Kent Haberleri

İstanbul'da yüz binlerce yapının dönüşmesi gerekiyor!

Her depremde Google’daki aramalar patlıyor; karot firmalarının, belediyelerin telefonları susmuyor. Sonra akıllardan çıkıyor. Beklenen büyük İstanbul depremine her geçen gün biraz daha yaklaşırken üstelik... Peki depreme nasıl hazır olabiliriz?

Resmi raporlara göre 17 Ağustos 1999’da meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminde 17 bin 480 kişi yaşamını yitirdi, 133 bin 683 bina çöktü, 600 bin kişi evsiz kaldı. Hürriyet'ten İpek İzci'nin haberine göre; aradan geçen 22 yılın ardından Marmara’da yerkabuğunun altında büyük bir enerji biriktiğini vurgulayan uzmanlar, uzun zamandır İstanbul’da aynı büyüklükte bir deprem daha bekliyor. Peki tam anlamıyla depreme hazır olmak için ne gerekiyor? Evinin sağlam olmadığından şüphelenenler ne yaşıyor? 1-7 Mart Deprem Haftası vesilesiyle uzmanlar, beklenen İstanbul depremine ilişkin açıklamalarda bulundu.

İSTANBUL’DAKİ BİNALAR 25-30 SENEDE KULLANILMAZ HALE GELİYOR

Nusret Suna, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı

 Deprem, sadece irili ufaklı sarsıntılar olduğunda hatırladığımız bir şey. Halbuki ülkemizin topraklarının yüzde 93’ü deprem kuşağı üzerinde ve Türkiye coğrafyası sürekli deprem üretiyor. 1999 depreminden sonraki ilk iki sene halkımızda farkındalık oluştu; imkânı olanlar binalarını güçlendirdi ama sonra bu konu unutuldu. Dönemin büyükşehir belediyesi bir Master Deprem Planı hazırlamıştı. Bu raporda finans konuları da vardı, hukuki konular da... İnsanların içinde yaşadıkları binanın güvensiz olduğunu hissetmesi bir travmadır. İşte o raporda psikolojik sorunlarla ilgili bir bölüm de vardı ama maalesef rafa kaldırıldı, uygulanmadı. Hal böyle olunca insanlar 1999’da yaşadıkları travmayı unutmak için deprem olgusunu kafalarından silmeye yöneldi.

Pek çok kişi binasını ‘deprem güvenli’ hale getirecek ekonomik güce sahip değil ve bir yol gösterici yok. İnsanlar uzmanların yorumlarını duyunca bir depremde yaşadıkları yerin kendilerine mezar olacağını düşündükleri için artık bizi dinlemek istemiyor.

Sadece yapı stokunu düzelterek bir kenti depreme hazırlamamız mümkün değil. Deprem öncesi, binalarımızı güvenli hale getirmek için çalışmak, ilkokuldan itibaren çocuklarımıza bu olguyu öğretmek zorundayız. Deprem anındaki davranışlarımızın nasıl olması gerektiğini de herkes öğrenmeli...
En ufak bir depremde dahi panikle camdan atlayanlar var. Deprem olduktan sonraki ilk anlarda ne yapacağız, hayatımızı nasıl idame ettireceğiz? Bunları bilmeden, tam anlamıyla hazır olamayız.

Depremin ciddiyetini algılamak konusunda 90’lı yıllarla bugün arasında çok ciddi bir fark var, doğru. Bunun nedeni Elazığ’da olan depremin tüm ayrıntılarının Türkiye’nin her yerinden izlenebiliyor olması. 1999 depreminden sonra 20 senemizi boş geçirmiştik ama şu anda sevindirici gelişmeler yaşanıyor: İBB, Silivri ve Avcılar’da uyguladığı bir pilot çalışmayla binaların hızlı taramalarını yaptı, üç sene içinde İstanbul’da 2000’den önce yapılmış tüm yapılar incelenmiş olacak. 2018’de hem AFAD hem o günkü İBB yöneticileri “7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa sonucu ne olur” diye bir araştırma yapmıştı ve sonuçlar birbirine yakındı: Biri 45 bin, diğeri 48 bin binanın yıkılacağını söylüyordu. İstanbul’da 1 milyon 250 bin yapı var, 790 bini 2000 yılı öncesinde yapılmış. Bu binaların tespit edilmesi ve yıkılması gerekiyor ki can güvenliğimizi sağlayabilelim. Tarama işlemleri yapılırken bir yandan da geri kalan binaların öncelik sırası tayin edilerek güçlendirilme veya yeniden inşa planlanmalı.

