Barınma krizi nasıl çözülür? Doç. Dr. Melih Yeşilbağ tek tek açıkladı!
Doç. Dr. Melih Yeşilbağ son dönemlerde gündemden düşmeyen konut sektörü ile ilgili açıklamalar yaptı. Yeşilbağ konutun yatırım aracı olmaktan çıkarılması gerektiğini söyledi.
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin dışında döviz krizi, deprem ve yerel seçimler gündemdeki yerini korurken, barınma krizi de hiç olmadığı kadar yine gündemi meşgul eden konular arasında yer alıyor. Kiracı-ev sahibi kavgalarının hız kesmeden devam ettiği bu dönemde barınma sorununu yaratan sebepler neler? Konut krizi nasıl çözülür?
Evrensel'den Meltem Demiralp'in sorularını cevaplayan Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Doç. Dr. Melih Yeşilbağ konu ile ilgili olarak şunları söyledi: “10 milyon konut üretilmiş fakat konut sahipliği oranı giderek düşüyorsa bunun göstermiş olduğu tek şey var: Konut yatırım aracı olmuş. Konut yatırım aracı olmaktan çıkarılmadan bundan bir çıkış yolu yok.”
-Son günlerde gündemden düşmeyen konut krizinin ülkemizde ortaya çıkışı dünyadaki ekseninden biraz daha farklı. Örnek vermek gerekirse, Avrupa ülkelerinde konut krizinin daha önce ayyuka çıktığını görüyoruz. Neden böyle?
Tüm dünya için geçerli olan tek bir kriz dinamiğinden bahsedemeyiz. Ortalama gelirlerdeki artış, konut fiyatlarında yaşanan artışın gerisinde kalıyor. Kira tutarı, hane halkı gelirinin daha büyük bölümüne tekabül ediyor. Geleneksel yollarla konut sahibi olmak artık oldukça zor.
Batı ve kuzey Avrupa için, 1980 yılı ve sonrasında sosyal devletin özellikle konut alanında izlemiş olduğu sistematik uygulamaların tasfiyesi söz konusu. Konut Fordizmi şeklinde de tarif edilebilecek olan bu uygulamalar, genellikle devletlerin veya belediyelerin kiralık sosyal konut sunmasıyla gerçekleşiyordu. Genellikle büyükşehirlerde arzı yükselttiği ve piyasanın oldukça altında koşullar da sağladığı için, söz konusu bu uygulamalar konut fiyatlarını bir dengede tutabiliyordu. Ancak sonrasında bunlar da özelleştirildi. Örnek vermek gerekirse, Almanya Berlin’de konut stokunun yüzde 35’lik kısmı özel sektörün elinde bulunuyor.
-Ülkemizde özellikle tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi ve sonrasında giderek daha da derinleşen bir konut ve barınma krizi var. Siz bunun ortaya çıkışını ne şekilde yorumluyorsunuz?
Yaşamış olduğumuz durum, 2021 yılının Eylül ayında pandemiden çıkış ile beraber, birden çok büyükşehirde konut krizinin kendini hissettirmesi şeklinde belirtilebilir. Ülkemizde konut Fordizmi gibi bir uygulama söz konusu değildi. 1960 Anayasası ile birlikte, konut hakkı da anayasaya girdi. Sosyal devlet kapsamında konu ile ilgili bazı çeşitli uygulamalar oldu. Fakat ne toplu konut için sistematik bir politika ne de buna yönelik mekanizmalar vardı.
Ancak geçici mekanizmalar işliyordu. Bunlardan biri de gecekondu. Bir başka faktör kooperatifler olarak belirtilebilir sanırım. Çok uzun vadede bakarsak konut sahipliği oranının (2023 yılı itibarıyla yüzde 56) daha düşük olmamasında bu iki mekanizmanın etkisi bulunuyor.
1980 yılı sonrası konutun daha fazla piyasaya açılması süreci başlamış oldu ve 2000’li yıllar bu süreci de perçinledi. Finansal kaynakların konut ve gayrimenkul sektörüne akmış olduğu ve sonuç olarak da konut fiyatlarının hızla arttığı bir süreç yaşanmış oldu. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın dönüşümü bir başka önemli bir hikaye. Sosyal konut üretme iddiası ile yola çıkmıştı fakat yapılan düzenlemelerle kâr amaçlı şirketlerle ortaklık kuran bir kuruma dönüştürüldü. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı bünyesinde faaliyet yürüten Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, değerli arazilerde lüks konutlar üretiyor. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı elbette sosyal konut da üretiyor fakat bu üretim AK Parti'li senelerin toplam konut üretiminin yüzde 10’undan daha düşük. Resmi açıklamalar, toplamda 1 milyon sosyal konut üretildiği şeklinde. Göç oranının yüksek, hane halkı oluşumunun hızla sürdüğü ortalama gelirin çok düşük olduğu bir örnekte 1 milyon sosyal konut sayısı yeterli değil.
Barınma krizine karşın bir çıkış yolu öngörüyor musunuz?
Toplamda 10 milyon konut üretilmiş fakat ev sahipliği oranı düşüyorsa bunun gösterdiği tek bir şey var: Konut yatırım aracı durumuna gelmiş. Konutu yatırım aracı olmaktan çıkarmadan buradan bir çıkış yolu yok. Krizi hızla hafifletebilecek olan bir mekanizma, artan oranlı vergi uygulamaları. Yani daha fazla ev sahibi olandan daha çok vergi almak. Bu daha fazla konut tutmayı anlamsız veya maliyetli duruma getirir. Ayrıca Avrupa’da çeşitli bölgelerindeki gibi kiralık sosyal konut uygulamaları da yapılabilir. Belediyelerin de uygulamaya koyması gerekli olan bir uygulama bu. Ben genel olarak, son günlerde gündemden düşmeyen konut sorununun çözümünde kamucu politikaların yaygınlaşmasından başka bir seçenek göremiyorum.
Prof. Dr. Naci Görür'den korkutan Çanakkale açıklaması: Bölgede stres birikiyor! Dikkat!
Kira gelirleri maliyenin kıskacında!