Datça Kargı Koyu'nda yapılaşma tepkisi!
Datça Yarımadası Kargı Koyu’nda otel, tesis alanı ve otopark yapımının önü açıldı. Çevre örgütleri karara tepki gösteriyor.
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Erdal Sağlam bugünkü köşesinde Datça'nın Kargı Koyu'nda otel, tesis alanı ve otopark yapımının önünün açılmasını kaleme aldı.
İşte Erdal Sağlam'ın o yazısı...
Doğanın, kıyıların imara açılmasında sıra Muğla’nın Datça Yarımadası’na geldi. Geçen hafta doğal güzelliğiyle bilinen Kargı Koyu yapılaşmaya açıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Kargı Koyu’nda otel, tesis alanı ve otopark yapımının önü açıldı. Türkiye’deki büyük çevre örgütleri bu kararı protesto ederken yarın “Datça Demokrasi Platformu”nun düzenlediği bir protesto yapılacak.
Bu tür kararların nasıl alındığını biliyoruz: Hazine’nin gelir ihtiyacıyla tüm malları satışa çıkardığını bilen fırsatçılar, Ankara’da kulis yapıp “Şurasını imara açın, alalım” diyorlar. Tabii ki bunu söylemek ve kabul ettirmek için “yakın” olmak gerekiyor.
Halbuki izni veren yetkili bu koyu görse, içinde doğa sevgisi ve vicdanın küçük bir zerresi kalmış olsa bile o karara imza atamaz. Datça’ya gelen herkesin bildiği Kargı Koyu’nun, ilçeye yakın olmasına rağmen altyapısı yetersiz ve yolu çok dardır. Arkasındaki dağlar nedeniyle rüzgâra kapalı, fazla yerleşim olmadığı için denizi temiz kalmış, küçük tatlı su kaynaklarının denize döküldüğü cennet koylardan biridir.
Buraya yapılacak otelin getireceği yükü mevcut altyapının ve yolların taşıması kesinlikle mümkün değil. Doğa şartları nedeniyle, yeni yol yapılsa bile maliyetinin çok yüksek olacağı kesin. Altyapıya da büyük yatırımlar gerekir ki devletin yapması gereken bu harcamalar, özelleştirmeden elde edilecek gelirin büyük kısmını zaten alıp götürecektir. Kısacası, devlet sadece gelir açısından baksa bile rantabl bir proje olmayacağı çok açık.
Bu koyu çevreleyen imara açılan “burun”a otel yapıldığı takdirde, yoğun kayalıklar nedeniyle önemli miktarda beton dökülmesi gerektiğini, işten anlamayan kişiler bile rahatlıkla görebilir. Yani yeşil kalmaz...
Kısacası, hem ekonomik hem çevre açısından kesinlikle fizibilitesi olmayan bir işe girişiliyor. Kuruluşundan bu yana Özelleştirme İdaresi’ni yakından izlemiş bir gazeteci olarak, koyların ve Hazine arazilerinin imara açılıp satılmasının bu idarenin kuruluş amacıyla hiçbir ilgisi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun ekonomiye katkı sağlayacak bir iş olmadığı, aksine devlet kaynaklarının boşa harcanması ve halkın idareye olan güvenini iyice azaltacak bir proje olduğu ortada.
Bu tür, sadece kamu eliyle birilerine aşırı gelir sağlaması amaçlanan projelere talan ya da yağma denilmesi, tam da bu nedenledir.
Bu koyu satın alma niyeti olan kimselere de şunu hatırlatmak gerekir: Datça halkının çevre bilinci ve örgütlenme düzeyi yüksektir. Niyetlenen kişi ya da şirketlerin bu gerçeği göz önünde bulundurmaları, paralarını ve itibarlarını büyük bir tehlikeye attıklarını bilmeleri gerekir.
MEVCUT TURİZMCİLER DESTEK BEKLİYOR
Kaldı ki bu dönem satış bedelinden daha yüklü kamu yatırımı gerektiren bu tür fizibilitesi olmayan yeni projelerin yerine, mevcut turizm işletmelerine hayatiyetlerini sürdürmeleri için devletin yardım etmesi gereken bir dönem. Turizmciler büyük bir belirsizliğin içinde, bu yıl “hiç olmazsa hazirandan sonra” iş yapıp yapamayacaklarının telaşına girmişler. Konuştuğum büyük turizm örgütlerinin yöneticileri, sektör için öncelikleri: Korona vakalarının bir an önce azaltılması, aşının acil olarak yaygınlaştırılması ve kısa çalışma ödeneği uygulamasının yeniden getirilmesi olarak sıralıyorlar. Tüm dünya çapında seyahatlerin açılamadığını, en erken hazirandan sonra normale dönülebileceğini gördüklerini, hiç olmazsa kısa çalışma ödeneğinin bu süre için uzatılmasını istiyorlar. Bugün yapılması beklenen Bilim Kurulu toplantısından sonra alınacak tedbirler kapsamında bu kararın da açıklanmasını bekliyorlar.