Yüksekleri aşağıda tutun!
Kartal Kentsel Dönüşüm Projesi'nin mimarı Hadid, İstanbul'un doğal engebesinin çıkış noktası olduğunu belirterek, "Yüksekteki binalar alçak, alçak alanlarda yapılanlar yüksek olursa şehrin silueti yumuşar" dedi..
'Kuleler strateji gereği dikiliyor, hepsi hızlı gelişmenin göstergesi' Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi ilk kadın mimar olan ve Türkiye'de 555 hektarlık Kartal Kıyı Kesimi Kentsel Dönüşüm Projesi'ne imza atan Zaha Hadid, TOKİ ve ULI'ın (Urban Land Instutue) desteği ile düzenlene Uluslararası Yarıyıl Konferansı Forum İstanbul'da konuşma yapmak üzere İstanbul'a geldi. Bugüne dek yaptığı tasarımlarla mimariye radikal değişiklikler getirdiği ifade edilen Hadid, kariyerinin 25'inci yılını kutluyor. Kent planlamadan otomobil tasarımına, terminalden müzeye birçok farklı projede imzası olan ve dünyanın dört bir yanında çalışmalar yapan Hadid ile İstanbul'u ve Kartal projesini konuştuk.
* Kariyeriniz yarışmalar ve ödüllerle dolu. Sizi Türkiye'de düzenlenen bir yarışmaya katılmak için cezbeden faktör ne oldu?
Birincisi, ben İstanbul'u çok seviyorum. İkincisi, Kartal-Pendik hattındaki o yer çok büyük bir alan ve birkaç farklı segmentten oluşuyor. Endüstriyi, binaları ve altyapıyı bir araya getirebileceğimiz çok kapsamlı bir proje olduğu için son derece ilginçti. Bir de yer çok enteresan. Hem deniz kenarı hem de söylediğim gibi endüstri alanına kadar uzanan bir yer. Bu da çok çekici oldu benim için. 'Planlama kavramı değişti'
* Kartal'dan sonra Türkiye'den başka projeler için de teklifler aldınız mı?
Birtakım başka projeler ve yerler için de birlikte çalışmak istediler ancak bunlardan bir şey çıkmadı. Çünkü somut öneriler değildi.
* İstanbul'un genel planması konusunda ne gibi önlemler alınabilir?
İki hafta önce 25 sene sonra ilk kez Mısır'a gittim. Bir de baktım ki uçaktan, eskiden tek başına duran piramitlerin hemen dibinden binalar başlıyor. Bir şehir oluşmuş. Bütün o yapılar kaçak. 10 sene sonra elektrik, 15 sene sonra su verilecek oraya. Yani, bir anda binaların arkasından fırlamış piramitleri görünce 'acaba coğrafyamı mı şaşırdım' diye düşündüm. Demek istediğim, bir stratejinizin olması lazım. 60'larda 'planlama' deyince insanların tüyleri ürperiyordu. Fakat şimdi planlamanın içeriği de anlamı da değişti. Eskiden planlama zonlama' idi. Şurada oturma, şurada endüstri, şurada çalışma yeri gibi... Şimdi öyle değil. Çok fonksiyonlu binalar ve mahalleler yaratılınca çalışma alanları, okuma alanları, hepsi bir yere toplanmaya başladı. İstanbul, Hong Kong gibi çok engebeli bir yer ve doğal engebesini bir çıkış noktası haline getirebilirsiniz bu şehirde. Mesela, Pera'dan bakıldığı zaman cami kubbeleri yeni dağlar gibi görünüyor. Onların önünde çok da yüksek olmayan binaları yapıp çok da yoğun bir nüfusu şehir içinde tutabilirsiniz. Diğer yandan, şehir çok fazla inişli çıkışlı olduğu için İstanbul'da üst kısımlarda yapılan binalar çok daha alçak, ama alt kısımlarda yapılan binalar yüksek olmalı. Böylece şehre çok daha akışkan ve yumuşak bir silüet kazandırılabilir. Yani, söz ettiğim şey yüksekleri aşağıda tutmak. Mutlaka stratejik planlama olmalı. 60'lardaki gibi zonlama planlamalar artık demode oldu, yapılmıyor.