Cumhurbaşkanı Erdoğan: Günümüz şehirleri insana huzur vermiyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehircilik Şurası'nda konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugünkü şehirlerimiz maalesef insan fıtratını değil bireysel hırsları merkeze alan bir bakış açısıyla inşa ediliyor." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen Şehircilik Şurası'nda konuşma yaptı.
Anadolu Ajansı'nda (AA) yer alan habere göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugünkü şehirlerimiz maalesef insan fıtratını değil bireysel hırsları merkeze alan bir bakış açısıyla inşa ediliyor. İnsan fıtratıyla mütenasip olmayan her yer zamanla insanın zindanı haline dönüşüyor. Bu sebeple günümüz şehirleri insana huzur vermiyor." şeklinde konuştu.
"Benim de şikayetçi olduğum yerler var"
Ülke genelinde milyarlarca fidan ve ağaç dikildiğini anlatan Erdoğan, "Bugüne kadar TOKİ vasıtasıyla 805 bin konutu tamamlayarak hak sahiplerine teslim ettik. Bu rakamın 355 binini dar ve orta gelir grubuna yönelik ürettiğimiz ve çok uygun şartlarda kendilerine verdiğimiz konutlar oluşturuyor. Buna rağmen zaman zaman TOKİ'yi eleştirenlere rastlıyoruz. Neymiş TOKİ projeleriyle mahalle kültürü yok oluyormuş, yeşil alanlar katlediliyormuş, binalar çok yüksekmiş. Benim de şikayetçi olduğum yerler var. İnanın bunları söyleyenlerin de tabii milletten haberi yok." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TOKİ'nin, ortadan kaldırdığı gecekondulaşmanın olduğu bölgelerde kentsel değişim ve dönüşümü gerçekleştirdiğini söyledi. Erdoğan, "Kendileri 30-40 katlık rezidansta oturup kapı komşularının adını dahi bilmeyenlerin mahalle kültüründen bahsetmeleri kadar boş bir iş olabilir mi? Ömürlerinde bir kez olsun kışın ısınmak için soba yakmamış, her yağmurda çatısı akmamış olanların gecekondu hayatının erdeminden bahsetmeleri riyakarlıktan başka bir şey değildir. Hayatlarında bir tek ağaç dikmediği, bir tek ağaç sulamadığı halde dünyanın en çevreci insanı geçinenleri artık dikkate almıyorum ve almayacağız. Türkiye'de dünün ihtiyacı kısa sürede büyük miktarda konut üretip milletin talebine cevap vermekti. İşte TOKİ bunu yaptı. Özellikle mahalle projesi teklifini yapanlara hak veriyorum. Teklif doğrudur ve TOKİ'nin de Emlak Gayrimenkul'ün de bu istikamette çalışmalar geliştirdiğini biliyorum. Bugünkü ihtiyacımız neyse hiç şüphesiz TOKİ ona yönelecektir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Sırça köşklerinden bize ahkam kesenlerin asıl derdi, büyükşehirlerin, özellikle de kurtarılmış bölge olarak gördükleri belli muhitlerin sadece kendilerine ait olmaktan çıkmasıdır. Lafa gelince halkçılığı kimseye bırakmayanlar, milletle aynı yollarda yürümeyi, aynı mekanlarda oturmayı, aynı meydanları paylaşmayı içlerine sindiremiyorlar." ifadelerini kullandı.
"Yok 'kaçak' dediler, yok şu, yok bu..."
