşadığımız Marmara depreminin üzerinden 11 yıl geçmiş olmasına rağmen bina stoğunun çoğunluğunun depreme karşı hala savunmasız olduğu görülüyor. Bu son 58 yıl içinde meydana gelen depremler; 58 bin 202 kişinin hayatını kaybetmesine, 122 bin 96 kişinin yaralanmasına ve yaklaşık 411 bin 465 binanın da yıkılmasına veya ağır hasar görmesine neden oldu. Tüm acı deneyimlere rağmen TÜİK'in verileri baz alındığında, Türkiye'de yaklaşık 15 milyon konutun yüzde 55'inin herhangi bir denetime tâbi tutulmaksızın inşa edildiği ve bu konutların yüzde 40'ının ise tadilata ve güçlendirmeye ihtiyacı olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından, 55 bin 651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde incelenen binaların yüzde 79'unun da hasarlı bulunduğu tespiti yapılıyor. Türkiye'de yapı denetimi ve güvenliği konusundaki kurumsal tedbirlerin ise 17 Ağustos depreminden sonrasında ortaya çıktığını aktaran yapı sektörü temsilcileri, bu yönde en önemli çalışmalardan biri olan Yapı Denetim Yasası'nın, ağır aksak ilerlediğini ifade ediyor. 2001 yılında çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası'nın ilk olarak 19 pilot ilde uygulanmaya başladığı hatırlatılırken ilgili yasanın Bakanlar Kurulu kararıyla 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren tüm Türkiye'yi kapsayacak şekilde hayata geçirileceği bildiriliyor. Yasanın bu haliyle kamu yapılarını kapsamadığına dikkat çeken sektör temsilcileri, ayrıca TOKİ, KİPTAŞ gibi kamuya ait kurumların gerçekleştirdiği konut projelerinin de kapsam dışı bırakıldığına işaret ediyor. Bu çerçevede kamuoyunda oluşan hakim görüş, yapı denetimindeki mevcut aksaklıkların giderilebilmesi için tüm tarafların katkısıyla, yeni bir yapı denetim yasasının hazırlanması yönünde.
1938 tarihinde çıkartılan 3458 sayılı "Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun"dan başlayarak bu alandaki tüm yasalann yenilenmesini öneren İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu Başkam Serdar Harp, günün ihtiyaçları doğrultusunda, bilimsel gerçekleri ve toplumsal çıkarları karşılayan bir Yapı Kanunu'nun hazırlanması inancını taşıyor. Bu kanunla birlikte İmar Kanunu, Yerel Yönetimler Kanunu, Kamu İhale Kanunu gibi yasalarda da düzenlemelere ihtiyaç olduğunu ifade eden Harp, Yapı Denetim Yasası hakkında ise şu tespitlerde bulundu: "Kanun, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 26. maddesinde belirtilen kamu yapı ve tesisleri ile 2 7. maddede belirtilen ruhsata tâbi olmayan yapıların dışında kalan belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak yapıların denetimini kapsıyor. Ayrıca, bodrum kat hariç tek parselde bulunan ve 200 metrekareyi geçmeyen iki katlı müstakil yapılar da 4708 sayılı yasa kapsamı dışında bırakılıyor. Yapı Denetim Yasası'nın kapsam açısından en sorunlu kısmı, kamu kurumu inşaatlarını dışarıda bırakmasıdır. Bütün kamu yapılan yasa kapsamına alınmalı, TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri kuruluşların inşaatlarının denetimi yapı denetim sistemi içerisine dahil edilmelidir."
"Deprem zamanlarında bilgi kirliliği yaşanıyor"
Bir doğa olayı olan depremin, bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planlan, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi gibi nedenlerden ötürü Türkiye'de afete dönüştüğünü vurgulayan uzmanlar, bunun ekonomik sonucu olarak da her yıl GSMH'nin yaklaşık yüzde 3 ila yüzde 7'sinin afet zararlarına aynldığına dikkat çekiyor. Bu nedenle öncelikle deprem hasar, zarar ve can kayıplarının azaltılmasına yönelik, mühendis mimar ve şehir plancılarının ortaklaşa depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamaları ve üretmeleri talep ediliyor. Tabii bu çerçevede önceliğin, nüfusun yoğun olduğu fay hatlanna yakın bölge ve illere verilmesi beklenirken projelerin de deprem yönetmeliğine uygun olarak hazırlanması hususu üzerinde duruluyor.
