KAM Ankara Beton büyümeye devam edecek!
Türkiye'de yaptığı çok sayıda fabrika nedeniyle "fabrika fabrikası" olarak anılan KAM Ankara Beton, prekast betonarme sektöründe lider. Şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı R. Çağla Baykam, önümüzdeki dönemde büyümelerine devam edeceklerini açıkladı.
Ekonomist dergisinde yer alan habere göre, KAM Ankara Beton, 1980 yılında Mahir Baykam tarafından kuruldu. Şirket prekast betonarme alanında faaliyet gösteriyor. En başından beri Ar-Ge çalışmalarına önem verilen şirkette 2000 yılından itibaren toplam kalite yönetimi ve yalın düşünce gibi yönetsel yaklaşımlar benimsendi. Ardından şirket ciddi anlamda kurumsallaşarak prekast betonarme yapı sektöründe lider konuma geldi. Kam Ankara Beton Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı R. Çağla Baykam,"Bu özelliğimizi hala koruyoruz" diyor.
Şirket Türkiye'de yaptığı çok sayıda fabrika, AVM nedeniyle "fabrika fabrikası" olarak tanınıyor. Baykam, "Yıllardır fabrikaların yanı sıra aralarında depoların, alışveriş merkezlerinin, okulların, spor komplekslerinin ve hatta altında bir alışveriş merkezini ve üstünde bir oteli barındıran Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı'nın da bulunduğu pek çok yapının taşıyıcı karkas betonarme projesini, imalatını ve montajını taşeron kullanmadan yaptık" diyor.
Baykam, Türkiye'nin parlementer sistemden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişiyle ilgili beklentilerini ise şöyle ifade ediyor: "Ülkenin yeni sisteminde karar alma ve uygulamaya geçirme hızının öncekine oranla daha yüksek olacağına inanıyorum. Bu süreçte ekonominin doğru yönetilmesiyle yabancı yatırımcıların da ülkemize güvenlerinin sağlanması halinde, Türkiye ekonomisinin tüm dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasında yer almaması için hiçbir neden yok."
Kam Ankara Beton Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı R. Çağla Baykam'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Henüz 26 yaşındasınız ve böylesi büyük bir şirketin yönetim kumlu başkan yardımcısı koltuğunda oturuyorsunuz.Türkiye'nin genç nesil yöneticilerinden biri olarak iş hayatınıza nasıl başladınız? Bu ağır sorumluluğun üstesinden nasıl geliyorsunuz?
2015 yılında babam 59 yaşındayken vefat edince, ben de 23 yaşımdayken bu görevi üstlenmiş oldum. Üniversitede okurken kendi şirketimizde de staj yapıyordum. Mezuniyetten sonra bir yıl kadar çeşitli departmanlarda çalışmamın ardından, şirkete kısa bir süre ara verdim. Önce İstanbul'daki bir bankada ve ardından Ankara'da uluslararası ölçekteki yabancı menşeili bir şirkette bir süre çalıştım. Ardından yüksek lisans için Londra'ya gittim. Ankara'ya döndüğümden beri de kendi şirketimizde çalışmaya devam ediyorum.
Böyle büyük bir sanayi kuruluşunun sorumluluğunu elbette tek başıma yüklendiğimi söyleyemem. Öncelikle şirketimizin yönetim kurulu başkanı görevini üstlenen, bana oranla babamla daha uzun bir süre çalışma fırsatı yakalamış olan ağabeyim S. Berkan Baykam var. O da aynen benim yaptığım gibi Ankara'da üniversiteyi okurken aile şirketimizin tüm departmanlarında tek tek staj yapmış. Mezuniyet sonrasında babamla bir süre çalışmasının ardından, iş hayatına yüksek lisans için gittiği Londra'da kısa süreliğine ara vermiş. Döner dönmez babamla birlikte aile şirketimizin yönetim kademelerinde çalışmış. Ayrıca oldukça kurumsal bir yapıya sahip olan şirketimizin genel müdür pozisyonunda, babamla 22 yıl boyunca birlikte çalışmış ve çok saygı duyduğum Rıza Penahi'nin olması da çok değerli. Her departmanda işini gerçekten iyi bilen ve şirketin değerlerine sahip çıkan profesyonellerimizin olması, benim bu sorumluluğun üstesinden gelmemde çok büyük birer destek niteliğinde. Bütün bunların yanı sıra, Ar-Ge çalışmalarımız sonucunda hayata geçirdiğimiz pek çok patentli ürünümüz de bulunuyor. Bunlardan dünya prekast literatürüne damgasını vurmuş olan C STRONG teknolojimiz sayesinde dünyanın en uzun tek parça kolonu gibi rekorlarımız da var.
