Gökhan Aktan Altuğ: Bina kalıplaşmış bir şey değil!
Yüksek Mimar Gökhan Aktan Altuğ binanın kalıplaşmış bir şey olmadığını her fırsatta vurguluyor, Aktan Altuğ binayı çekici hale getirmenin mimarın elinde olduğunu da sözlerine ekliyor...
Gökhan Aktan Altuğ betonun sert yapısına yumuşaklık katan isimler arasında. Kendini doğru çizgilerle ifade etmedeki arayışını sürdüren mimar, insanı ve doğayı sorgulamaya devam ediyor. İnsanların mekanlardaki yumuşak çizimlere olan yakınlığının anne karnında başladığını söyleyen Altug, "Anne karnındaki bu yumuşak çizimi mimari yapıya yansıtarak insanlara huzuru ve güveni yaşatmaya çalıştık" diyor. Altuğ, binayı çekici hale getirmenin mimarın elinde olduğunu vurgulayarak, hedefe ulaşmada hiçbir engeli kabul etmiyor.
Birçok önemli projeye imzasını atan Gökhan Aktan Altuğ, kariyerine nasıl başladı?
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisans yaparken Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Teorik alanda edindiğim bilgi ve tecrübeleri pratiğe aktarma heyecanıyla 1995 yılında akademisyenlikten ayrılıp TAGO Mimarlık ofisini kurduk.
Bizi bu yola iten asıl olarak meslek adamı olarak bir şeyler üretmek, kendi fikir ve düşüncelerimizi realiteye dönüştürmek oldu. Gerçekleştireceğimiz her eserin bize mesleki deneyim kazandıracağının farkındaydık ve bu tecrübelerimizi çalışan arkadaşlarımızla paylaşma isteğindeydik ve sanıyorum ki bu konuda da başarılı olduk.
Tago Mimarlık, temposu yüksek mimarlıklar arasında yer alıyor. Bu zamana kadar kaç projeye imza attınız? Şu anda hangi projeler ü/erinde çalışıyorsunuz?
Tago Mimarlık, şirket yapısı gereği kısa vadelerde kaliteli projeler üretebiliyor.
Farklı alanlarda uzmanlaşmış mimarlardan oluşan kadromuz sayesinde, projeleri çok farklı şekillerde ele alabiliyor, tasarım ve uygulama arası koordinasyonu sağlıyor ve bu sayede hızlı bir şekilde ilerleyebiliyoruz. Bu güne kadar farklı ölçeklerde 300'den fazlası uygulanmış olan toplamda ise 500'ün üzerinde proje gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Şuan da çalışmalarımızın arasında, Bomonti'de Sinpaş GYO'nun inşaatına başladığı 'Time Residence', yine Sinpaş için geliştirdiğimiz Ankara'da bulunan The First Residence', Medipol Üniversitesinin Kavacık Kampusu, Özak GYO için Ataşehir'de bir mixed use yapı ve Bayrampaşa'da bir konut projesi, Gaziantep'te Iconiıım' adlı 700 konutluk bir yaşam merkezi, Konya'da 400 konut, bir avm ve bir otelden oluşan 'Park Mahal' projemiz ve bunların yanı sıra ofis, alışveriş merkezi, hastane ve konut projelerimiz var.
Durağan çizgilerden daha ziyade binaya hareket veren kıvrımlar projelerinizde göze çarpıyor. Minimalist bir perspektifinizin olduğunu söyleyebilir miyiz?
Projelerimizde uyguladığımız çizimler minimalistle çok bağdaşır mı bilmiyorum; ancak eğri, yumuşak hatları kullanmayı seviyomm. İlk projelerimizde, bizi diğerler çalışmalardan ayıran en büyük özelliklerimizden biri de bu üslubumuzdu. Mimarlığa ilk başladığımızda bilgisayar teknolojisinin bu kadar çok gelişmemiş olmamasından dolayı yumuşak çizimleri tasarlamakta zorlanıyorduk. Son yıllarda ise teknolojinin gelişmesine paralel olarak projelerde kıvrımlı hatların kullanımı yaygınlaştı.
Zaten doğanın kendisinde de bu eğri çizgiyi görüyorsunuz. İnsanların mekanlardaki yumuşak çizimlere olan yakınlığı daha anne karnında başlıyor. İnsanın kendini en güvende hissettiği yer anne karnıdır. Anne karnındaki bu yumuşak çizimi mimari yapıya yansıtarak insanlara huzuru ve güveni yaşatmaya çalıştık.
Aynı zamanda kuleler arasındaki köprüler projelerinizde ön plana çıkıyor.
Sizin için ne anlama geliyor?
Birçok projemizde köprü var.
İki noktadan yükselmeye başlayan kütlenin yukarıda birleşme geometrisini farkında olmadan birçok projemizde uygulamışız. Yakın zamanda kaybettiğim ortağım Tatsuya Yamamoto ile ben iki farklı milletten geliyoruz.
