Doğu Ergil kentsel dönüşüm hakkındaki görüşlerini belirtti!
Bugün Gazetesi yazarlarından Doğu Ergil bugünkü köşe yazısında geçtiğimiz günlerde bir gazetecinin ona sorduğu; "Kentsel dönüşüm hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?" sorusuna köşe yazısında yanıt verdi...
Geçende bir gazeteci bana aşağıdaki "Kentsel dönüşüm hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Kültürel çıtası yüksek, daha duyarlı ve daha merhametli şehirler kurabilmek için gerekli olan yaşam imarı nasıl olmalıdır?" Konuyu sizinle paylaşacak kadar ilginç buldum. Verdiğim yanıt şöyle: Kentsel dönüşüm, 1950'lerden beri göçü yönetememiş bir toplumun yaygın gecekondu yerleşimlerini sonlandırıp daha yüksek kalitede toplu konutlar yapma ihtiyacından kaynaklanmıştır. Birde tabii deprem tehdidi altındaki ülkemizin yapı stokunun üçte birinin yönetmeliklere ve gerekli standartlara uygun olmamasının neden olacağı can kaybını en aza indirmek isteği yetkilileri harekete geçirmiştir. İyi de adama sorarlar: "Kardeşim, başta niçin bunca milli servetin yok olmasına neden olacak imar izinlerini verdin?" Bloklarla kentli olunmaz Kentsel dönüşüm, eğer köyden gelen ve bir gecede kente konan geniş nüfus kesitlerinin kentlileşmesini sağlayacaksa çok hayırlı bir girişim. Ama sadece dikilen bloklarla kentli olunmaz, kent yaşamıyla kurulacak ilişkilere köprü olacak kurumlar ve doğal ortamla temas da sağlanmalıdır.
Yeni üretilen toplu yerleşim alanları, parklar, eğlence/dinlence mekânları, okullar, hastaneler, kültürel faaliyet merkezleri, sosyal destek kuruluşları, ticari merkezler ve her şeyden önemlisi ulaşım imkânları ile irtibatlı olmalıdır. Başka bir deyişle kentsel dönüşüm, yeni (kentli) bir kültürün oluşmasını sağlayacak, bireyi ve hemşehri topluluklarını dünya (ve çağdaş yaşam) ile irtibatlandıracak araçlar sunmalıdır.
Avrupa Birliği'nin ilham babalarından olan Jean Monnet'e, "Birliğin kuruluşunu baştan tasarlasan neyle başlardın" diye sormuşlar. O da "Kültürle" diye yanıtlamış.
Gerçekten de her dönüşüm aynı zamanda kültürel değişimdir. Kentte kırın gelenek ve küçük topluluk değerleriyle yaşanmaz.
Yaşanmaya çalışılırsa dünyanın kenarında marjinal bir toplum olmaya razıyız demektir.
Şehirler merhametli olmaz. Merhamet insani bir melekedir. Yeni/modern bilgi, beceri ve araçlara ulaşamamak, başka kent topluluklarıyla temasa geçememek insanı çaresiz ve yalnız hissettirir. Kuşatılmışlık ve soyutlanmışlık duygusu, yurttaşlık ve dayanışma duygusunu da köreltir. O halde, kentleri yeniden imar eden ve yönetenlerin merhameti ve insan ihtiyaçlarına olan duyarlılığıdır esas olan. Onların işi keyfiliği ve ideolojik bağnazlığı kaldırmaz.
İnsan yaşamını zenginleştiren şeylerin başında kültürel etkinlikler ve bunların çeşitliliği gelir. Baleye, operaya "arkaik" diyerek, var olan tiyatroların ödeneklerini keserek, şahsen beğenmediğimiz heykelleri kaldırarak, okullarda ve mahalle hayatında sanatın her dalını teşvik etmeyi bir erdem olarak görmeyerek kültürel zenginliğe ulaşamayız.
İnsana yatırım yapıyor Bugün Çin'de seçilmiş 20 milyon çocuğa, devlet eliyle piyano, bir o kadarına da keman dersi veriliyor. Hem de "halk eğitimi" kapsamı içinde... Çin hiç de bu çalgılar 'Batı icadı', 'Bu sanatlar yoz burjuva alışkanlığı' demiyor. Onları en iyi çalanı yetiştirmek istiyor, hiçbir kompleks duymadan. Bu işi Batı'dan daha ileri taşımak istiyor. İnsana yatırım yapıyor.
Tarihimizde Nobel alan bir tek edebiyatçı var ona da 'vatan haini' muamelesi yaptık. Demek ki kültürel gelişme kentle, kentleşme ile değil, uygarlık anlayışıyla ilgili bir şey. Sanatı ve bilimi önemsemeyen bir uygarlık tasavvuruyla nereye kadar gidilebileceğini varın siz hesap edin. Bunların her ikisinin yeri de kentler. Ama kentlerde kimin yaşadığı, talep ve beklentileri kadar onların nasıl yönetildiği, yönetenlerin uygarlık anlayışı kent yaşamının kalitesini belirliyor. Sihirli formül bu bileşimde...
soruyu sordu.
Doğu Ergil/Bugün Gazetesi