Rutubetli bir kentte...

İstanbul’da binalarımız doğru ve nitelikli malzemeler kullanılmadığı ve doğru denetim yapılmadığı için 25-30 senede kullanılmaz hale geliyor. Halbuki bir betonarme yapının ömrü minimum 75-100 sene arasındadır. 1999 depremine kadar biz, meslekten olanlar dahi, kendi binalarımızı gözlememiş, izlememiştik. Depremden sonra yapılarımızın bodrum katlarına indiğimizde bir felaket gördük. Deniz kenarında olan, rutubetli bir kentte inşaatı buna göre yapmak elzem. Beton taştan da olsa canlı bir malzemedir, binayı neme ve suya karşı izole ederseniz o bina yüz sene ayakta durur.

EV SAHİPLERİ RİSKİ BİLE BİLE KİRACILARI TEHLİKEYE ATIYOR

Fırat Karadeniz, gazeteci (34)

Kadıköy, Rasimpaşa’daki evimden Eylül 2019’daki Silivri depreminden sonra taşınmak zorunda kaldım. Daracık sokakta, hemen karşımızdaki bina mühürlendi. Çünkü dev çatlaklar vardı. Kadıköy Belediyesi’yle görüştüm, yetkililer gelip bizim binamıza da baktı ama sadece gözle... “Ne oturun ne de oturmayın diyebilirim” diye yanıt verdiler. Kat malikleriyle görüşüp konuyu ilettim ama kimse ilgilenmek istemedi. Binada oturanların yüzde 90’ı kiracı. Ev sahipleri aylık kira gelirlerinden vazgeçmek istemiyor. 2020’nin mart ayında Kadıköy Belediyesi’nden bir ihtarname geldi. Üç ay içinde test yaptırmamız isteniyordu. Ancak hemen ardından pandemi başladı. Bu süreci işletemedik ki; zaten hiçbir ev sahibi hevesli değil. “Test yaptırmamız gerekiyor, hukuki sonuçlar doğacak” diye uyarsak bile “Siz bu binayı yıktırmak mı istiyorsunuz” cevabını aldık. Süreç bir arpa boyu ilerlemiş değil. Hâlâ test yapılmadı. Binadaki ev sahipleri binanın durumunu bile bile kiracılarını tehlikeye atıyor.

KOLON DEMİRLERİ ORTAYA ÇIKTI

Salih H., arkeolog (39)

Binamız 50 yıllık. Evimizin sağlam olmadığıyla ilgili şüphelerimiz uzun zamandır vardı ama İzmir depremi sonrası apartmanın içindeki çatlakların sayısının arttığını fark edince binanın denetlenmesi için komşularımızla konuştuk. Binamızı daha dikkatli incelemeye başladık, sıva çatlağı zannettiğimiz yerlere dokununca duvarlar elimizde kaldı, demirler ortaya çıktı. Karot alınması için ev sahiplerinin 10’da 9’undan onay aldık ama sürece itiraz eden kiracılar oldu. Binadaki kiracılar evin sağlam olduğunu ve evden çıkmak istemediklerini söyledi. Ama ev sahipleri karot aldırmayı kabul ettiği için bir firmadan randevu aldık. Önümüzdeki günlerde karot almaya gelecekler. Ben de bir yandan yeni ev aramaya başladım, binanın da en fazla beş yaşında olmasını istedim. Bakırköy’de 20-25 senelik evlerde fiyatlar nispeten daha uygunken depreme dayanıklı, yeni binalarda kiralar uçmuş durumda. Üstelik yeni binalar için çift depozito alınıyor. Gelecek rapora göre evimiz kentsel dönüşüm sürecine girecek. Kısacası bizi büyük bir masraf bekliyor.