Nasıl fabrikaların fabrikası olarak anılmaya başladınız?
KAM Ankara Beton, 1980 yılında babam Mahir Baykam tarafından kuruldu. En başından beri Ar-Ge çalışmalarına önem verdik. Özellikle 2000 yılında benimsediği toplam kalite yönetimi ve yalın düşünce gibi kapsamlı yönetsel yaklaşımların ardından ciddi anlamda kurumsallaşarak prekast betonarme yapı sektöründe lider konuma geldik. Bu özelliğini hala koruyoruz. Ürün yelpazemizi her yıl zenginleştirerek; kalite araştırma geliştirme laboratuvarı denetimi ve gözetimi altında Ankara Saray'da 70.000 metrekare ve Ankara Başkent OSB'de 130.000 metrekare olmak üzere toplamda 200.000 metrekare arazi üzerinde, 600 çalışanımızla devam ediyoruz. Prekast betonarme yapı denildiğinde, Türkiye'de ve dünyada bu alandaki şirketlerin yıllık ortalama 15 fabrika binası yaptıkları biliniyor. Bizde ise bu • sayı yıllık 200'den fazla. Bundan dolayı da "fabrika fabrikası" olarak tanınsak da yıllardır fabrikaların yanı sıra aralarında depoların, alışveriş merkezlerinin, okulların, spor komplekslerinin ve hatta altında bir alışveriş merkezini ve üstünde bir oteli barındıran Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı'nın da bulunduğu pek çok yapının taşıyıcı karkas betonarme projesini, imalatını ve montajını taşeron kullanmadan yapmış bulunuyoruz. Ayrıca üst yapı ürünlerinin yanı sıra enerji nakil hattı direklerinden katener direklerine, beton parke taşlarından kutu menfezlere ve köprü kirişlerine kadar prekast betonarmeye dair çeşitli ürün gruplarında hizmet veriyoruz.
"TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ AYDINLIK"
ARZTALEP DENGESİ
Sanayi alanında prekast betonarme yapılar denildiğinde akla ilk olarak fabrikalar, depolar, alışveriş merkezleri ve benzeri geniş açıklığa sahip yapılar geliyor. Dolayısıyla konuttan ziyade, bir şirketin büyüme ihtiyacına yönelik yatırımları tanımlayan bu tarz yapılardaki arz ve talep dengesi ülkemizin genel ekonomik ilerleyişine dair önemli ölçüde ışık tutuyor.
BÜYÜKLER BEKLEMEDE
Yatırımcılar bir önceki yıla oranla bu yılki yatırımların sayısındaki azalmanın yanı sıra bu dönemdeki rekabet ortamının olumlu yansımalarını değerlendiriyor. Özellikle küçük yatırımların devam ettiğini, orta ve büyük ölçekli yatırımların ise seçim sonrası yeni sistemin ekonomiye yansımalarını görerek karar vermek üzere beklemede kaldığını görüyoruz. Bunun kısa bir süre içinde yeni sisteme güven oluşması sonucunda rahatlıkla aşılacak bir dönem olduğu açık.
"DALGALANMA KONTROL EDİLMELİ"
Yatırımcı için elbette faiz oranlarının düşük olması değerli, öte yandan bundan çok daha değerli olan konu ise bu orandaki gidişatın stabil olması. Çünkü yatırımcı önünü görebilmek ister. Yıl sonuna kadar faiz oranlarının ve tabii ki döviz kurlarının artış eğiliminin kontrol altına alınması ve dalgalanmanın önüne geçilmesi halinde Türkiye'nin geleceğinin aydınlık olduğunu söylemek mümkün.
Bir yazılım şirketiniz de var. Orada neler yapıyorsunuz?
2013 yılında babamın da desteğiyle ağabeyim tarafından kurulan bu şirket farklı alanlarda yazılım çözümleri geliştirirken, bir süre sonra Oplom adı verilen bir projeyle öne çıktı. Sanayi şirketimizin kendi sektöründeki liderliğinin ve her geçen yıl rakipleriyle arasındaki farkı açmasının en önemli nedeninin yönetim sistemi olduğunu fark ettik. Böylece bu yönetsel tarzı yapay zeka destekli bir yazılıma çevirerek hem sanayi şirketimizin ihtiyaçlarına çözüm üretmek hem bu başarının sırrı niteliğindeki yönetsel yaklaşımı diğer şirketlerle de kolayca paylaşabilmek niyetiyle bu proje gerçekleştirildi. Babamın yönetim tarzını büyük ölçüde barındıran bu proje şu anda her iki şirketimizin yönetiminde bizlere kolaylık sağladığı gibi, farklı sektörlerdeki pek çok başka şirketin de yönetimine yardımcı olmakta.
