Genel

Ayşe Arman Amerika’da ev almak için Türkler'e Miami’yi tavsiye etti!

Ayşe Aman Türkler’in çok bulunduğu, İspanyolca konuşulan ve kimsenin birbirine karışmadığı Miami’yi, ev almak için tavsiye etti…

9 günlük büyük aile tatili
Hey, siz!
En son ne zaman, anneanne, teyzeler, halalar, yengeler, enişteler, amcalar, yeğenler, kuzenler, torunlar bir aradaydınız...
Maaile...
Büyük aile...
Ama durun!
Hemen atlamayın...
Tek günlük bir beraberlikten söz etmiyorum...
Bayram ya da yılbaşı kutlamaları da değil kastettiğim...
9 gün boyunca aynı çatı altında yaşamak...
Her an dip dibe, burun buruna olmak...
Birlikte yatıp, birlikte kalkmak...
Yemekleri birlikte hazırlayıp, sofraya birlikte oturmak, bulaşıkları birlikte yıkamak...
Ya da birlikte dışarıya yemeğe gitmek... Birlikte eğlenmek, birlikte keşfetmek...
Bu paragraftaki anahtar kelime "birlikte."
Her an, her yerde birlikte olmaktan söz ediyorum.

Ben en son 17 yaşında... Bu grubun yarısı kadar bir ekiple, arabayla Amsterdam’a gitmiştim. 
O zamanlarımı pek bir bunalım hatırlıyorum, kulağımda kulaklık, Tina Turner dinliyordum ve "Bu kadar insan niye bir aradayız ki"
diyordum.
O yıllarda, aile kavramı bana çoook uzaktı.
Sırt çantamla tek tabanca takılayım, birey olmanın, kendimi keşfetmenin tadını çıkarayım...
Bütün derdim buydu.
Ama zamanla köprünün altından çok sular aktı, benim de bir ailem oldu.
Büyümek, yaşlanmak her ne derseniz deyin, böyle bir şey, ancak o zaman ailenin kıymetini biliyorsun, anlıyorsun.
İçine, insan ömrünün bir sonu olduğu duygusu gelip yerleşiyor.
"Kaç kere daha yapabiliriz ki" diyorsun.
"Ne kadar çok birlikte olabilirsek o kadar kâr!" diyorsun.
Ara ara damlıyorsun, her kafadan bir ses çıkıyor çünkü, öyle sükûnet filan hak getire ama esas olarak büyük zenginlik.
Bu paragraftaki anahtar kelime de "büyük zenginlik".
Hele 7'sine girmeye hazırlanan Alya için.
23 yaşında bir ablası var, Yaso, çok da iyi anlaşıyorlar ama yine de tek çocuk olarak büyüyor.
Bütün kuzenler bir aradayken nasıl mutluydu anlatamam.
Bu 9 gün içinde, her birinden başka bir şey öğrendi, kaptı.

Hayalimizdi yani...
Büyük aile tatili...
70 yaşına merdiven dayamış annem ve kardeşimin 4 ay önce doğan bebeğine kadar uzanan üç jenerasyonun bir arada olduğu bir seyahat.
Anneanne, iki kızı, bir oğlu, damatlar, gelin ve torunlar tatili.
Toplam 12 kişi.
Senede bir kereden daha fazlasını bünye kaldırabilir mi bilmiyorum ama bu deneyim gerçekten eşsizdi.
Gerçi gemi seyahati planlamıştık ama aramızdaki en genç kişinin 4 aylık olması planlarımızı son anda altüst etti, meğer 6 aydan küçük bebeklerle cruise tatili yapmak mümkün değilmiş, uluslararası sulara açılamıyormuşsun.
"Madem aklımıza koyduk yine de yapalım" dedik ve Miami'ye uçtuk.
Önemli olan gideceğiz değil, bir arada olmamızdı.
Bu paragraftaki anahtar kelime de "eşiz deneyim".

Aramızda organizasyon yeteneği en gelişmiş kişi eniştem Kazım Apa ve ablam Suna.
Kızları Ela da, Miami'de üniversite okuduğu için orası onların "arka bahçesi".
Sayelerinde 6 odalı bir ev kiraladık.
Miami'ye 20 dakika, sahilde bir yerde, okyanusun dibinde.
Aklınızda olsun, otelden çok daha ucuza geliyor, internette bulabiliyorsunuz, pek çok alternatif var.
O koskocaman havuzlu ev, bayağı evimiz oldu.
Eve girişimiz de çok şanslı oldu.
Odalara yerleşmemiz de, kimseye haksızlık olmasın diye kura çektik.
Bir heyecan, bavullar yerleştirildi.
Markete gidilip ev alışverişi yapıldı, buzdolabı ağzına kadar dolduruldu.
Erkekler, eniştem, kardeşim ve sevgilim o arada iki cip kiraladı.
İçinde "Raci" taktırıldı.
Raci, nevigasyon aletine verdiğimiz isim.
Arada kafayı yiyordu, bizi yanlış yönlere sürüklüyordu ama yine de işe yaradı.
Cep telefonlarını kullanmayalım diye, walkie talkie'lerden yaralandık, arabadan arabaya öyle iletişim kurduk.
Aç koynunu biz geldik Florida!
Her gün, kafamıza esen farklı bir yere gittik.
Her duygu birden yaşandı.
Tam 9 gün.
Hepimize hem bir sınav oldu hem bir ödül...