Bu kişilerin, kendilerine taş üstüne taş koydurmamayı hayat felsefesi olarak belirleyen bir çete olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Yol, baraj, köprü, metro yaparsınız karşınızda hep bu çeteyi bulursunuz. İstanbul'da AKM'nin projesini takdim edersiniz, ertesi gün Mimar Mühendisler Odası hemen bununla ilgili de müracaatta bulunur. Ne yaptınız siz bugüne kadar? Onu söyleyin. Nereye müracaat ederseniz edin, biliniz ki inşallah 2019, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin, o dev opera binasının bittiği yıl olacaktır. İstediğiniz kadar çırpının, istediğiniz kadar yatın, ne yaparsanız yapın. Böyle yapa yapa 10 yılımızı yediniz. Artık daha size tahammül yok. Bedeli neyse biz bunu yapacağız. Sırça köşklerinden bize ahkam kesenlerin asıl derdi, büyükşehirlerin, özellikle de kurtarılmış bölge olarak gördükleri belli muhitlerin sadece kendilerine ait olmaktan çıkmasıdır. Lafa gelince halkçılığı kimseye bırakmayanlar, milletle aynı yollarda yürümeyi, aynı mekanlarda oturmayı, aynı meydanları paylaşmayı içlerine sindiremiyorlar. Bakınız şu gördüğünüz binadan başka bir opera binası yoktur. Bu da yarı opera binasıdır. Acaba niye yapılmadı, niye yapmadınız? İşte biz burayı yaptık. Külliyeyi yaptık, ona saldırdılar. Yok 'kaçak' dediler, yok şu, yok bu dediler. Danıştayına varıncaya kadar hepsi kararlarını verdi. 'Oraya gitmeyeceğiz' dediler, ondan sonra geldiler. Niye geldiniz? Hoşgeldiniz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan Şehircik Şurası'nda yaptığı konuşmasında belediye başkanlığı yaptığı dönemlerdeki İstanbul'un durumuna değindi. Erdoğan, "Çok ilginçtir, göreve geldiğimde (belediye başkanlığı) ne yazık ki İstanbul'daki gecekondu sayısı 640 bindi, İstanbul'un nüfusu da o zaman 8 milyon. Görevi bıraktığımda İstanbul'da gecekondu sayısı 110 bine düşmüş, bunların içerisinde kaçak yapılaşma ayrıca var, bütün bunlarla beraber o günden bugüne ne yazık ki gerek gecekondulaşma gerek kaçak yapılaşma devam ediyor." dedi.
"İnsanoğlu bu gücün verdiği şımarıklıkla..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatın hızla aktığı, mesafelerin, sınırların anlamının değiştiği, ilişkilerin karmaşık hale geldiği bir dönemde yaşandığını söyledi.
"İnsanoğlu gücün verdiği şımarıklıkla, belki de tarihte ilk defa, kendisini yaşadığı çevrenin yegane hakimi olarak görmeye başlar" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yapı teknolojilerindeki yeniliklerle beraber yüzlerce metrelik, katlık binaları kısa sürede tasarlayabiliyor ve birkaç saat içerisinde inşa edebiliyoruz. Bizden önceki nesillerin yaşanılmaz bulduğu nice bölgeler, şu an milyonlarca insanın hayatını sürdürdüğü büyük metropollere dönüşmüş durumda. Modern dönemle birlikte gelişmeye başlayan makina, çelik ve beton teknolojisi insanın eline dünyayı adeta inşa etme, değiştirme, arzu ve isteklerine göre biçimlendirme noktasında tahayyül edilemeyecek bir güç veriyor." şeklinde konuştu.
"Bir güç zehirlenmesine dönüştü"
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şu şekilde sürdürdü; "Tarihte insanının heba ve heveslerinin bu derece kutsandığı bir başka dönem baki değlidir. Şu an dünyanın kronik sorunları haline gelen hiçbir meseleyi, bu anlayışın dışında değerlendiremeyiz. Çarpık kentleşme, çevre kirliliği, sosyal buhranlar, yıkıcı rekabet hatta terör olayları ve savaşlar, modern insanın tasavvurunda meydana gelen bu köklü değişikliğin birer tezahüründen başka bir şey değildir. Şüphesiz bu zihinsel yozlaşmanın menfi etkilerini en çok hissettiğimiz alanların başında şehircilik uygulamaları geliyor. Belediye başkanlığı yapmış bir dostunuz ve kardeşiniz olarak da önümde bir tespit var. O da İstanbul'un şehirleşme tarihiyle alakalı. İtalyan mimar Baroncelli'nin 4. ve 6. yüzyılda İstanbul'a bakışını görüyorum. O zaman bakıyorsunuz ki kaçak yapılaşma veya gecekondu gibi noktasal bazı durumları burada görüyorsunuz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hacı Bayram-ı Veli'nin "Nagehan ol şehre vardım, onu yapılır gördüm. Ben dahi bile yapıldım, taş ve toprak arasında." şeklindeki sözlerini aktararak, "Bu kadar bu imar önem arz ediyor. Evet, insan inşa ettiği şehirlerde kendini de ortaya koyar, kendini de gösterir. Şehirler bu açıdan kurucularının, sakinlerinin üzerinde daha önce yaşayanların adeta aynası gibidir." diye konuştu.