Japonya ve Türkiye kültürünü o da ben de yaşadık. Ortağımla, hem tasarını hem de dünya görüşü açısından iki kültür arasında ilişki sağlayacak köprü olmuştuk.
Çalışmalarımızda, farklı dünya anlayışlarını bir araya getirdik.
Birbirinden farklı düşünce yapımızın ve eğitim anlayışımız çalışmalarımızı ve bizi zenginleştirdi. Nitekim bu zengin birikim tasarımlarımıza da yansıdı. Projelerimizde dev kuleler arasında etkileşimi sağlayan köprülerle, iki kültür arasındaki güçlü ilişkiyi ifade ettik. Ortağımla aramızdaki güçlü bağı, köprülerle çerçeveye alıp göstermek istedik.
Mimarlara karşı bu bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce herkes kendi alanında mı uzmanlaşmalı?
Günümüzde sizin de dediğiniz gibi mimarlardan beklenti gerçeklen çok büyük. Mimar aslında gerçekleştireceği projeyle ilgili her konuda yeterli bilgiye sahip olmalıdır fakat tabiki uzmanlık mertebesinde değil. Her şeyi mimardan beklemek yanlış olur.
Axis Kağıthane AVM "En Başarılı Emlak Yatırımı AVM Kategorisi" nde ikincilik ödülüne sahip oldu. Bomonti lime Residence Londra'da Uluslararası Emlak ve Gayrimenkul Ödüllü'nii kazandı. Bunun öyküsünü anlatır mısınız?
Biz prensip olarak yarışmalara şirket olarak başvuru yapmıyoruz. Bizce gerçekleştirdiğimiz projeye verilecek en iyi ve en değerli ödülü, içinde yaşayanlar ve şehir halkı verir. Yukarıda saydıklarınız ve bunların dışında ödül aldığımız diğer projelerimiz müşterilerimizin kendi insiyatifiyle katıldığı yarışmalardır.
Ama tabiki verilen o ödüller de bizim için değerli ödüller. Neticede profesyonel gözler tarafından projelerimizin değerlendirilip ödüllere layık bulunmaları bizleri mutlu ediyor.
Yatırımcıların mimari açıdan taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Son zamanlarda sizce yatırımlarda mimarların ve mimarinin önemi anlaşıldı mı?
Günümüzde yatırımcılar da artık mimari tasarımın önemini anladılar. İnsanlar gittikçe tektipleşen yapılarda yaşamak yerine farklı olanı istemeye başladılar. Talebin bu yönde gelişmesinin farkına varan yatırımcılar ise sıradışı tasarımlara yönelmeye başladı.
İşte biz de ofis olarak bu safhada devreye giriyoruz. Sonuçta yatırımcının isteklerini kullanıcı ihtiyaçlarıyla hardan insanın emeği söz konusu, bu nedenle gerçekleştirilen yapıların sadece mimarın ismiyle anılmasını da doğru bulmuyorum.
Farklı kültürlerin yansımasını mimari yapısında taşıyan İstanbul'daki yeniden yapılanmayı, mimari açıdan nasıl buluyorsunuz?
Cumhuriyet dönemi o kimliksizleşen mimari yapının, yenilenmesi gerekiyordu. Bu hem sağlıklı yaşam koşulları nedeniyle hem de mimari bir tarzın yenilenmesi için gerekliydi. Yapılaşmanın çok planlı yapıldığını düşünmüyorum.
Ülkemizde çok fazla çarpık kentleşme var. Bu ekonomik yapıyla değil kültürel yapıyla ilgili. Şehirlerdeki yapılaşma, toplumun hayata bakışını gösteriyor. Bu açıdan yenilenmenin sonucuna yönelik bir öngörüde bulunursak, şimdiki durumdan çok farklı sonuçla karşılaşmayacağımızı düşünüyorum.
Yeni yapılaşmalarda mekanizmanın çok doğru işlemediğini görüyoruz. Başlanmış projeler duruyor. Örnek bir pilot çalışması önümüzde yok.
Halbuki kentsel dönüşümün dünyada birçok örneği var. Yapı stoku yeniliyor, ancak farklı kültürlerden oluşan toplumumuzun bu mozaik yapısını yansıtan bir mimari yapılaşma göremiyoruz. Mimari yapılarda tek tipleşme söz konusu. Altyapı sorunu çözülmeden yeniden yapılaşma içerisine girilmesi, 20 yıl sonra tekrar dönüşüm ihtiyacına sebep olacağını düşünüyorum. Ayrıca insanlar Üzerindeki giysiye evinden daha çok önem veriyor, Ev için yeterli yatırımın yapıldığını söyleyemem. Değer verilse' otomatik olarak bir rekabet ortamı olacak. Seçicilik olmayınca tek tipleşme oluyor.
Sektörel Tanıtım İnşaat Malzeme ve Akıllı Bina Teknolojileri