2. Abdülhamid'in torunları dedelerinin mirasını istiyor!
Sultan II. Abdülhamid'in, 11 yasal mirasçısı mahkemeye başvurarak, mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürdü
Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahlarından Sultan II. Abdülhamid'in, 11 yasal mirasçısı mahkemeye başvurarak, "Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı üyelerinin yurtdışına çıkarılmasına dair kanunun" yanlış uygulanması sonucu mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürdü. Mirasçılar, kendilerine gayrimenkul mülkiyetinin intikalini engelleyecek herhangi bir kısıtlama içermeyen ve güncel vârisleri gösteren mirasçılık belgesi verilmesini talep etti.
Sultanı 2. Abdülhamid'in torunları olan Harun Abdülkerim Osmanoğlu, Dündar Abdülkerim Osmanoğlu, Osman Nami Osmanoğlu ve Bülent Osman'ın da aralarında bulunduğu 11 mirasçısı, mahkemeye başvurarak büyük dedelerinden bugüne kadar gelen bütün vârislerin mirasçılık belgelerinin çıkarılmasını talep etti.
MALVARLIKLARINA EL KONDU
431 Sayılı Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı üyelerinin yurtdışına çıkarılmasına dair kanunun 1924 yılında çıkarıldığı belirtilen davada, bu kanunla Osmanlı Devleti'nde padişahlık yapmış kişilerin tapuya kayıtlı gayrimenkullerine el konularak millete intikalinin amaçlandığı belirtildi. Sultan II. Abdülhamid'in 1918 yılında vefat ettiği belirtilen davada, söz konusu kanunun ise 1924 yılında çıkarıldığı ifade edildi. O dönemin ve günümüz hukukuna göre mirasın, 1918 yılında kendiliğinden mirasçıların mülkiyetine geçtiği ifade edilerek, 1924 yılında çıkarılan bir yasanın 1918 yılındaki hukuksal bir duruma uygulanmasının mümkün olmadığı öne sürüldü.
1924 yılında çıkarılan kanunun geriye uygulanması durumunda bile anılan yasa ile el konulacak bir padişah mülkü olmadığından, yasanın davacılar ve mirasçılarına uygulanmasının hukuken mümkün olmadığı ifade edildi. 1949 yılında bu konu ile ilgili olarak Meclis yorumu yapıldığı ve daha önce bu yönde olumlu görüş bildiren Yargıtay'ın da Meclis yorumu doğrultusunda kararlar vermeye başladığı öne sürülen davada, 431 Sayılı Yasa'nın Sultan II. Abdülhamid'in mirasçılarına da uygulandığı ifade edildi.
DÖNÜŞE İZİN VAR MİRASTAN HAK YOK
Davada, 1952 yılında Sultan II. Abdülhamid'in mirasçılarının yurda dönmelerine izin verildiği, ancak miras talep etme haklarının ortadan kaldırılarak adeta gayrimenkullerinin müsadereye uğratıldığı öne sürüldü. Açılan davada, günümüz kanunlarına ve Türkiye Cumhuriyeti'nin evrensel hukuka entegre olma sürecinde yapılan düzenlemelere bakıldığında, II. Abdülhamid'in yasal mirasçılarının mülkiyet haklarının iadesinin açıkça belli olduğu ifade edildi.
AİHM'nin bireylerin mülkiyet haklarının ihlal edilmesini hiçbir şekilde meşru görmediği vurgulanan davada, kişilerin mülkiyet dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı olduğu ve Abdülhamid'in mirasçılarının da bu hakka saygı gösterilmesini talep ettiği kaydedildi.
TORUNLARDAN SADECE ÜÇÜ TÜRKİYE'DE
Sultan II. Abdülhamid'in mirasına hukuka ve yasal düzenlemelere aykırı olarak 25 yıl sonra bir Meclis yorumu ile keyfi olarak el konulduğu öne sürülerek, bu konuda hukuki kesinlik şartının bulunmadığı ayrıca tazminat şartının gerçekleşmeyerek adil denge şartının da oluşmadığı ifade edildi.
Mülkiyet hakkının evrensel ve ulusal mevzuat uyarınca temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirildiği ifade edilen davada, bu konudaki sınırlamaların da evrensel kurallara uygun olması gerektiği öne sürüldü. Davada, Sultan II. Abdülhamid'e ait mal varlığı üzerinde yasal mirasçılarının ulusal ve uluslararası hukuka göre hak sahibi oldukları öne sürüldü. Davayı açan Sultan II. Abdülhamid'in torunlarından sadece 3'ü Türkiye'de yaşıyor.
37 bin gayrimenkul sözkonusu!
1918 yılında hayatını kaybeden 2. Abdülhamid'in 103 vârisi bulunuyor. Eski tapu kaşyıtlarına göre II. Abdülhamid'in yaklaşık 37bin gayrimenkulü var Bu mal varlıklarından bazıları şöyle;
Sepetçiler Kasrı
Baltalimanı'nda köşk bahçesi
Göksu'da Voli Mahalli
Fenerbahçe'de bostan ve tart.
