22 / 12 / 2024

Adnan Bali: Gayrimenkul piyasasındaki cazibe, sürekli bir büyüme modeli olamaz

Adnan Bali: Gayrimenkul piyasasındaki cazibe, sürekli bir büyüme modeli olamaz

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Gayrimenkul piyasasındaki, özellikle de kentlerin nüfus hareketlerine bağlı yaratılan cazibe sürekli bir büyüme modeli olamaz" dedi. İşte Bali'nin açıklamaları...



Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye Satranç Federasyonu'na ana sponsor olarak destek veren İş Bankası'nın uluslararası turnuvalarda madalya alan satranççıları kutlamak amacıyla düzenlediği toplantının ardından basın mensuplarını sorularını yanıtladı.


ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz artırım sürecinin piyasalara etkisine ilişkin soru üzerine Bali, Fed'in iki karar değişkeni olan yüzde 2'lik enflasyon ve yüzde 6'lık işsizlik hedefinde beklenen iyileşme gerçekleşirse bu konudaki aksiyonların daha erkene alınacağını söyledi. 


Şu anda tablonun bu yönde bir gidişat gösterdiğini belirten Bali, karar verici organların önemli bir bölümünün de daha erken bir faiz artırım sürecine gidilmesi yönünde görüş beyan ettiklerini aktardı.


Bu durumun likiditenin bugünkü bolluğundan ve bugünkü bulunduğu yerlerden çekilmesi anlamına geldiğine dikkati çeken Bali, "Likiditenin daralmasına neden olacak hadise, aynı zamanda dünya ticaretinin gelişmesine katkıda bulunacak olan ve kısa vadeli fonlar çekilirken orta ve uzun vadeli ticari kanaldan gelebilecek akışların gelişeceği bir duruma işaret ediyor" diye konuştu.


Bali, bu tür kaynakları kullanan ekonomilerin ilk etapta oluşacak dalgalanmaları iyi idare edebilecek yapıya sahip olmalarının önemini vurgulayarak, "Türkiye, milli gelir içerisindeki borç stoku oranının müthiş düşüklüğü ve bütçe istikrarı nedeniyle, bütçede kıyas konusu olabilecek ülkelere göre iyi durumda olduğu için, bu dalgaları iyi yönetme imkanına sahip. Burayı geçerseniz ondan sonrası daha istikrarlı, daha reel, daha hakiki, yani kısa vadeli paraların çekilmesinin ötesinde olumlu bir tablo olacaktır" değerlendirmesinde bulundu.  


Adnan Bali, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) faiz indirim ve varlık alım programına ilişkin bir soruyu şöyle yanıtladı: 


"Özellikle Avrupa'nın bizim ticari partnerimiz olduğunu ve yaptığımız fonlamaların önemli bir bölümünün de Avrupa kaynaklı olduğunu düşünecek olursak, o bölgede o politikaların devam etmesi, Türkiye'deki ve benzeri ülkelerdeki kaynak akışının aniden durmayacağına işaret ediyor. O da sizin için iyi değerlendirilmesi gereken bir dönem anlamına geliyor. Borçlanmalarda gerek hazinenin gerek kurumlarımızın hatta reel sektörün yenileme oranlarına bakıldığı zaman eskiden olduğu gibi gayet güzel oranlarla devam ediyor. Maliyet açısından da şu ana kadar yansıyan önemli bir olumsuz gelişme yok. Aslında Türkiye bu konuda hep kendi re biraz daha altında maliyetlerle borçlanma imkanı elde etmiş bir ülke. Şu anda da o trend devam ediyor."


 


- " Bu eğilim bir süre daha faizler üzerinde baskı yapmaya devam eder"


 


Türkiye'de de Merkez Bankası'nın faiz indirimine devam edip etmeyeceğine yönelik soru üzerine Bali, "Türkiye açısından burada en önemli konu enflasyon. Enflasyonla ilgili de statik veriler değil, önümüze baktığımızda bekleyişlerin nasıl şekilleneceği önemli. Şu anda enflasyonda gıdadan da kaynaklanan bir yukarıya eğilim var. Bu eğilim bir süre daha faizler üzerinde baskı yapmaya devam eder. Faizleri aşağıya çekmeye baskı oluşturan bir durum" yorumunu yaptı.


