Hekimbaşı Yalısı nasıl kurtulur?
Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Banu Tuna, bu haftaki köşesinde Hekimbaşı yalısına yer verdi. İşte o yazı...
Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Banu Tuna, bu haftaki yazısında Hekimbaşı yalısını kaleme aldı. İşte Tuna'nın o yazısı...
Geçen hafta yaşanan kaza, sadece Boğaziçi’nin en güzel yalılarından birini değil, bir ailenin tarihinin önemli bir bölümünü de Boğaz’ın sularına gömdü. Vitaspirit adlı gemi, ardında maddi ve manevi bir enkaz bıraktı. Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’nın eski görkemine kavuşması yıllar sürebilir. Ön cephesi yok olmuş, temelinden kurtulmuş, içindeki tarihi değerleri denize saçılmış ve her geçen gün suya doğru kayan yalıyı kurtarmak için ne lazım? Uzmanlara ve aileye sorduk...
7 Nisan Cumartesi günü, saat 16.00 sıralarında, dümeni kilitlenen Vitaspirit adlı, 225 metre boyundaki dökme yük gemisi Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’na olanca gücüyle çarptı. Malta bandıralı gemi, 30 km’lik Boğaziçi’nde bula bula 200 yıllık yalıyı, yalının da Salih Efendi’ye ait, müze olarak korunan yatak odasını buldu kendine. Ne bir uyarı vardı ne de sirenler çaldı.
O sırada bahçede bulunan yalı ahalisi, üzerlerine düşen kara gölgeyi gördü önce. Çarpma öyle şiddetliydi ki, Hekimbaşı Salih Efendi’nin odası başta olmak üzere yalının üst kattaki tüm yatak odaları, alt kattaki gelin odası, ön salon ve yemek odası paramparça oldu. Koca yalı önce 60 santimetre geriye gitti, sonra 30-35 santimetre öne geldi. Rıhtımı yok oldu. Geminin sudaki hızını artıran ve sürtünmeyi azaltan yumrubaş bölümü, yalının altına girerek kazıklı temeli yok etti. Yapı, temele sabitlendiği tüm noktalarından ayrıldı. Şu anda bir şapka gibi kaldırıp kenara koymak mümkün. Zemindeki ahşap döşemeden artık deniz görünüyor. Kazadan bu yana Hekimbaşı Yalısı, her gün birkaç santim denize doğru kayıyor.
Ünlü yalı, Salih Efendi’nin torunlarının yazlık eviydi. Hâlâ adına inşa edildiği ailenin elinde bulunan birkaç yalıdan biriydi. Yazın bahçesinde düzenlenen düğünlerden elde edilen gelirle hem geçiniyor hem de yalıyı ayakta tutuyorlardı. Gemi çarptığı sırada da bu yazın düğünlerini planlamakla meşguldüler. İlk düğün, 12 Mayıs’ta gerçekleşecekti.
Kıymetli tablolar artık yok
Ön cephesi neredeyse tamamen yok olan yalının içindekilerin bir kısmı Boğaz’ın serin sularına gömüldü. Aralarında Hekimbaşı’nın ameliyat takımı, çantası, gözlüğü, çalışma masası, şapkaları var. Çerçevelenerek duvara asılan kaftanı, şu anda denizin üzerinde düştü düşecek sallanıyor. Güvenli olmadığından, kimse odaya gidip onu kurtaramıyor. Yatak odalarındaki Hereke halıları, Fransız çini soba, Viyana işi sedefli kanepe, yine Viyana işi bir sedir, Osmanlı tuğralı 34 gümüş bardak, artık olmayan duvarlardaki tarihi çini tabaklar, Şevket Dağ, Hoca Ali Rıza ve Nazmi Ziya imzalı tablolar geminin yok ettikleri arasında.
Sanat tarihçisi Saffet Emre Tonguç, Hekimbaşı’nın Boğaziçi’ndeki son aile yalılarından biri oluşunun altını çiziyor: “Boğaziçi’nde tarihi nitelik taşıyan 366 tane yalı var. Bir yalının, ismini aldığı ailenin elinde olması önemlidir, çünkü içinde hâlâ orijinal eşyaların korunduğu anlamına gelir. Böyle üç yalı kaldı sadece. Dolayısıyla içeride çok kıymetli eşyalar vardı.”
Bunlar kaybedilenlerin listesi ama neler kurtarılabilir? Yalıyı yeniden ayağa kaldırmak mümkün mü, bunun için neler yapmak lazım? Mimarlara, ahşap yapı uzmanlarına bu soruları yönelttik. Uzmanlara göre yapının en büyük şansı ahşap olması...
