Yusuf Beyazıt: Osmanlı vakıflarını ihya ediyoruz!
Biz Osmanlıca'yı Türkçe'ye transkripsiyonunu yapıp sonra da yabancıların dillerine tercüme etmek suretiyle orijinallerinin yanında bu tercümelerini de onların hizmetine sunuyoruz. Bu konuda üniversitelerimizden de insanlar görevlendirdik
Biz Osmanlıca'yı Türkçe'ye transkripsiyonunu yapıp sonra da yabancıların dillerine tercüme etmek suretiyle orijinallerinin yanında bu tercümelerini de onların hizmetine sunuyoruz. Bu konuda üniversitelerimizden de insanlar görevlendirdik. Ve oradaki vakıf eserleri de artık bir bir tespit edilmeye başlandı. Bunlar da artık uluslararası hukukun gündemine gelmeye başladı.
Yurtdışındaki vakıflardan, Osmanlı topraklarındaki vakıflardan size gelip 'Bizim vakıfların gerekli şeyini bulamadık, kökü sizde vardır belki' diye soranlar oluyor mu
Y.B: Bu konuda çok yoğun çalışıyoruz. Ve ben bu insanların talepleri karşısında ağlıyorum. şu anda benim iki tane ekibim, birisi Bosna'da, birisi Kosova'da, Bosna'dan, Kosova'dan, Makedonya'dan gelen insanlarla biz de gidiyoruz. Bizim elimizdeki bütün bu belgeleri teslim ettik. Protokoller yaptık. şimdi çalışmalarımızı biraz daha ileri götürdük. Bizdeki belgelerin fotokopilerini vermek onların işine yaramıyor. çünkü bu belgeler Osmanlıca... Osmanlıca bilenler çok az. Biz Osmanlıca'yı Türkçe'ye transkripsiyonunu yapıp sonra da onların dillerine tercüme etmek suretiyle orijinallerinin yanında bu tercümelerini de onların hizmetine sunuyoruz. Bu konuda üniversitelerimizden de insanlar görevlendirdik. Ve oradaki vakıf eserleri de artık bir bir tespit edilmeye başlandı. Bunlar da artık uluslararası hukukun gündemine gelmeye başladı. Ben, sırf görevi bu olan Dış ilişkiler Daire Başkanlığı kurdum. Ve bu daire başkanlığının görevi sadece bu. Bu kanun meclisten geçerken bazıları 'Siz Dış ilişkiler Daire Başkanlığı'nı ne yapacaksınız Sağlık Daire Başkanlığı kuruyorsunuz. Dış ilişkiler Daire Başkanlığı kuruyorsunuz. Sizin amacınız ne'. diye eleştirdiler. Oysa bizim amacı ¬mız yurtdışındaki bu eserlerin kayıtlarına sahip çıkmak, oradaki ka-yıtların fotokopisini alıp buraya getirmek, buradaki kayıtları alıp oraya götürmek. 0 kayıtları birebir örtüştürmek suretiyle bu varlıkları açığa çıkarmak ve onların tamirleri konusunda destek olmaktır. Biz de Allah'ın izniyle bunu yapmaya gayret ediyoruz.
GÜNÜMÜZÜN VAKIF ANLAYIşI BİLE OSMANLI'NIN VAKIF ANLAYIşINA YETİşEMEMİşTİR
F.U.: Amerika ve Avrupa'da da birtakım vakıflar var. Batıda vakfın tarihi ne zaman başladı 200 seneyi geçmiyor galiba. Rockefeller Vakfı gibi başka ülkelere yönetici yetiştiren, kendilerine kuyruk yetiştiren vakıflar da var, Migros bir anlamda vakıftı mesela. Ben 1973 yılında İstanbul'a ilk geldiğimde Koç'la ortaklardı. İlk süper marketti. Migros'un vakıf senedinde şöyle bir şey varmış. İkinci Dünya Harbi'nden sonraki fakir insanlara hitab etmek için kurulmuş. % 6 karla mal satması hedeflenmiş. İçki ve sigara satmayacakmış. 1973'teki Migroslarda içki ve sigara yoktu. Piyasada zeytin 10 lira iken orada 4 liraydı. 1.5 sene sonra Koç satın aldı. Ve o fiyat ertesi gün 10 lira oldu. Siz yurtdışındaki Hıristiyan veya diğer dinlere ait vakıflar hakkında ne diyorsunuz
- Y.B.: Ben 2003 yılında göreve başladığım zaman Portekiz'e gittim. İFC'nin bir toplantısı vardı. 0 toplantıya katılmak üzere gitmiştim. Yakamda da TC Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlük yazısı vardı. Resepsiyonda Portekizli bir bakan bana ilk defa toplantılarına Türkiye'den Vakıflar Genel Müdürünün geldiğini, Osmanlı'nın paşalığını yapmış Gülbekyan adında bir zatın Portekiz'e gidip, bir müze açıp, bir vakıf kurduğunu, Portekiz'in eğitim, sağlık vs. alanlarının tamamını Türkiye'den giden bir vakfın kurduğunu, bunları sübvanse ettiğini, karşıladığını, kendisinin de o vakfın burslarıyla okuduğunu söyledi. 'Ve maalesef Türkiye'den siz bu toplantılara ilk defa katılıyorsunuz. Halbuki Türkiye'de Osmanlı'dan kurulan bir vakıf bile Portekiz'i abad etmiş, siz Türkler dünyada örnek teşkil etmişsiniz. Daha düne kadar biz vakfa fondeyşın demezdik. Evkaf derdik. Ama şimdi bütün insanlık fondeyşın diyor. Evkafla fondeyşın aynı değildir. Vakıfta tükenmek yoktur. Kıyamete kadar devam etmesi arzulanır. Ama fondeyşın bağışlanan bir malın bitinceye kadar harcanma şeklidir. Günümüzün vakıf anlayışı bile Osmanlı'nın vakıf anlayışına yetişememiştir' dedi. 'Bu toplantılarda bize anlatacak çok şeyin olması lazım' dedi. Avrupa'da ve Amerika'daki vakıf anlayışı aynen söylediğiniz gibi derinliği olmayan, yok olmaya dayalı, sadece bağışçının bağışlarının sınırlarıyla kalan bir sistem... Ama bizim vakıf anlamışımız tüzel kişiliği olan, varlığı olan bir anlam bütün ¬lüğü içerisindedir. çok farklıdır, çok önemlidir.
Akit/Fatih UÄURLU