22 / 12 / 2024

SALT Galata toplumsal bellek merkezi gibi oldu!

SALT Galata toplumsal bellek merkezi gibi oldu!

Karaköy'deki o dar caddenin Osmanlı İmparatorluğu'nun finans merkezi olduğuna inanmak için, iki yanındaki binaların görkemli cephelerine bakmak yetiyor



Vaktiyle, tuhaf biçimde, tam ortadan ikiye ayrılıp TC Merkez Bankası'yla Osmanlı Bankası arasında paylaştırılan bu yapının sol kanadı iyi bir restorasyonla SALT Galata oldu. (Tuhaflık, yarısı ak yarısı kara, bir yarısı gıcır gıcır diğeri bir asrın kiri pası içinde, Laz inadıyla ikiye bölünen gecekondular gibi görünmesinden kaynaklanıyor. Neyse, Merkez Bankası da zamanla kendi payına düşeni yapacaktır herhalde,)

Bir dönem Osmanlı Bankası Müzesi olarak çalışan bina şimdi Garanti Bankası tarafından SALT Galata olarak işlevlendirilmiş vaziyette. İstiklal Caddesi'ndeki kardeşi SALT Beyoğlu için bir güncel sanat merkezi diyebiliriz, SALT Galata ise bir tür 'bellek merkezi'.

Devasa binanın bodrum katındaki sergi alanları öyle aman aman büyük ve gösterişli değil. Osmanlı Bankası'nı anlatan sergi, eski kasa dairesini de içine alarak diplere doğru ilerliyor. Yeni sergileri Osmanlı arkeoloji tarihini anlatan 'Geçmişe Hücum', gerçekten de çok iyi düzenlenmiş. Osmanlı coğrafyasındaki eski eserlere Batı'nın duyduğu merak, kaçak kazılar, çalınan eserler ve sonunda sahneye Osman Hamdi Bey'in çıkışı. Ben mesela, Lübnan'daki muhteşem Baalbek harabelerinin vaktiyle Osmanlı tarafından bir gurur vesilesi kabul edilip turizm merkezi yapılmaya çalışıldığını bu sergiden öğrendim. Bir de böyle siyah beyaz bir serginin içinde rengârenk bir enstelasyon görmek sürpriz oldu.

Michael Rakowitz'in 'Değeri ne olursa olsun...' işi serginin meselesini yeniden düşündürtüyor. Bu kültür merkezinde aslan payını, orta boşluğa sere serpe yayılan 'araştırma merkezi' almış.

Burası aslında büyük bir bilgi, belge, video ve kitap koleksiyonunu barından çağdaş bir kütüphane. Sanat kitapları koleksiyonu çok iyi, tarih, arkeoloji güncel politika da var. Ama en önemlisi, Vasıf Kortun'un yıllardır Platform'da oluşturduğu güncel sanat arşivi. Sarı kutularda sanatçılar, sergiler, galeriler hakkında biriktirilen bütün malzeme emrinize amade. SALT Araştırma'nın bütün kitap, belge, bilgi koleksiyonunu diğer medeni kütüphaneler gibi 'saltresearch. org' adresinden görebiliyorsunuz.

Binanın tamamı bu 'bellek' meselesi üzerine kurulmuş. Osmanlı Bankası'ndan kalan, müzenin yıllardır topladığı, kişisel belge ve fotoğraflar, haritalar, kupürler, güncel sanat arşivleri herşey, dijital ortama aktarılıyor. Bugüne kadar 1.5 milyon belge taranmış, tasnif edilip tanımlanmış. Birkaç ay içinde bunların tümü internet üzerinden herkese açılacak. Ara katlarda toplantı salonları, bütün bu işlerin yapıldığı ofisler ve en üstte, yine arşivde kalan çalışmaların, etkinliklerin izleyiciye hatırlatıldığı 'Açık Arşiv' adlı sergi alanı. Yani burası, baştan ayağa bir 'anı/bellek' sarayı gibi.

Türkiye'nin kendi kimliğini, İstanbul gibi büyük kentlerini, tarihini, sanatını yeniden tanımladığı, kurduğu ve kurguladığı bir dönemde SALT Galata çok önemli bir iş yapıyor. Her tür bellek kaybına ve kimlik inşası teşebbüsüne karşı etkili bir ilaç olabilir, yeter ki bu muazzam arşivi herkes kullansın.

Utanç
Hayır, bugün gösterime giren Steve McQueen'in filminden söz etmeyeceğim. Geçen hafta Cüneyt Özdemir'in sorularını yanıtlayan Zizek, "Utanç duygusunun günümüzde bir şeyleri olumlu etkileyebileceğini düşünüyorum" kabilinden yine pek ilginç şeyler söyledi.

Kulağa doğru geliyor, ama Türkiye'nin müteahhitlerine bakınca, insan umudunu kaybediyor. Hafta sonu bir gazetede Yaşar Aşçıoğlu'nun felaket uyarısı vardı; "İstanbul'un %90'ı yıkılmalı, yoksa milyonlarca insan ölür."
 

Aşçıoğlu aynı şeyleri söyleyip duran Ali Ağaoğlu gibi o depreme dayanıksız eski binaları yapan müteahhitlerden biri. "Evet yaptım, ama ben müteahhidim, (o zamanki) kural neyse onu uyguladım" deyip işin içinden çıkıveriyor. Depreme karşı İstanbul'un bir inşaat alanına dönmesini hevesle bekleyen, boş arsalar, devasa konut projeleri için ellerini ovuşturan bu Ağaoğulları'na, Aşçıoğulları'na ne denir ki... 'Utanç' duygusu yüksek rezidansların üst katlarına kadar çıkamıyor demek ki.

Cem Erciyes/Radikal


Geri Dön