Cehaletime verin, çok kaotik, saygısız, dengesiz bir yer olarak düşünüyordum Miami'yi. Mahcup oldum.
Yaşanılası yermiş. Çok daha gelişmiş ve estetik bir Dubai. Neredeyse herkes yabancı.
İngilizceden çok İspanyolca konuşuluyor. Neden pek çok Türk'ün orada ev aldığını da anlıyorum şimdi. Öncelikle hayat kolay, sonra da muhteşem bir iklimi var.
Artı karışan yok, eden yok.
Herkes kibar ya da bize öyle denk düştü. Hizmet sektörü acayip gelişmiş.
"Miami'den ev almışsınız, aramıza hoş geldiniz!" mail'leri gönderen arkadaşlar! Çıkardığınız bu dedikoduya bayıldım, çok da havalı buldum. Ama ne yazık ki doğru değil. Dünyanın en güzel evlerini gördük, özellikle Boca Raton bölgesindeki evlere öldük, bittik. Tekne kiralayıp bütün o kanalları gezdik. Ama ev alma girişiminde bulunmadık. O kadar paramız yok! Yine kiralamak isterim o ayrı...
4 aylık Mehmet Arman, adını aldığı babamın aksine, dünyanın en uyumlu bebeği. 17 saat uçak seyahati -üstelik ekonomi- yüzlerce mil yol, deniz, kum, güneş, rüzgar, yağmur bana mısın demedi. Pusetinden ya da babasının göğsündeki kangurusundan bize hep gülümseyerek eşlik etti.
Bebek kokusu diye bir şey var ya, insan çocuğu büyüyünce o kokuyu nasıl özlüyor, nasıl özlüyor. Sabahları sırayla Memo'yu kucağımıza alıp koklama seanslara düzenliyorduk. Hatta daha da ileri gidip yatağa atıp, mıncıklıyorduk. Alya bir süre kıskandı, sonra onun da kucağına verince alıştı.
Tabii Memo aşkımıza tepki olarak, 9 gün sevgilime aramızda yattı. Jülide Ateş'in dediği gibi, anne-baba-çocuk ayaklarımızın birbirine değmesi büyük mutluluk. Ama bu aile tatili bizim için, sıfır seks demekti. Olsun, insan bir süre sekssiz yaşayabiliyormuş! Hâlâ hayattayım! Ölene kadar yedik.
Orası,  pavuryanın memleketi. Kendimden geçtim pavuryaları ve bütün deniz ürünlerini mideye indirirken.
 
Ama tabii pavuryayla sınırlı kalmadık. Sabahları SHOP'larda gözümüzü açıyorduk. Dünyanın en büyük, en kat kat, en böğürtlenli pan cake'leriyle güne başlıyorduk. Kaç kilo aldığımı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
9 gün boyunca ne giydiğim, nasıl göründüğüm" umurumda bile değildi. Bu ne iyi bir hismiş. Çirkin olabildiğin, bunda sakınca görmediğin, makyaj yapma ihtiyacı bile hissetmediğin insanlarla birlikte olmak.
Araba CD'miz Adel'di. (Eurovision'a İngiltere adına katılacak olan 21 yaşındaki Adel’in "Someone like you" ve "Set fire to the rain" favori şarkılarımızdı. Bir de İskender Paydaş'ın yeni çıkan CD'si. Alya bile yeni düzenlenmiş haliyle, "Batsın bu dünya"yı bağıra bağıra söylüyordu.
Yeğenlerimin ne kadar büyümüş olduğunu görme fırsatım oldu. Bu harala gürele içinde, insan aile bireylerinin bile aklından neler geçtiğini anlayamıyor, bunun için bile vakit yok.
İşte biz, bu seyahatte bir şekilde zamanı durdurmuş olduk.
En güzeli de küçük gruplar halinde yaptığımız dedikodulardı.
Bahçede elimizde bira, ya da çekirdek yerken, tatlı tatlı birbirimizi çekiştirmenin tadı hiçbir şeyde yok.
Hep birlikte arabalara doluşup Orlando da yaptık, onu da yarın anlatırım artık...

HAMİŞ: Bu se yahatte en üzüldüğüm şey, geçen perşembe yazdığım "Başarı hayat, başarısızlık ölüm mü" yazısı üzerine tepkiler oldu. Nemutlu ailesinden özür dilerim. Onları suçlamak, gerçekten yapmak isteyeceğim en son şey. Böyle bir amacım yoktu. Belki de yazı, bütün bu tatil hengamesinde aceleye geldi. Belki değil öyle. Sürekli başarılı olmanın, olmaya çalışmanın bizimki gibi bir ülkede nelere mal olabileceğini birlikte tartışalım istemiştim. Ve kesinlikle aileyi değil, içinde bulunduğumuz sistemi suçlayan bir yazıydı. Aleyhte ve lehte pek çok mail aldım. Onları yayınlayarak bir daha bu konuyu gündeme getirmek istemiyorum. Zamansız ve yersiz bir yazıydı kabul ediyorum, kastını da aştı. Nemutlu Ailesi konuşmak isterse, koşa koşa giderim

Ayşe Arman/Hürriyet