Bali, Türkiye'nin büyümenin aşırı daralması ile enflasyon arasındaki dilemmayı çözecek bir faiz seviyesiyle gitmek zorunda olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu: 


"Ekonomik büyümede çok ciddi bir hız kaybı söz konusu olursa faizleri aşağıya doğru çekme eğilimi ihtiyacı artar. Bunu kısıtlayacak olan şey de enflasyon bekleyişleri ve performansı. Onun nasıl şekillendiğini göreceğiz. Ama ekonomik olarak büyümede ciddi bir aşağı yönlü trend söz konusu olursa zaten enflasyonun kalıcı manada yukarı çıkması zorlaşır. Onun için de o gün biz daha çok enflasyondan ziyade 'Ekonomiyi yeniden ivmelendirmek için hangi faiz seviyesine indirmeliyiz?' sorusunu tartışıyor oluruz. Bunlar yapılmamış şeyler de değil. Geçmişte hem kamu harcamalarını kullanmak suretiyle hem de faiz politikasını etkin kullanarak Türkiye 2009'da çift haneli daraldıktan sonra geri dönmeyi başardı. Şu andaki ekonomi yönetiminin yaptığı, başardığı bir tablodur. Aynısı önümüze çıkarsa yine aynı politikaların rahatlıkla ve başarıyla uygulanacağını düşünüyorum."


"Merkez Bankası'nın faiz koridorunu aşağı çekmesi, iç piyasada kredi faizi ve talebini etkiledi mi? şeklindeki soru üzerine Bali, bunu sadece Merkez Bankası'na bağlı fonlamaların belirlemediğini söyledi. 


Geniş bir fonlama havuzunun içerisinden bu pozisyonları aldıklarını ve bekleyişlere göre yönettiklerini anlatan Bali, özellikle daha düşük faiz oranından fonlamanın söz konusu olduğunda bunun piyasaya aynen kredi faizi düşüşü olarak yansıması gerektiğinin beklendiğini ancak durumun böyle olmadığını ifade etti.


Bali, bankacılık sisteminin fonlama yapısında mevduatın en ağırlıklı kalem olduğunu belirterek, şunları anlattı:


"Örneğin İş Bankası'nda yüzde 60'larda. Sektörde de böyle. Böyle olunca mevduat piyasasındaki rekabet, onun maliyetleri ve bütün aracılık maliyetleriyle bir arada düşündüğümüzde, bunların hepsinin havuzundan oluşan bir fonlama maliyetiyle karşı karşıyayız. O nedenle de kanaatimce Merkez Bankası'nın koridorla ilgili aldığı karar, doğrudan maliyetleri düşürmekten ziyade, esnekliği muhafaza etmeye dönük. Şayet ekonomide büyüme açısından müdahale gerektirir bir yavaşlama söz konusu olursa o faiz esnekliğini alt tarafta koruyabilmek, diğer taraftan dışarıdan veya farklı nedenlerle ortaya çıkabilecek bir başka etki faizleri yükseltmeyi gerektirirse de fiili fonlama maliyetlerini politika faizinin üzerine çıkarmayı mümkün kılmak; koridorun kullanılma mantığı bu."


Adnan Bali, kredi faizlerini yurt içi ve yurt dışı bütün kaynaklardan elde edilen fonların ve bunların elde edilme maliyetlerine ilişkin bekleyişlerinin bir sonucu olarak belirlediklerini ifade etti. 


 


- "Finans sistemi, büyümede rolünü iyi oynadı"


 


Türk bankacılık sisteminde kredilerin aktifler içindeki payının 2000'lerin başında krizden hemen sonra neredeyse yüzde 20'li seviyelere kadar düştüğünü anımsatan Bali, "Halbuki kamunun borçlanma gereğinin yüksekliği nedeniyle de çok ciddi şekilde devlet iç borçlanma enstrümanlarını taşıyorduk bilançomuzda. Aradan geçen sürede, Örneğin İş Bankası'nda toplam aktif içerisinde kredilerin payı yüzde 64-65'lere geldi. Yani reel ekonomiye doğru bir yolculuk yaptık. Bunları ticarete sanayiye hane halkına verdik, o da yine ticareti ve sanayiyi destekledi" diye konuştu.


Reel anlamda ekonominin büyümesinde finans sisteminin rolünü iyi bir şekilde oynadığını belirten Bali, şöyle konuştu: 


"Bu noktadan sonra biz hakikaten teknoloji, verimlilik, enerji, enerji verimliliği gibi reel ekonominin sürdürülebilir manada büyüme performansı gösterebileceği alanlarda farklı bir noktaya gelmeliyiz. Türkiye, bugünkü eğitim, vasıf, kalite ve teknoloji seviyeleriyle gelebileceği en yüksek gelir seviyesine geldi. Bundan sonra o gelir seviyesini aynı yollarla artırmaya çalışmak geçerli olabilecek bir yöntem değil. Patinajlara neden olur. Çok enerji harcarsınız ama sonucunuz o kadar olmayabilir. Bu tabloyla kişi başı gelir 10 bin doların üzerine çıktıysa bu büyük bir başarıdır. Ama bunun üzerine çıkmanın yolu artık vasıf açısında daha farklı noktalar, uluslararası standartlar olmalı." 


Bali, "Gayrimenkul piyasasındaki, özellikle kentlerin nüfus hareketlerine de bağlı yaratılan cazibe sürekli bir büyüme modeli olamaz" dedi. 


AA


Geri Dön