Temeli kalmadı
Yalının 1978’deki restorasyonuna Taç Vakfı adına katılan yüksek mimar Yaman İrepoğlu, “O zaman rıhtım takviye edilmiş, ön cephe onarımı yapılmıştı. Aile sürekli bakımını yaparak, ellerini üzerinde tutarak yalıyı bugüne kadar getirdi. Ahşap mimarinin getirdiği şansa sahip. Elbette denize kaymasını engellemek için hemen askıya alınması lazım. İyi ve bilinçli bir belgeleme çalışmasıyla yapı ayağa kaldırılabilir. Çok şiddetli bir darbe aldı, her tarafı etkilenmiş olabilir. Şu haliyle her türlü tehlikeye açık. Rıhtım takviye edilmeli çünkü binanın oturduğu kazıklı temel yok oldu. Bugün teknoloji sayesinde çok daha fazla şansı var ayağa kaldırılması için. Mimari değil tarihsel açıdan bakarsak, elbette orijinal parçaların gidişiyle bir tarih yok oldu. Onu yerine koymak mümkün değil ama onarmak mümkün” diyor.
Arkeolojik eser gibi ele alınmalı
Sivil toplum kuruluşu Ulusal Ahşap Birliği, yalının arkeolojik bir olgu gibi ele alınması gerektiğini savunuyor. Birliğin bizim için kaleme aldığı uzman raporu şöyle diyor: “Yalının üstyapısı kadar altyapısı da tahrip olmuştur. Bu durum uzman mühendisler tarafından zemin ve temel etüdü ile saptanmalı. Binanın çatıdan başlayarak sökülmesi gerek. Bu sökümler sırasında özgün yapısal öğeler korunmaya alınmalı. Yapıdaki söküm işlemleri statik mühendislerinin denetiminde yapılmalı. Yapıyı dış etkenlerden koruyacak geçici çatı üst örtü yerleştirilmeli. Korunması gereken tavan, duvar ve döşemeler ahşap malzeme ile askıya alınmalı. Askıya alınırken tavan ve duvarlarda sanat değeri olan kısımlar yumuşak bir malzeme ile yastıklanmalı ya da usulünce sökülüp ayrı bir yerde ambalajlanarak muhafaza edilmeli. Kapı ve pencereler ambalajlanıp ayrı bir yerde koruma altına alınıp onarılmalı.”
Mimar Korhan Gümüş’ün çok daha geniş kapsamlı önerileri var. Ona göre bu kazayı bir fırsata çevirip Boğaziçi’nin yönetimini tamamen yenilemek gerekiyor: “Hemen yapılması gereken şey, acil durum yönetimini devreye sokmak. Bu, bildiğimiz bürokratik işleyişin acil durum koşullarında askıya alınmasıdır. Bu olaydan ders çıkarmak ve buna göre yönetim yapısını geliştirmek, önlemler almak gerek.
Böyle beklerse hasar daha da büyür, yapı yıkılır. Acilen ahşap veya metal sağlamlaştırıcı destekler konmalı. Projenin bütçesini devlet karşılamalı ama proje yönetimine karışmamalı. Yalnızca denetlemeli. Ahşap yapılar ne kadar hasar görürlerse görsünler tamir edilebilirler, eski hallerine getirilebilirler.
Boğaziçi, Dünya Miras Listesi’nde yer alması gereken bir bölge. Başvurunun hemen yapılması lazım. Boğaziçi’nde yasayla kurulmuş bir organlaşma var. Ama bu kurum yalnızca denetimle sınırlı işler yapıyor, bürokratik bir işlev görüyor. Oysa Boğaziçi gibi bir yerin yönetimi için Venedik’te olduğu gibi misyon odaklı ayrı bir birim olması ve uzmanlık kurumları ile birlikte çalışması gerekir.”
Sadece mutfağımızla hamam hasar almadı
Hekimbaşı Salih Efendi’nin dördüncü kuşak torunu Zeynep Ertürer, “Anneannemizle çekilmiş fotoğrafımız artık yok, biz bunun derdindeyiz. Üzerine oturmaya kıyamadığımız sedef kakma kanepeler, koltuklar Boğaz’a gitti. Anıtlar Kurulu’nun yalıyı yıkmak yerine askıya alma kararı çok mutlu etti. Bir de Rahmi Koç’un el yazısıyla yazıp gönderdiği mektup... Amacımız, buradaki eski tahtalardan kurtarabildiğimiz kadarını kurtarmak. İşlemeli tavanları numaralandırarak söküp restorasyon sonrası yerine takmak. Biz bu yalıyı yıkıp yeniden yapmak istemiyoruz. Gemi bize sadece mutfağımızla hamamı orijinal olarak bıraktı. Şu halinden ne kadar parça kurtarırsak o kadar mutlu olacağız. Sağ olsun Anıtlar Yüksek Kurulu çok destek oluyor. Bunca yıldır burada evlenen çiftler gözyaşları içinde aradı bizi. Biz onlardan sağladığımız gelirle bu yalıya baktık. Yani bu yalıyı bugüne kadar ayakta tutan biraz da onlardır. Benim en büyük korkum, annemin, babamın, teyzemin restorasyonun sonunu görememesi. Çaresiz hissettiğim an bu” diyor. Yalının içindekileri, güvenlik sebebiyle özel bir şirketin personeli kurtarıp kutuluyor şu anda.
Bu yaz için pek çok düğün rezervasyonu yapılmış ancak kaza sonrası iptaller bekleniyor. Aile, bu organizasyonlara devam etmeleri gerektiğini, yoksa restorasyonu maddi olarak karşılayamayacaklarını söylüyor.