Galata Mumhane İskelesi'nde bin 522 zira değirmen arsası
Kabataş Meydan ve iskele mahalli
Dolmabahçe'de gazhane ittisalinde 39 bin 660 zira bostan
Teşvikiye'de 46 bin 990 zira arsa,
Teşvikiye'de 4 bin 950 iki kıta arsa
Küçükçiftlik dahilinde 3 bin zira arsa
Beşiktaş Hasanpaşa'da bir kıta bostan
Hereke'de vaki kumaş fabrika-i humayunu
Ortaköy'de dere içinde 12 bin 500 zira arsa
Teşvikiye' Kâğıthane Caddesi'nde 101 bin 200zira arsa
Kartal Başıbüyük'te 30 dönüm bağve dahilinde köşk
İstanbul ve başka illerde çok sayıda dükkan, konut
ÇİFTLİK VE ÇAYIRLAR
Göksu, Haydarpaşa, Alemdağ, Küçükçekmece, Beykoz, İzmit, Silivri, Çatalca, Kâğıthane İstinye, Veliefendi, Çorlu, Baltalimanı, Kemerburgaz, Malkara,Vize. İpsala, Evreşe, Keşan, Bursa, İnegöl, Karahisar, Aydın, Antakya ve Kilis'te çok sayıda çiftlik, çayır ve yaya arazisi
Yurtdışında da çok mal varlığı var
Başta Musul petrolleri olmak üzere, Mora Yarımadası, Suriye-Türkiye sınır bölgesi, Musul'un tamamı ve Babakuğu bölgesi,. Kudüs sancağında Yafa Kazasında Ramle, Kerbela sancağında bağlar, Bağdat, Basra sancaklarında gayrimenkuller, Kıbrıs'ta çok sayıda arazi
85 yıllık bir hayal
Murat Bardakçı
Bu dava, Sultan Abdülhamid'in vârislerinin hükümdarın mirasını alabilmek için başlattıkları ilk hukukî girişim değil. Vârisler bu konuda 85 seneden buyana benzer girişimlerde bulundular ama bir sonuç alamadılar.
Eski dâvalara, o dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Millerand ve Kennedy ailesi gibi yabancı ülkelerin güçlü devlet adamları da vârislerin lehine müdahil olarak katılmışlar ama bütün bu girişimler sonuçsuz kalmıştı.
Padişahların mülklerine el koyan 3 Mart 1924 tarihli kanunla Abdülhamid malları arasında bağlantı kurmak yanlıştır, zira Abdülhamid'in bütün gayrımenkulleri Cumhuriyet'ten çok önce, Osmanlı İmparatorluğu zamanında devletleştirilmişti. Padişahın tahttan indirilmesinden sonra yerine gelen Sultan Reşad, 26 Nisan 1909'da İttihad ve Terakki'nin baskısıyla yayınladığı bir fermanla devrik hükümdarın Hazine-i Hassa'ya yani tahtın ve tacın hazinesine kattığı bütün gayrimenkulleri Maliye'ye devretmişti. Abdülhamid de, aynı yılın 16 Temmuz'unda nakit parası ile bütün hisse senetlerini orduya bağışlamıştı.
YABANCI ORTAKLAR
Abdülhamid'in vârisleri, Cumhuriyet'in ilânından sonra, hükümdarın mirasını alabilmek için Türkiye içinde ve dışında çeşitli davalar açtılar. Talep edilen malların başında Hazine-i Hassa'ya kayıtlı gayrienkuller ile Musul petrollerindeki Abdülhamid hissesi geliyordu. Dâva masraflarını karşılayabilmek için de, yabancı ortaklarla değişik şirketler kuruldu.
Duruşmaların başlamasından hemen sonra, mahkemeler, Hazine-i Hassa'nın ne olduğunun anlaşılması için konuyu bilirkişilere havale ettiler.
Uzun araştırmalardan sonra gelen raporlarda Hazine-i Hassa'nın padişahın değil "tahtın müşterek malı" olduğu ve Lozan Antlaşmasından sonra kurulan devletlere ait bulunduğu ifade edildi. Musul Petrolleri'ndeki Abdülhamid hissesini talep eden davalar da sonuçsuz kaldı. Mahkemeler hükümdarın petrollerdeki hisselerinin 26 Nisan 1909'da devletleştirildiği ve daha sonra yine Lozan Antlaşması'na göre İngiliz mandası altındaki Irak'a ait olduğu yolunda kararlar verdiler. Filistin'de açılan arazi davaları da aynı şekilde sonuçlandı.
MECLİS'İN KESİN KARARI
1940'lı yıllarda bu gelişmeler yaşandığı sırada, Büyük Millet Meclisi, 1949'da iki ayrı karar aldı. 18 Nisan günü Pasaport Kanunu'nu değiştiren bir yasa çıkartıldı ve yasaya ek olarak konulan bir maddede "Hanedan mensuplarından Türkiye'ye dönmelerine izin verilenlerin padişah mallarını talep edemeyecekleri" söyleniyordu. Anayasa Mahkemesi'nin bulunmadığı o günlerde bazı karmaşık yasaların anlaşılması için Meclis "yorum kararı" veriyordu ve 2 Mayıs 1949'da yapılan yorumda, padişah mallarının mirasçılara intikal edemeyeceğine hükmedildi. Ancak, mirasçıların hayalleri asla son bulmadı, davalar devam etti ama tamamı kaybedildi. Bugün, mevcut yasalara göre Abdülhamid'in tahta çıkmadan önce, yani şehzadeliğinde edindiği mallan belirlenebilirce, bunlarla ilgili olarak hak talep edilebilir ama padişahlık dönemindeki gayrimenkullerinden miras alabilmek, sadece tatlı bir hayaldir.
Serdar Kulaksız/Habertürk