Depreme karşı dayanıklılık konusunda herhangi bir yapı çeşidinin üstünlülüğünün bulunmadığı görüşünde birleşen uzmanlar, ister betonarme ya da çelik olsun ister ahşap ya da prefabrik olsun tüm yapıların kendilerine has avatajlarının bulunduğunu aktarıyor. Önemli olanın bu noktada yapının amacına uygun malzemelerde, güvenlik esaslarına uygun biçimde yapılıp yapılmadığına dikkat çekiyor. Türkiye'de özellikle deprem zamanlarında bu anlamda bir bilgi kirliliği yaşandığı aktarılırken bu dönemlerde bazı yapı malzemelerinin haksız yere karanlandığına dair endişeler dile getiriliyor. Bunun yanlış bir yaklaşım olduğu konusunda kamuoyunu uyaran uzmanlar, bir binanın yapımında kullanılan malzemeden çok nasıl yapıldığına dikkat edilmesini öneriyor. Kısaca ifade etmek gerekirse yapının inşa edileceği bölgenin depremselliği göz önünde bulundurularak, zemin karakterlerine uygun tasarlanan, deprem yönetmeliği çerçevesinde projelendirilen, inşa süreci denedenen yapılar taşıyıcı sistemlerinde hangi yapı malzemesi kullanılmış olursa olsun depreme dayanıklı yapılardır.
Zorunlu deprem sigortası yaptıranların sayısı artıyor
17 Ağustos 1999 depreminin ardından yaşanan afetin büyüklüğü sigorta kapsamında bulunup bulunmadığı gerçeğini doğurdu. Bu kapsamda, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) 1999'da yasanan depremin ardıdan 2000 yalında Hazine Müsteşarlığı'nı bağlı olarak kuruldu ve zorunlu deprem sigortası sisteminin yut ütülmesl lorumki luğunu üstlendi. Zorunlu deprem sigortası yaptıranlar sadece konutları yıkıldığında değil, depremin neden olduğu kısmi hasar durumunda da sigorta bedeline kadar tazminat alabiliyorlar. Bu da bina sahiplerinin depremden sonra maddi güçlük çekmeden hayata kaldıklan yerden devam etmelerinde önemli bir rol üstleniyor. Zorunlu deprem sigortası, Türkiye'deki 29 sigorta şirketine bağlı yaklaşık 15 bin 700 yetkili acente ve sigorta acentesi banka şubeleri tarafından yapılıyor. Sigorta şirketleri zorunlu deprem sigortası yaparken aracılık görevini üstleniyor. Konutlar DASK tarafından teminat altına alınıp herhangi bir hasar durumunda tazminat kurum tarafından karşılanıyor. Başladığı günden beri, zorunlu deprem sigortası kapsamına giren 13 milyon konuttan 3.3 milyon adedi yani yüzde 25'i sisteme dahil edildi. Geçtiğimiz beş yılda poliçe adedinde yaklaşık yüzde 50 oranında bir artış yaşadığını bildiren DASK, en kısa zamanda sigortalı konut sayısını 5.5 milyona çıkarmayı hedefliyor. Kurumdan yapüan açıklamaya göre; son 10 yıl içinde hasar verici 254 depremde zarar gören zorunlu deprem sigortalı konutlara 20 milyon TL'yi aşan hasar ödemesi yapıldığı görülüyor. Bu ödemelerin yüzde 97'si kısmi hasarlar için yapılan ödemeleri kapsarken, bugün DASK, reasürans korumalarıyla birlikte 4 milyar TL'ye ulaşan ödeme gücüne ulaşmış durumda.
Dünya