 

AMACIMIZ EYLÜLE KADAR KENTSEL DÖNÜŞÜMDEKİ YOL HARİTAMIZI BELİRLEMEK

Tayfun Kahraman, İBB Deprem Risk Yönetimi Kentsel İyileştirme Daire Başkanı, şehir plancısı

Odak noktamız, İstanbul’da deprem riskinin azaltılması. Avcılar ve Silivri ilçelerindeki yapı tespit çalışmalarımızı tamamladık. Bu iki ilçede 10 bin civarı bina tarandı. Bu binalar arasında vatandaşlarımız izin vermediği için içeri giremediklerimiz de oldu. Kayıtlarda 1999 öncesi yapıldığı görünen kimi binaların yenilendiğini gördük. Bu binaların bir kısmı da yıkılmıştı. Şimdi Küçükçekmece’de çalışmalarımız sürüyor. Niyetimiz, ağustos-eylül ayında İstanbul’daki yapıların durumunun genel bir fotoğrafını çekerek kentsel dönüşümdeki yol haritamızı belirlemek. İstanbul’da dokuz ayrı alanda kentsel dönüşüm çalışmaları yürütüyoruz. Bu ay buna 20 alan daha eklenecek. Ama İstanbul’daki tüm yapı stokuna müdahale etme, hepsini yenileme şansımız yok. Bütün çabamız, İstanbul’un en riskli alanlarını belirleyip İstanbul’da riski yönetilebilir hale getirmek.

Yüzbinlerce yapıyı dönüştürmemiz gerekiyor

Bizi binaya sokmayanların gerekçesi, binaları riskli çıkarsa ne yapacaklarını bilmemeleri... 1.5 sene önce bu göreve gelirken bunun yaşanabileceğini tahmin etmiştim. Ne kamuya güven var ne de özel sektöre! İnsanlar inşaat yarım kalır ve ortada kalırlar diye bir güvensizlik yaşıyor. İşte biz o güveni inşa etmeye çalışırken bir yandan da kentsel dönüşümün sağlıklı konutlar yaratma çalışması olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Kentsel dönüşüm bir değer yaratma aracı olarak görüldü, “Bir dairem var, kentsel dönüşüm sonucu iki dairem olsun” diye düşünen çok kişi var. Varlıklı olanların daha güvenli konutlar seçme şansı var. Ama maddi imkânı olmayanlar, kendilerine kentin daha riskli alanlarında yer bulabiliyor. İstanbulluları desteklemek için yarattığımız finansman modellerini çok yakında kamuoyuyla paylaşacağız.

İki deprem parkımız var. Burası, envanterimizde geçici barınma alanı olarak görünüyor ama fiiliyatta park... Buralardaki kent mobilyalarını yeniden tasarladık: Afet sonrasında yemekhaneye, hastaneye dönüşecek kameriyeler yaptık. Malzemeler, şu anda o parklardaki depolarda bekliyor. Çadır alanları tasarladık, çadırları getirdiğimiz anda su ve elektrik hizmeti sağlanmış olacak. 1057 geçici barınma alanı var, bunların pek çoğu park. Revizyon zamanları geldiğinde, hepsini aynı nizama getirecek, deprem parkına dönüştüreceğiz.

Her depremden sonra inanılmaz sayıda insan İBB’yi arıyor “Benim de binama gelir misiniz” diye... 1.5 milyon yapının olduğu bir kentte yüzbinlerce yapıyı dönüştürmemiz gerekiyor. Kamuoyunun deprem bilincini yüksek tutmak için verilerimizi ve gerçek riski paylaşıyoruz. İBB’nin en fazla ziyaret edilen bölümü Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nün paylaştığı raporlar... İstanbullular mahalle mahalle çalışmaları izleyebiliyor. Biz ne kadar söylersek söyleyelim, kamuoyu gerçekleri verilerle görmezse kentimizi ‘deprem güvenli’ hale getirme çabalarımız başarılı olamaz.

Tek çözüm birlikte mücadele etmek

İstanbul’da risk çok büyük. Binanıza, zemininize güvenmiyorsanız binanızı kontrol ettirin. Afetlere karşı dayanıklı değilse o binanın yenilenmesi için diğer maliklerle konuşun. Her bina kendini kontrol ettirse işimiz çok kolaylaşır. Bana hep olası bir büyük depremde İstanbul’daki ölüm sayıları soruluyor. Söylemeye dilim varmıyor ama onbinlerce İstanbulluyu kaybetme riskimiz var. Marmara depreminde 17 bin insanımızı kaybettiğimizi unutmayalım. İstanbul’un depreme karşı güvenli bir kent olması için harcanması gereken para İBB’nin 20 yıllık bütçesine eşdeğer. 21 yıl kaybettik, artık zaman kaybedecek lüksümüz yok. Bir seferberlik gerekiyor. 16 milyon İstanbullunun birlikte mücadele etmesinden başka bir çözüm yolu yok.

Büyük İstanbul depremi: En riskli ilçeler hangileri?

Büyük İstanbul depremi için dikkat çeken açıklama!