Şirketinizin kurumsal yapısının size destek olduğunu belirttiniz. Bu yapıyı rahmetli babanız kurmuştu, yönetsel açıdan sizin tarzınızla çakışan noktalar var mı ve bunlara adaptasyonda zorluk yaşadınız mı?
Babamın aşırı yenilikçiydi. Yaptığı her şeyde son derece ince eleyip sık dokuyan; ancak bunu yaparken de zaman yönetimini son derece başarılı uygulayan bir yapısı vardı. Bu nedenle kendisinin yönetim tarzıyla çatıştığımı söyleyebileceğim pek bir konu yok. Yalnızca başlangıçta konulara daha yüzeysel yaklaşan yapımın törpülendiğini ve babamın ne büyük zorlukları nasıl çözdüğünü öğrendikçe duyduğum saygıdan ötürü öğrenme isteğimin yoğunluğunun bir şans olarak yansıdığını söyleyebilirim. Maalesef babam 59 yaşındayken vefat etti ve şirkette başka bir ortağımız da olmadığından, kuşaktan kuşağa geçiş, ben daha 23 yaşındayken gerçekleşmiş oldu. Ben üniversiteden mezun olduktan kısa bir süre sonra babamı kaybedince, kendisiyle doğrudan çalışma şansını ağabeyime oranla çok daha kısıtlı bir zaman diliminde yakalayabilmiş oldum. Ancak her ne kadar ikimiz de iş seçimlerimizde özgür bırakılmış olsak da küçüklüğümüzden o ana kadar ister istemez evde konuşulan konulara aşinalık kazanmış olduğumuz aile şirketimizi tercih ettik. Küçüklükten itibaren farkında olmadan da olsa sürekli bir iş yaşantısı eğitimi içinde olmanın bir sonucu olarak kuşak geçişinde ciddi bir çatışma yaşamadık. Ayrıca, şirketin gelişmiş kurumsal yapısı ve babamın vefatına kadar genel müdür yardımıcı pozisyonunda olan sonrasında ise genel müdür pozisyonuyla devam eden başarılı ve güvenilir birinin de şirkette olması bizim adaptasyonumuz ve yanlış yapmamız durumunda destek bulmamız açısından olumlu oldu. Bu konuda şirketimizin tüm departmanlarındaki profesyonellerin de şirket değerlerine uygun olarak gösterdikleri yüksek performans ile katkıları unutulmayacak düzeydi önemliydi. Ailemizin desteği de yadsınamaz bir gerçek elbette. Özellikle, annemiz Handan Baykam'ın desteğini de çok hissediyoruz. Annem önceki dönemlerde Ankara Noter Odası Başkanı ve ardından Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı görevlerini başarıyla yürüttü. Hukukçu kimliğiyle noterlik görevine Ankara 40'ıncı Noteri olarak hala devam eden güçlü bir kadın. Her anlamda arkamızda oluşu birçok konuyu bizim için kolaylaştırıyor.
Şirketinizdeki kuşak değişiminde karşılaşılan zorlukları göz önüne alarak, ülkemizin önceki yönetim sisteminden yenisine geçişinde karşılaşılabilecek sorunlara dair düşünceniz neler?
Şirketimizde önceki sistemin kurucusu olan kişinin yönetim tarzı şirketin tüm kademeleri tarafından benimsendiğinden, bu geçişte yönetsel tarzın çakışması yönünde herhangi bir problem yaşamadık. Aynı şekilde Türkiye'de de önceki sistemin son yıllarındaki devletin en tepe liderinin yeni sistemde de başta olması ve yetkilerinin öncekinden fazla olması bu sürecin zorluklarının kolayca aşılmasını sağlayacaktır.
Önümüzdeki dönemde ne tür reformlar, ne tür yatırım atakları bekliyorsunuz?
Önceki dönemlerde sanayinin yeterince desteklenmediğini, ekonominin gayrimenkule değer veren bir parametre üzerinden ilerlemeye çalıştığını ve bunun sonucunda bir ekonomik daralmanın oluştuğunu gördük. Bu dönemde ise sanayinin destekleneceğine ve eğitimli genç nüfusun da iş hayatında rol almasıyla ülkemizin diğer ülkelerle ekonomik rekabette sıçrayış göstermesini bekliyorum.
Yeni yönetim sisteminin Türk ekonomisini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle ülkenin yeni sisteminde karar alma ve uygulamaya geçirme hızının öncekine oranla daha yüksek olacağına inanıyorum. Bu süreçte ekonominin doğru yönetilmesiyle yabancı yatırımcıların da ülkemize güvenmelerinin sağlanması halinde, Türkiye ekonomisinin tüm dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasında yer almaması için hiçbir neden yok.