"Hayata nasıl bakıyorsak, dünyayı nasıl idrak ediyorsak, yaşadığımız şehirlere de öyle şekil veririz." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu sebeple ecdadımız çok güzel bir ifadeyle 'Şerefül mekan bil mekin.' yani 'Bir şehri aziz kılan o şehrin sakinleridir, yaşayanlarıdır.' derlerdi. Tasavvurumuz nasılsa inşa ettiğimiz şehirlerin mimarisi de öyledir. Yahya Kemal'in tespitleriyle ifade edecek olursak, 'Ecdat bir yere yerleşeceği zaman önce mescidini yapar, onun yanına hamamını kondurur, yakınında da mezarlığını seçerdi. Solmadığı ve yekpare olduğu için tevhidin temsilcisi olarak gördüğü selvilerini diker, sonra bunların etrafına evlerini inşa ederdi ve böylece toprak imana gelirdi.' diyor.
Şimdi dikkat edin. Yeşillik arıyorsanız nerede bulursunuz? Mezarlıkların olduğu yerde bulursunuz, bunun dışında maalesef... Bu tür sıkıntıları yaşıyoruz. 'Selvi, endamlı selvi' nerede? Mezarlıklarda. İstanbul'da selviyi bulacaksan Karacaahmet Mezarlığında bulursun, onun dışında bulamazsınız. Bu hale geldik. Bizim kültürümüzde işte şehirler böyle kurulurdu. Şehirlerin sultanı olan ve bir semtini sevmenin dahi ömre bedel olduğu İstanbul da böyle bir şehirdir. Şehirlerin anası Kahire de böyle bir şehirdi. Buhara, Semerkant, Tebriz, Kudüs, Medine, Bağdat, Şam, Kurtuba... Hülasaten medeniyetimizin tüm şehirleri, insanı, fıtratı aşkın olanı merkeze alan mekanları ifade ediyordu."
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, bu tasavvuru, "Cetlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı." diyerek tanımladığını anlatan Erdoğan, "Şehir kurmak için işte böyle bir vecd, böyle bir gönül bağı gerekir. İnsanın varoluş gayesini unutarak dünya üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmayı hedefleyen mevcut paradigma önce böyle bir inceliğe saldırdı. Şimdi önümde cami, mescit onun önünde de dikkat edin kuşların evi var. Acaba şu anda artık bu kuşlara ev yapmayı düşünen var mı? Böyle bir anlayış kaldı mı? Bu hassasiyet çok önemli ve o kuşlar nereye barınacağını, nerede yiyeceğini, nerede içeceğini gayet iyi biliyordu. Bugünkü şehirlerimiz maalesef insan fıtratını değil, bireysel hırsları merkeze alan bir bakış açısıyla inşa ediliyor. İnsan fıtratıyla mütenasip olmayan her yer zamanla insanın zindanı haline dönüşüyor. Bu sebeple günümüz şehirleri insana huzur vermiyor." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Az önce güzel kızımız ifade etti, 'Beton, beton, beton'. Orada ruh yok, orada huzur yok. Bu huzuru yeniden bulmak için biz yöneticiler başta olmak üzere, tüm belediyelere çok ciddi işler düşüyor." dedi.
Salonda mimar ve mühendislerle beraber onların mimarı olan hocaların da bulunduğunu aktaran Erdoğan, "İnşallah atılacak adımlarda, hazırlanacak projelerde ve bu projelerin içine sığdırılacağı planlarda bunlar ihmal edilmezse inanıyorum ki şehirlerimiz çok daha farklı, çok daha güzel olacaktır. İnsan bizzat kendi elinin ürünü olan şehirlerde dünyasını karartan bir ruh haliyle oradan oraya savrulup duruyor. Onca ihtişama, onca şatafata rağmen dünyadaki metropollerin insanı ürkütmesinin, mutsuz etmesinin, adeta bir değirmen gibi öğütmesinin sebebi budur." ifadelerini kullandı.
"Manhattan'da ruh yok"
Manhattan'da ruh olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında; "Tamam da Manhattan'ın nesi var? Ruh yok, ruh. O Manhattan'da ruh yok. Girdiğiniz zaman, yazın o aydınlık günlerinde bile oraya girdiğinizde bir karanlık dünyaya girersiniz, aydınlık yok. Halbuki güneşten nasibini almak önemli değil mi? Ama orada onu bulamazsınız, tamamen karanlık bir dünyayı orada görürsünüz. Onun için de paralı olanı zaten Manhattan'da yaşamaz, onlar çok daha New York'un kenarlarında yaşamayı tercih ederler." dedi.